Ana içeriğe atla

ALEVÎLİK - SÜNNÎLİK  AYRIMI

         İslam dünyasının çok manasız ve bid’at olan garâbetlerinden bir tanesi de Alevîlik ve Sünnîlik ayrımıdır. İşin özüne ve târihî serüvenine vâkıf olanlar açısından çok yersiz olduğunu hemen hemen herkes anlayacaktır.
Alevîlik ve Sünnîlik arasında, Hz. Hüseyin açısından bakılacak olursa; Hz. Hüseyin Sünnîlerin de imamıdır. Kendisine zulmedenleri Sünnîliğe davet etmiştir.
Hz. Hüseyin Iraklılara gönderdiği mektubunda; “Ben sizi Allah’ın kitabına ve Allah’ın Peygamberi olan Muhammed aleyhisselâmın Sünnetine davet ediyorum. O Sünnete ki; öldürülmüş, yok edilmiş, onun yerine bid’at ihdas edilmiştir…” diyerek halkı, sünnete bağlanmaya davet etmiştir.
Hz. Hüseyin’in kanını ve intikamını almak için ayaklanan, Muhtar b. Ebi Ubeyd-i Sakafi de, tevbeciler ve Ehl-i Beyt fedâilerinden Rifaa b. Şeddad’a yazdığı yazıda; “Sizi Allah’ın kitabına ve Allah’ın Peygamberinin sünnetine sarılmaya davet ediyorum.” demiştir.
Sünnîlik; Peygamberimizin sünnetine bağlılık demek olup, Ehl-i Beyt’in taraftarı olan Alevîlerin ana davası ve şiârı bulunduğuna göre, bugün onların kendilerini Sünnîliğe karşıymış gibi sanmaları veya saymaları yersiz ve manasız olmaz mı?
Gerek Kur’ân-ı Kerîm’in hükümlerine, gerek Peygamberimizin sünnetlerine herkesten çok Ehl-i Beyt taraftarlarının sarılmış ve bağlanmış olmaları gerekir.
Başta Hz. Ali (r.a) olmak üzere bütün Ehl-i Beyt ile Ehl-i Beyt taraftarlarından belli başlılarının Kur’ân-ı Kerîm’e ve Peygamberimizin sünnetine dört elle sarıldıkları, hayat ve gidişatlarını onlara göre düzenledikleri tarihen sabit gerçeklerdendir.
Hz. Hüseyin Efendimiz’in Kerbela’da başına gelen o ciğersuz hadisenin Ehl-i Sünnet ile bir alâkası yoktur. Kerbelâ faciasının sorumluları Ehl-i Sünnet vel cemaatın nazarında da mel’un olan kimselerdir. Bu fecaatı meydana getirenler, kendisinden başka imam ve önder tanımadıklarını, yoluna baş koyduklarını ve her hususta kendisine yar ve yardımcı olacaklarını, ard arda gönderdikleri elçiler, yağdırdıkları mektuplarla bildirerek, Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet ettikten sonra İbn-i Ziyad’a harar ve çuvallar dolusu para ile satılıp Hz. Hüseyin’den yüz çeviren ve bu ihanetleri yetmiyormuş gibi, O’nu Kerbelâ’da kuşatarak şehit eden ve ettiren Kûfe eşrafıdır.
Kûfe eşrafından sonra; mevki ve makam ihtirası gözlerini bürümüş ve Kûfelilerin Hz. Hüseyin’e biatlarını Yezid’e jurnal edecek kadar şahsiyetleşmiş olan Ömer b. Saad gelir.
Ehl-i Sünnet; Muaviye, Yezid, Ömer b. Saad’dan vs. ibâret değildir. Onların yaptıkları hatalar, Ehl-i Sünnet vel cemaata yüklenemez. Ehl-i Sünnet vel cemaat dünyası daima Hz. Ali’yi haklı görmüş, Hz. Hüseyin için de gözyaşlarını tutamamıştır. Ehl-i Sünnet vel cemaat dünyası içerisinde Muaviye, Yezid vs. isimleri yoktur. Ama her evde Ali, Hasan, Hüseyin, Fatma isimleri veya bu isimlerden bir tanesi vardır.
O devrin münâfıklarının ortaya attığı ve kaşıdığı bu meseleyi, devrimizin münafıkları hala kaşımakta ve bizi birbirimize düşürmeye, vuruşturmaya çalışmaktadırlar.
Acımızın en zirvede olduğu Muharrem ayının onundaki Kerbelâ faciasını vesile yaparak hep beraber oturup bir nefis muhasebesi yapmalıyız. Üstad Bediüzzaman hazretlerinin şu çağrısına beraberce kulak vermeliyiz;
“Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini meslek ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsiz, haksız, zararlı olan nizâı aranızdan kaldırınız. Yoksa şimdiki kuvvetli bir surette hükmeyleyen zındıka cereyanı, birinizi diğeri aleyhinde âlet edip, ezmesinde istimal edecek. Bunu mağlûp ettikten sonra, o âleti de kıracak. Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı emreden yüzer esaslı rabıta-i kudsiye mâbeyninizde varken, iftirakı iktiza eden cüz'î meseleleri bırakmak elzemdir.”
Alvarlı Efe hazretlerinin;
“Bu gün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar
Bu gün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar.
Bu gün Eyyam-ı matemdir, bu gün ab-ı revan ağlar.
Hüseyn-i Kerbela?yı elvan eden gündür.
Bu gün Arş-ı muazzamda olan âli divan ağlar.
Bugün Âl-i abanın gülşeninin gülleri soldu,
Düşüp bir ateş-i dilsuz, kamu ehl-i iman ağlar.
Bugün Gülzar-ı Muhtar-ı Hüda?ya bir hazan esti,
Zemine düştü vaveyla, felekte kehkeşan ağlar.
Bugün hunbar olur gözü elbet Haydar-ı Kerrarın
Görür Zehra?yı hun efşan, Resul-i âli şan ağlar.
Bu gün evlad-ı Haydar, hem dahi ahfad-ı Peygamber
Döküldü gül gibi yerler yüzüne, asuman ağlar.
Gülistan-ı Muhammedin Gül-i hamraların derdi
Yed-i kahr ile ol gaddar, bu gün devr-i zaman ağlar.
Risalet gül gülistanı, nübüvvet bağu bostanı
Hüseyni ol nuristanı gören Pir ü civan ağlar
Güruh-i hanedana Lütfiya kurban ola canım
İla yevmil kıyame can ile ehl-i iman ağlar….." ifadelerine katılıyor ve içimizin  kan 
ağladığını  âleme ilan ediyoruz.

     Ehl-i beytin şefaatı bizimle beraber olsun….


                                                                                              Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...