Ana içeriğe atla

NİÇİN ORUÇ?
Allah’ın Celalî ve Cemalî tecellilerinin neticesinde, kâinatta her şey çift çift yaratılmıştır. Zıtlıklarıyla yaratılan âlem, bütün varlıklar akıp akıp, kayıp kayıp başka bir âleme doğru gidiyorlar. Ahiret âleminde tesafiyeye tabii tutulacaklar, Cemâlisinden cennet, Celâlisinden cehennem bütün dehşetiyle zuhur edecektir.
 Bu âlemde her şey zıtlıklarıyla varlığını devam ettiriyor. Hayır-şer, nur-zulmet, aydınlık-karanlık, iyi-kötü, tatlı-acı, beyaz-siyah, melek-şeytan, mü’min-kâfir gibi...
İnsan kâinat ve varlıkların hülâsası olduğundan, bütün bu zıtlıkların özetidir. İnsanın her iki yöne ihtimali, istidâtı vardır. İnsan hayırlı olabilir, şerli olabilir. Mü’min veya kâfir olabilir. Melek veya şeytan olabilir.
 Melekleşmek, hatta onları arkada bırakmak, mü’minin en büyük arzu ve idealidir. Melekleşmek için melekler gibi yemeyi, içmeyi -muvakkaten de olsa- terk etmek lazımdır. Oruç, açlık sayesinde insanın şer ve şeytanî kabiliyetlerini kökten keser, hayır ve melekî duygularının, inkişafına sebebiyet verir.
 Beşeri zaaf ve kaprislerden ârî olmak için de orucun büyük bir faydası vardır.
 Kuvve-i şehevviyenin, kuvve-i gadabiyenin, kuvve-i akliyenin ifrat ve tefritinden kurtulmak, hatt-ı vasatı temsil edip, sırat-ı müstakimde hidayeti bulmak ve sonuna kadar devam ettirebilmek için yine oruç tutmak gerekir. Bu kuvvelerin ifrat ve tefritlerini kökünden kazıyıp, vasatını inkişaf ettirecek en büyük ve câmî ibadet, oruç ibadetidir.
  Oruç bedenin zekâtıdır. Oruç insan ruhuna gıdadır. Binlerce faydası vardır. Ruhu ve ruhun bütün ünitelerini inkişaf ettirip, insanı, insan-ı kâmil ufkuna sevk eden en câmî ibadet oruçtur.
   İmanın mahalli kalptir. Oruç kalbi olgunlaştırmak suretiyle, kalbî kemalât sağlar. Kalbî hayatı inkişâf eden, Allah(cc)’a en yakın insandır. Noksanlıklardan, arızalardan uzaklaşmış mükemmel insandır.
  Peygamber için mu’cize, veli için kerâmet, ümmet için bereket esastır. Oruç, vücudumuza, rızkımıza, hayatımıza, ömrümüze bereket kazandırır. Oruç, bereketin en büyük dâîsidir.
 Yaratılış gayelerimizden bir ilimdir. Hz. Adem(as)’ın meleğe üstünlüğü ilmindendir. Oruç insanın ilminin artmasına, ilim tahsil etmesine bu hususta hız kazanmasına sebebiyet verir. Oruç ilim elde etmeyi kolaylaştırır. Lokman hekimin oğluna nasihatında: “Oğlum, eğer mideni daima doldurursan, aklın ve fikrin uyur, hikmet söner, tembellik verir...” demiştir.
 Mü’minin en büyük arzularından birisi de çok sevap kazanmaktır. Zira, ahiret âleminde sevabımız günahımıza galip olursa, biz kurtulacağız. Sevabımızın çok olmasının yolu, çok oruç tutmaktır. Çünkü; “Oruç benim içindir. Onun mükâfatını Ben vereceğim...” buyrulmuştur.
  İnsan şerefiyle yaşamak ister. İzzetinin rencide olmasını istemez. Bunu için de minnet altına girmeyi arzu etmez. Dilencilikle, yüz suyu dökmeyi kabul etmez. Bütün bunlar için kanaat, iktisat ve tasarruf esastır. Oruç insana, tutumlu olmayı alıştırır. İktisatlı yaşama talimi yaptırır. Kanaat eden izzet bulur.
 Oruç, ibadetler içinde en ağırı olduğundan, evvela en hafifi olan namaz, sonra nispeten hafif olan zekât ibadeti emredilmiştir. Bunları yapabilenler, daha ağırını da yapabilirler hikmetine uygun olarak, oruç ibadeti namaz ve zekâttan sonra emredilmiştir. Oruç ibadetini yapabilenler, diğer ibadetleri daha rahat yapabileceklerdir.
   İnsanı sair mahlûkattan ayıran en müstesna yönlerinden biri de şefkat ve merhamettir. Oruç kadar, şefkat ve merhametimizi tahrik edip geliştiren başka bir ibadet yoktur.
 Oruç cehennem ateşine karşı kalkandır, siperdir. Oruçlu nefsine mağlup olmaz. Şeytana aldanmaz. Kötülüklere siper, neticede cehenneme kalkandır.
Orucun verdiği murakabe hissi ve inancı ile mü’min daima, “Allah beni görüyor ya...” şuuruyla yaşadığından, oruç imanı kuvvetlendirir.
Aynı anda sahur, iftar ve teravihler ile oruç toplum için bir nizam ve ahenk eğitimidir.
Sayamayacağımız ve aklımızın idrak edemeyeceği kadar orucun binlerce faydası vardır. Dünyada şahsımıza, ailemize, cemiyetimize pek çok menfaati vardır. Ahirette de bir çok faydaları görülecektir.
Ancak; ihlasımızın gereği bizler, böyle faydaları var diye oruç tutmayız. Sadece Allah(cc) emrettiği için oruç tutar, neticesinde O’nun rızasını esas alırız. “İbadetlerin dâîsi, emr-i İlâhî, neticesi rızay-ı Hakk’tır.” prensibini yaşarız.
Ramazan-ı Şerifiniz mübarek, oruçlarınız makbul olsun…
                                                                                                               Necdet İÇEL


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...