Ana içeriğe atla


AHLÂKî LİDER
     Lider; genel prensiplere uymakla beraber, onlara bağlı kalmaktan ziyade ahlâkî ilkelere dayalı olarak idarecilik yapar. Ahlâkî ilkeleri benimser, onlarla milleti yönlendirir, ahlâkî ilkeleri kurumsal hale getirir.
Yalan söyleyen, iftira atan, hırsızlık ve yolsuzluk yapan, milleti ve ferdlerini birbiri aleyhine tahrik edip körükleyen, düşmanlık tohumları atan, külanbeyvârî milletle alay edip onlara tepeden bakan ve pek çok ahlâkî değerleri kaybetmiş kimseler asla ve kat’a lider olamazlar.
Hiçbir kural tanımayan, Anayasayı ayağının altına alıp çiğnediğini söyleyenler lider olamazlar. Hele ahlâkî lider hiç olamazlar.
Ahlâkî Lider; bütün dinlerin, insanlağın kabul ettiği genel Ahlâk prensiplerine ve dinimizin de ahlâkî ilkelerine göre insanları idare edendir.
Ahlâkî liderin, ahlâkî prensiplerin tamamını bilerek hareket etmesi gerekir.
İktidarda kalmak için yalan söylemeyecek, asla ve kat’a zulüm etmeyecek, “Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adaleti gerçekleştirin ve adalet numunesi şahitler olun. Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adaletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın, takvâya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah yaptığınız her şeyden haberdardır.”(Maide:8) âyetini rehber edinecek ve asla iftirada bulunmayacaktır. Bunun gibi yüzlerce ahlâkı şahsında toplayıp ‘üsve-i hasene’ olacaktır.
İş ahlâkını lider bilir, önce kendisi uygular, yaşayarak teb’asına öğretir, temsille gösterir ve yerleştirir.
Aydın İmam Hatib Lisesinde okurken gerçekten numune-i imtisal bir müdürümüz vardı. Müdürümüz Hüseyin Tamer ki düşmanları bile onun faziletini takdir ederlerdi. Lisenin matematik derslerine girerdi. Ders zili çalmadan önce gireceği sınıfın önündeki koridorda gezinirdi. Ders zili çalar çalmaz derse girer ve dersine başlardı. Ahlâkî lider olarak bu hocamızı gördüm. Eğer dersine 15 dakika geç gelerse, bu kaç liraya tekabül ediyorsa o kadarını tasadduk ederdi.
İslâmî Ahlâk, genel Ahlâkı ve iş ahlâkını ve toplumun bütün ahlâkını kucaklar. Lider iş ahlâkını yaşayarak temsil eder ve cemaatinin de yaşamasını sağlar.
Bir yeri kanun, yönetmelik ve tüzüklerle idare etmek başkadır, temsil olarak ele alıp kurumsallaştırmak başkadır ve çok önemlidir. Bizler iş ahlakını % 100 yakalayamadığımız müddetçe kâmil bir mümin de olamayız. Cenâb-ı Hak da, âlem-i İslâm çapında boşluğu dolduracak liderler bizlere nasip etmez.
Lider; kendi yöneteminde ne kadar akıllı insanlar varsa onların akıllarını da bir araya toplayarak akl-ı küll ile hareket eder ve akl-ı küllü idare eder.
Ferdî hareketler mevzî başarılar getirir ve kalıcı olamaz, geleceğini kucaklayamaz.
Ahlâkî lider öğreticidir. Öğrenme, öğretme sistemi İslâm’ın ruhunda vardır.
Sahabe-i kiramdan ittifakla gelen bir eserde; (Eser, sahabe-i kiramın efendimiz dönemine ait bir değerlendirme cümlesine denir) “Kur’ândan bize bir âyet nazil olduğu zaman;

a-Biz onu ezberlemeden,

b-Gereğini göre amel yapmadan,

c-Götürüp onları başkasına anlatmadan yatmazdık. Biz buna mü’minlik derdik. Aksini münâfıklık nazarıyla bakardık.” (İbn Sa’d, Tabakât, c:7, s:416; İbn Hacer, İsâbe, c:9657)

