İFTİRA EDENLERİN AKIBETİ
Kur’ân-ı Kerîm’de iftira, aynı kökten gelen kelimelerle elli
dokuz farklı yerde, muhtelif ve çeşitli manalarla geçmektedir.
Sözlükte, “yalan
söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak” gibi manalara gelen iftira, terim
olarak “bir kimseye veya bir gruba asılsız olarak suç, günah, kusur sayılan bir
söz, davranış isnat etmek” manalarında kullanılmaktadır.
İftira günlük dilde,
ifk, bühtan; hukuk dilinde ise gazf tabiri de zina iftirası yerinde kullanılan
farklı iftira çeşitleridir.
En büyük iftira
Allah’a yapılandır. “Allah çocuk edindi”, “Melekler Allah’ın kızlarıdır” veya
“Allah’a eş ortak koşmak” Allah’a yapılan en büyük iftiralardır.
Bir insana uluhiyet
verme, Allah’ın sıfatlarına haizdir deme, rububiyet isnadında bulunma da kula
yapılan en büyük iftiralardandır.
“… Filan şahıs
Allah’ın bütün vasıflarına haiz…” deme, Allah’a karşı öyle bir iftiradır ki,
Allah’ın gayzı feveran eder, tecelli etse nerede ise semavat ve arz bile
paramparça olacak hâle gelir. (Şura:5)
Peygamberlere de
iftiralar atılmıştır. “Sihirbaz, mecnun (deli), kahin, yalancı, büyücü… vs.”
demişlerdir.
Hazret-i İsa’ya
“Veled-i Zina” iftirası atılmıştır.
Bu iftiralar, ne Allah’a zarar vermiştir ve ne de
peygamberlerine …
Münafıklar da mü’minlerle alay etmiş “Beyinsizler… “(Bakara:13) iftirasında bulunmuşlardır.
Bu iftiralar münafıkları rezil etmiş, mü’minleri sonuç
itibariyle aziz kılmıştır.
İftira edenler hem dünya da ve hem de ahirette
kaybetmişlerdir.
İftiraya maruz kalan mü’minler ise, ahiret kazancının yanında
dünya hayatında bile kazanmış, hayırlara mazhar olmuşlardır.
Bu hususun misali Hz. Yusuf aleyhisselamdır. En büyük
iftiraya maruz kaldıktan sonra Mısır azizi olmuştur. Hem maddi ve hem de manevi
alemin sultanı makamına çıkmıştır.
Sa’d b. Ebî Vakkas’a iftira ederek O’nun Hz. Ömer tarafından
kumandanlıktan alınmasına sebep olanlardan Usame bin Katâde’nin daha sonra
Sa’d’ın bedduasıyla başına gelen felaketlere dair rivayetler meselemiz ile
alakalı oldukça manidardır. (İbnü’l-Esir: 3/5-6)
Değişik iftiralarla şu anda vazifeden alınmış veya hapse
atılmış insanların beddualarıyla müfterilerin akıbetleri perişan olabilecektir.
Ancak özür dileyip, helallik dilemeleri halinde kurtulabilirler.
Hz. Meryem’e atılan iftiralar, O’nu küçültmemiştir. Belki
şerefi daha artmış ve Kur’an’da ismine yer verilmiştir: “… O, dünyada ve
ahirette seçkin, onurlu, saygındır ve (Allah’a) yakın kılınanlardandır…” (Al-i İmran: 45)
“İffetini koruyan (Meryem); biz O’na Kendi Ruhumuz’dan
üfledik. O’nu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık…” (Enbiya: 91)
Son devrin en büyük iftiraları, devrin en büyük münafıkları
tarafından hizmet hareketine, Hocaefendi’ye atılmıştır. Darbeci iftirasından
terör örgütüne, ondan haşhaşi, sülük… gibi yüzlerce ağza alınamayacak
iftiralar…
Bu iftiraları atanlar yakın tarihte rezil rüsva olacaklardır.
Atılanlar ise, Hz. Yusuf gibi belli bir çile cenderesinden geçtikten sonra
O’nun gibi yükselecekler şan ve şeref kazanacaklardır.
Bu iftiralar, iftiraya maruz kalanları daha da itibarlı hale
getirmiş ve O’nların daha yüksek makamlara çıkmalarına sebebiyet vermiştir.
Bu Allah’ın değişmez bir sünnetidir.
NECDET İÇEL