“BEN
DE ONLARDANDIM” DİYEN DÖNEKLER
Uzun dönemden beri zihnimi meşgul eden, hainliğin ayrı bir
versiyonu, demogojinin farklı bir yönü olan bir husus zihnimi meşgul ediyordu.
Hizmet hareketi içerisinde belli bir süre maaş ve makam karşılığı bulunmuş ve
sonra tehlikeyi görünce ayrılıp, onların aleyhinde konuşan insanların hallerini
anlamakta zorlanıyordum.
Kur’an-ı Ker’im’in meal ve tefsiri ile meşgul olurken, Âl-i
imrân sûresi’nin 72-75 ayetleri bu hususla alakalı dikkatimi çekti. Ayetler
ehli kitabın bazı faziletlerine ifade etmenin yanı başında, benim zihnimdeki
problemi çözecek, günümüzün döneklerinin mahiyetini tahlil ettiğini gördüm.
“Ehli kitaptan bir güruh birbirlerine, şöyle dediler: ‘Şu
Müslümanlara indirilen kitaba, günün başlangıcında (Zahiren) iman edin, sonunda
da inkar edin, olur ki onlar da şüpheye düşüp dinlerinden dönerler…’” (Âl-i
imran 72)
Bunun gibi, önce hizmetten görünüp, belli makamlar ve
maaşlardan sonra, başkalarının verdiği makam ve maaşlara aldanarak saf
değiştirip ve daha sonra “Ben onun sağ koluydum” diyerek hizmete hücum etmek
bir demagojiliğin, aldanmışlığın ifadesidir.
Kur’an-ı Ker’im bunu genel prensip olarak anlattığına
göre, her dönemde bu ve buna benzer
şahıslar olabilecektir.
Hz. Eyyüp aleyhisselam döneminde bunların sayısı oldukça
fazla idi. Eyyûp aleyhisselamdan ve onun servetinden istifade ettikleri dönemde
etrafında pervaz ediyorlardı. O, sıhhatiyle beraber servetini kaybettikten
sonra etrafında pervaz edenler O’nun en büyük düşmanı oluverdiler.
Bunlar, bir gün Eyyûb
Aleyhisselâmın yanına gittiler, onu, suçladılar, ağlattılar. "İşleyip
azabını çektiğin günahından dolayı, Allah´a tevbe et! Sen, öyle bir günah
işlemişsin ki, o günahı, hiç bir kimse işlememiştir! Bunun için, senin
üzerinden azap kaldırılamıyor!" dediler, ona, çatmalarını, kınamalarını
uzatıp durdular.
O sırada, orada
bulunan ve Eyyûb Aleyhisselâma iman ve onun Peygamberliğini tasdik etmiş olan
ve arada sırada, söze katılıp onlara cevaplar veren bir genç:
"Siz ey
olgunluk yaşındaki kişiler! Hep konuştunuz ve konuşmağa da yaşınız bakımından
daha lâyık bulunuyorsunuz. Fakat, siz, söylediğinizden daha güzel olan bir
sözü, Siz, ileri sürdüğünüz görüşten, daha yerinde olan bir görüşü, Siz, dile
getirdiğiniz işten, daha güzel bir işi... terk ettiniz!... Geri bıraktınız!
Eyyûb´un, sizin
üzerinizde bir hakkı bulunmaktadır ve kendisinin şahsiyeti, sizin tavsif
ettiğinizin çok üstündedir!
Ey olgunluk
yaşındaki kişiler! Siz, kimin hakkını, eksilttiğinizi, kimin hürmetini
yırttığınızı, hangi Zâtı ayıpladığınızı, suçladığınızı biliyor musunuz?
Eyyûb´un;
Allah´ın Peygamberi ve bu gününüzde halkın en hayırlısı, en üstünü ve en
seçkini olduğunu bilmiyor musunuz ki: Allah, size, bildirmedimi ki, bir şeye,
Allah, kızdığı zaman, onun kullarına vermiş olduğu kerametlerden bir kerameti,
çeker, koparır?
Siz, Eyyûb ile
uzun müddet yaptığınız sohbet ve arkadaşlık sırasında, kendisinin, hak ve gerçekten
gayrı bir şey yapmadığını bilmiyor musunuz?!
Sizin yanınızda
onun sırtına yüklenmiş olan ibtilâ, sizlere yüklenmiş olsaydı, haliniz nice
olurdu?
Şunu, iyi
biliniz ki: Yüce Allah, Peygamberlere, Sıddîklere, Şehidlere ve Sâlihlere
ibtilâ verir. Allah´ın, bunlara verdiği ibtilâ, onlara gazab veya hakaret
ettiğini değil, fakat, bunun, kendilerine bir keramet ve bir hayır olarak
verildiğini gösterir.
Eyyûb, Allah
tarafından bu duruma düşmeden, sıhhatli halinde iken, siz, ona kardeş olmuş
değil miydiniz?
Hikmet
Ehli´nin; ibtilâ sırasında tasalı ve üzüntülü olan kardeşini, ne bilmeden
kınaması, ne de, ihtilasından dolayı ayıplaması, kusurlaması iyi olmaz.
Fakat, onun,
ona acıması, onunla birlikte ağlaması, onun için Allâh´dan mağfiret dilemesi,
üzüntüsüne üzülmesi ve ona, işi üzerinde delil olması yakışır! Bunları,
bilmeyen kişi, hakîm ve aklı başında değildir. Allah! Allah! Ey olgunluk
yaşındaki kişiler! Allah´ın azamet ve Celâlini düşününüz!
Dillerinizi,
kesen, kalblerinizi, parçalayan, delillerinizi, kesip atan şeyi, ölümü, anmanız
gerekmez mi?
Âciz ve dilsiz
olmadıkları halde, rastgele konuşmaktan korkarak Allah için, susan kullar
bulunduğunu bilmiyor musunuz?
Oysa ki, onlar,
Allâhı´ ve Allah´ın âyetlerini bilen ve dile getiren ilim, akıl ve fasâhat
sahibi kişilerdi.
Fakat, onlar,
Yüce Allah´ın azameti anıldığı zaman, kalbleri burkulur, dilleri, tutulur,
Allah´ın azamet ve heybetinden korkarak akılları, başlarından gider,
kendilerine geldikleri zaman, pâk amellerle Yüce Allah´a doğru yarışırlar.
Onlar; iyi ve
Salih kişiler oldukları halde, kendilerini, zâlimlerle bir sayarlar.
Onlar; akıllı
ve Allâh´dan korkan kişiler oldukları halde, kendilerini, kusurlu kişilerle bir
tutarlar..." der.
Eyyûb
Aleyhisselâm, onun, bu sözlerini dinleyince
Siz, bana,
üzerimdeki ibtilâmdan daha ağır ve şiddetli gelmektesiniz!" dedi ve
onlardan yüz çevirdi.
Eyyûb
Aleyhisselâma: "Ey Allah´ın Peygamberi! Senin, en ağırına giden belâ,
hangisidir?" diye sorulunca:
"Düşmanların
şamatasıdır!" demiştir.
Eyyûp aleyhisselam’ın durumu ve O’na denen sözler günümüze ve
şartlarına ne kadar da benzemektedir.
NECDET İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder