Ana içeriğe atla
GÜNÜMÜZ  MÜNÂFIKLARI

Efendimiz aleyhisselamın Mekke-i Mükerreme döneminde münafıklık ve münâfıklar diye bir mesele ve kimseler yoktu. Sadece müşrikler, kâfirler ve mü’minler vardı.
Münâfıklar Medine-i Münevvere döneminde ortaya çıktı ve sonra sayıları azımsanmayacak kadar da çoğaldı. Uhud’a çıkarken neredeyse oraya gidenlerin üçte birisi münafık olarak ortaya çıktı. Yaklaşık bin kişi ile Uhud’a çıkan Efendimiz aleyhisselâm dan üçyüz kadar münâfık yolun yarısında izin istedi ve gerisin geriye döndüler.
Münâfıklar sahabe-i kiram içerisinde saklanma ve gizlenme lüzumu hissediyorlardı. Bir gün Efendimiz aleyhisselâm sahabe-i ikrama hitaben şöyle buyurdu: ‘’Bu gün münafıklar sizin içinizde gizlenme lüzumu hissediyorlar. Ümmetim üzerine bir zaman gelecek gerçek mü’minler münâfıkların içerisinde gizlenme lüzumu hissedeceklerdir.’’(Ravi: Hz. Câbir (Radıyallahu Anh) [Ramuz El Ehadis/Ahmed Ziyâüddin Gümüşhanevî, Sayfa: 504)  buyurmuşlardır.
O günlerin bu günler olmasından endişe ederim. Zira günümüzde çıkarılan fitne ve fesat karşısında bir kısım mü’minler kendilerini saklama lüzumu hissediyorlar.
 Medine’i münevvire döneminde ortaya çıkan münafıkların, ortaya çıkış sebeplerinin en başında menfaat ve saltanatlarının haleldâr olması vardı.
 Efendimiz aleyhisselam, Medine’ye teşrif buyurduğunda, Sa’d b.Ubâde’nin ifadesi ile orada kendisini Medine hükümdârlığına lâyık gören, bunun için de bir hazırlık içinde bulunan Abdullah ibn Ubey ibn Selul vardı. Belki başkaları da vardı ama bu zât en önde idi. İşte ibni Selûl böylesine kurulacağı koltuğun, giyeceği kostümlerin hayalleri ile oturup kalkarken Efendimiz aleyhisselamı karşısında görünce pirelendi, öfkelendi,  kin ve nefret ile köpürmeye durdu. (Buhari, Tefsihu Sure,3,15)  
Diğer Yahudîler ile beraber dünya makamı ve malı onlarda cinnet derecesine gelmiş, Efendimizin gelmesi ile bozulan bu hülyaları onlarda Efendimize ve neticede Allah’a karşı harb ilan etmelerine sebebiyet vermişti.
İşte bu ortam münâfıkların zuhur etmesine sebebiyet veriştir. İbni Selul ve gibileri inanmadıkları halde inanıyor gibi görünmüş, kendi içlerinde korkunç bir gayz ile bilenmişlerdir. Bu durum onların dengesinin kaybına sebebiyet vermiştir. Artık o münâfıklar da ne bir akıl ve mantık, ne de bir fikir ve tezekkür bırakmıştır.
Saltanatı ve serveti kaybetme korkusu onların ruhlarında hastalıklar meydana getirmiş, doğruyu eğri, eğriyi doğru görme psikolojisi hâsıl etmiştir. Böylece onların fıtratı selimeleri bozulmuş ve en mukaddes şeyleri bile sorgular hale gelmişlerdir.
Her dönemin münâfıkları işte bu ruh haletinin esiri dünya adına elde etmek isteyipte, elde edemediklerinin sonucu ortaya çıkmıştır.

Cenab-ı Hakkın bizleri bu türlü tehlikelerden muhafaza etmesini dileriz.

Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...