Nizâmü’l Mülkün medreseleri hem öğrenme hem de öğretme şeklindeydi. O dönemde medreseler başarılıydı. Ne zaman öğrenip-öğretme metodu işletilemedi, geriledi. Öğretme olmayınca öğrenme ihtiyacı da olamaz.
   Lider; kendini hiçbir zaman yeterli görmez, her an öğrenme ve öğretme gayreti içinde olur. Lider kendini yeterli gördüğü an fonksiyonunu ifa edemez.                                                                           
Lider; kendisi olmasa bile işlerin yürüyeceğine inandırır, râiyeti de o nazarla bakar çünkü. İlkeler yerleştirilmiştir. İnancımız açısından “Olmazsa olmaz” ifadesi şirk ifadesidir. “Ben olmazsam devlet çöker” demek, kendisini “dünyanın altındaki sevr”e benzetmektir.
Antalya’da işlerin başında bir ağabeyimiz vardı, büyüğümüz toplantıdan sonra onun Antalya’ya gitmesini istemiyordu, Abimiz;
-Gitmem lazım, şu şu işler var, gitmezsem o işler aksar dedi.
Büyüğümüz;
“Hizmetler sen olmasan da yürüyebilir” dedi ve göndermedi,
Ertesi toplantıya geldiğinde abimiz ağlayarak;
“Ben olmasam da işler daha iyi oluyormuş” dedi.
Lider; başarılı olunduğunda başarıyı cemaatine, başarısız olunduğunda da suçu üstlenen kimsedir. (Bediuzzaman Said Nursi, Nur’un İlk Kapısı, s:46)
Hem, nass ile sabit olan Fâtırın sırf feyz-i fazlından olan hasenâtı kendi nefsine veriyorsun-tâ işlemediğin şeylerle medholunasın. Şu edeb-i Kur'ân ile edeplen:
Kur'ân-ı Kerîm diyor ki: “ Ey insan! Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir. Ey Resulüm! Seni bütün insanlara elçi gönderdik. Allah’ın buna şahit olması yeter de artar! ” (Nisa:79)
“Malına sahip ol; başkasının malını gasbetme.
Hem Kur'ân-ı Kerîm diyor ki: “Kim Allah’a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez. ” (En’am:160)
Mademki hasene on misline çıkar. Seyyie, nefsinde, birde münhasır kalır. Sen de haseneden neş'et eden muhabbeti, Muhsinden, Muhsinin müteallikatına teşmil et. Uyûbundan iğmâz-ı ayn et. Seyyieden neş'et eden adavet-i müsi'den, musi'in akaribine veya sair güzel sıfatlarına tecavüz ettirme. Bu edeb-i illiye-i âdile-i Kur'âniyeyle edeplen. Kur'ân'ın edebiyle edeplenmeyen, zamanın sillesiyle tedip olunacağı muhakkaktır.” (Nurun İlk Kapısı, Altıncı Ders, s:89)
Lider; hatalardan ders alır, hataların kritiğini yapmaktan, onlarla meşgul olmaktan ziyade bir daha hata yapılmaması için çözüm yolları üstünde durur.
Uhud’ da okçular kendilerine söylenene uymadıklarından dolayı kısmi mağlubiyet oldu, okçuların yaptıkları hata idi. Efendimiz Uhud’dan Medine’ye dönerken sahabeler kendi aralarında olayların kritiğini yapmaya başladılar,
-Efendimiz size şöyle şöyle demedi mi siz niye yerinizi terk ettiniz gibi geçmişin kritiğini ve suçlamalar olmaya başladı diğerleri de nefis müdafaasına geçecekler. Durum bu hale gelince cemaatte parçalanmalar meydana gelir,
Efendimiz bunu sezince hemen:  Lev' demeyin, zira o helâktir, o Şeytanın işine kapı aralar." buyurmaktadır. Dolayısıyla "Onlar şöyle şöyle yapsalardı şunlar başlarına gelmezdi." gibi düşüncelere kapılmak, şeytanın yoluna girmenin birer işaretidir.” (M. Fethullah Gülen, Zihin Harmanı, “Yol Arkadaşlarını Kınamak” Yazısı) buyurdular. Geçmişin kritiğini yasaklıyordu.
Bu “oldu” geçmiş zaman kipiyle söylenince kat-i sizde helak olursunuz demektir.
Geçmişin hatalarından ders alınacak, ancak kritiği yapılmayacaktır,
Lider; eski insanların tecrübesine de müracaat ederek hareket eder.

 Kazadan sonra Konya hastanesinde yatarken kolum ve bacağım kırıktı. Hastanede profesör var, onun emri altında Doçent, Yrd. Doçent, asistanlar var, gelip koluma bakıyorlar. Prof. diyor ki;
-Bu yanlış kaynamış, yeniden yapın.
Doçent asistanına tarif ediyor, öğrensin diye ona yaptırıyor. Asistan kolu yeniden kırıp, tarif üzerine alçıya alıyorlar. Bir ay sonra yine kontrole geliyorlar. Prof. bakıyor ve yine yanlış diyor, yine tarif ediyor, bir daha alçıya alınıyor. Tabii bu ara olan hastaya oluyor. Bu tatbikatlardan sonra, Asistanlar, Doçentler tam tecrübe kazanıyor, Profösör oluyor,  o da altındaki Doçent ve asistanlarını tarifle yetiştiriyor, böylece hastalar sürekli öğrenenlerin elinde eziyet çekiyor.
Dînî hizmetlerde de bir işin başındaki arkadaşlar meseleleri kıra döke olsa da tam öğreniyor ki, o da perde arkasına geçiyor, yeni bir arkadaş geliyor, o da aynı şekilde tecrübe kazanıncaya kadar durum aynı minvalde devam ediyor. Bu sistem işlemeli ama sık sık geçmiş arkadaşların tecrübelilerine müracaat edilmelidir.
                                                                                                      Necdet İÇEL



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...