Ana içeriğe atla
     GÜLÜMSEMEYE  İHTİYACIMIZ VAR


Asık surat, sert sözler ve davranışlar yuvaları, yurtları, toplumları çekilmez ve yaşanmaz hale getirir. İnsanlar arasındaki samimiyeti, sevgiyi kaldırır. İnsanların içini karartır. İyiyi ve doğruyu düşünmekten insanı uzaklaştırır böyle insanlar da zaman içerisinde kötüleşir.
 “Herkes içindekini harcar” prensibine bağlı olarak, bu tip insanlar başkalarına asık surat içinde daima sirke satarlar ve insanların nazarlarında sevimsizleşirler.
   Hz. İsa’ya bazıları kötü söz söylüyorlardı. Birisi Hz. İsa’ya sordu: “Bunlar sana küfrediyor, sen kızmıyorsun ve üstelik gülümseyerek onlara iyi ve güzel sözler söylüyorsun”. Hz. İsa cevap verdi: “ canı olan her gönül sahibi, nesi varsa hep onu harcar.”
   Sözümüzde yüzümüz gibi güzel olmalıdır. Yüzümüz güzel ve gülümseme içinde ise genelde sözlerimiz de güzel olur.
  Günümüzün iktisadi krizleri, siyasi ve güncel çekişmeleri içinde ruhlarda bir sıkıntı, duygularımızda buhran ve karakterlerimize işleyen bir bunalım vardır.
   Bu gergin ortamdan bir tebessümle, birbirimize karşı hoşgörü ve bir gülümseme ile kurtulabiliriz.
  Tebessüm, kişinin kendisinin işitmeyeceği bir şekilde sessizce gülmesidir ki buna, kısaca gülümseme diyoruz.
   Kendisini sevdiren insanlar, konuşmasına tebessümle başlayan, simasının güzel bahçesinden gülümseme gülleri dökülen kimselerdir.
    Tebessüm satın alınmaz, rica, minnet ve mihnetle elde edilemez ve hiç kimse de ödünç vermez. Gülümsemeyi çalmak da mümkün değildir.
Gülümsemeyi karakteri haline getirmiş insan, başkasında bir kusur görünce, “ dalgınlık olmuştur, istemeyerek yapmıştır.” diyerek iyiye yorar, kendisinden özür dileyenlerin özürlerini kabul eder.
    Dost, düşman, herkesi güler yüz ve tatlı dil ile karşılamak, hiç kimse ile münakaşa etmemeye çalışmak, yine bu erdemli kişilerin işleridir.
   “Erdemli insan kimdir?” diye soracak olursanız; “Tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi olandır.” diye cevaplayabiliriz.
    Tebessüm eden kimse, başkalarına ikramda bulunuyor demektir. Gülümsemenin bir maliyeti, bir külfeti yoktur ama insana çok şey kazandırır.
     Tebessüm, vereni fakirleştirmeden, alanı zenginleştiren bir güce sahiptir. Gülümseme sadece bir an sürer. Fakat hatırası bazen ebediyen yaşar. Ne var ki tebessüm, kendiliğinden verilmedikçe, hiç kimsenin işine yaramaz.
   Tebessüm gönül zenginliğinden kaynaklanır.
   Tebessüm, taşkınca gülmenin hafifliğine karşı, erdemli insanın vakarı, olgunluğu; diğer taraftan asık suratın iticiliğine karşı da, insanın çekiciliğidir.
  Mevlana; “ İnsanın nasıl güldüğünden edebini, neye güldüğünden aklını anlarım.” demiştir.
    “ekşi yüzlünün balı acı olur.” demişlerdir.
    Şeyh Sadi, Bostanında şu hikâyeyi nakleder:
     “Tatlı dilli, güler yüzlü bir delikanlı bal satardı. Bu öyle bir civanmert idi ki, gönüller onun tatlılığından yanar, erirdi. Boyu, beli saz ile bağlanmış şeker kamışına benzerdi. Müşterisinin sayısı belli değildir.
    Öyle bir yiğit idi ki, faraza bal satmayıp zehir satacak olsaydı, herkes zehri onun elinden bal gibi içerdi.
  Asık suratlının biri de, o yiğidin satışına özendi, kazancını kıskanıp bal satmak istedi. Bal tablası başında, sirke satan yüzüyle, mahalle mahalle dolaştı. “ Bal bal!” diye bağırdı durdu. Fakat balına müşteri değil,  bir sinek bile konmadı…
   Güler ve güzel yüzlü okurlarıma tebessümlerimle …
                                                                                                         NECDET İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...