Ana içeriğe atla

GİZLİCE ALMAK

GİZLİCE ALMAK

Kur’ân-ı Kerîm’de Mâide Suresi 38.âyette “sirkat” kelimesi, Türkçemizde “hırsızlık” diye ifade edilmiştir.

Hırsızlık; başkasının malını gizlice alma manasına gelir. Fıkıhçılar hırsızı şöyle tarif ederler: “Başkasının mülkü olduğu kesinlikle bilinen nisap miktarı veya nisap miktarını bulan, korunan bir malı gizlice alan akil ve baliğ kimsedir.” Bu vasıflardan biri olmazsa hırsızlık tarifi gerçekleşmediği için âyette geçen ceza da onlara tatbik edilmez.

Hırsızlık, Kur’ân-ı Kerîm’in nazarında en ağır suçlardan olmasına karşılık günümüzde ise adi suçlar kapsamına girmiştir. Çünkü hırsızlığa rahmet okutacak çapta daha başka büyük suçlar ve şekavetler zuhur etmiştir.

80 askeri darbesinden sonra irtica suçlamasıyla emniyette sorgulandığım dönemlerde diğer hücrelere hırsızlık ve (bağışlayın) zina suçlamasıyla gelenleri sabah ilk sorgulamada bırakmalarına rağmen fakir orada 18 gün sorgulamaya tabi tutulmuştur. Anladım ki, hırsızlık ve zina adi suçlar sıralamasına girmiş.

Hırsızlık, mala ve mülkiyet hakkına karşı işlenen çok temel suçlardan bir tanesidir. Alın terinden ve meşru kazançtan doğan servetin korunması inancımızın ve dinimizin temel ilkelerinden bir tanesidir. İslam emeği ve mülkiyeti mübarek saymış, mülkiyete haksız olarak el uzatmayı cezalandırmıştır. Bu itibarla bütün ilahî dinlerde ve hukuk düzenlerinde olduğu gibi İslam’da da hırsızlık hem hukuk düzeni açısından suç, hem de dinen ve ahlâken büyük günah ve ayıp sayılmıştır.

İslâm, mal emniyetini mühim bir esas kabul etmiş, malını müdafaa ederken öldürülenin şehit olacağını ifade etmiştir.

Hırsızlığın bir başka şekli daha vardır ki, o da milletin devletine emanet bıraktığı malların hırsızlığıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de Cenab-ı Hak buna “ğull” demiştir. Bu husus Âl-i İmrân Suresi’nin 161. âyetinde ifade edilmiştir. İsteyenler oraya bakabilirler.

“Ğull”, hem hırsızlamak ve hem de ihanet manasında kullanılmıştır. Efendimiz aleyhisselâmın huzuruna getirilen ganimetlerden, içerisinden başkalarına göre işe yaramaz bir takunya kayışını bir sahâbî ihtiyacım var diye izinsiz aldı. Ganimet dağıtılsaydı belki çöpe atılacaktı. Onu alan sahâbînin vicdanı rahatsız olunca Efendimiz aleyhisselâm geldi ve dedi ki: “Ya Resulallah, ganimetten ben bunu aldım.” Efendimiz aleyhisselâm : “İster misin o Ahirette senin ayağına veya bileğine ateşten bir çember olarak geçsin?”dedi. O sahâbe: “İstemem Ya Resulallah.”dedi. Efendimiz de: “Öyleyse onu götür ve yerine bırak.”buyurdu.

Şahsî işi için Hz. Ömer’e gelen bir arkadaşı selâm verince, selâmını almayıp meşgul olan Hz. Ömer daha sonra önündeki mumu söndürüp yeni bir mum yakmış ve o şahsın selâmını almıştır. Niye böyle yaptığı kendisine sorulunca demiştir ki: “Sen bana kendi işlerin için geldin. Daha önceki mum hazineye ait mumdu. Hazineye ait mum ışığında şahsî işlerimi göremem. Şimdi ise bu mumu yaktım. Bu benim şahsıma aittir. İstediğimiz kadar konuşabiliriz.”

Her gün mahallelerde yüzlerce evler soyulmakta, iş mağazaları talan edilmekte ve televizyon haberleri hırsızlık görüntüleriyle rekor kırmaktadır.

Hırsızlığın büyük iddialarla ele alındığı bugünlerde bu hususu inancımızın prensipleri açısından siz değerli okurlarımla paylaşmayı arzu ettim. Hırsızlık yapan ve yaptığı kesinleşenlere hiçbir şey emanet edilemez. Çünkü onlara güvenilemez.
NECDET İÇEL




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...