Ana içeriğe atla
KÖTÜLÜĞE KARŞI İYİLİKLE MUAMELE
        İnsanların içerisinde, şeytan tiynetli, bozuk karakterli insanlar olacaktır. Bunlar melek ruhlu insanlara zarar vermekten zevk alacaklardır.

Mukabele-i bilmisil zâlimâne bir prensip olduğundan, onların şarlatanlığına ve kötülüğüne karşı melek ve nur yüzlü insanlar dâima iyilikle mukabele edeceklerdir.

Bu aynı zamanda Müslüman olmanın gereğidir. “ ’Ben Müslümanlardanım’ diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim olabilir?” (Fussilet: 33) ayeti kerimesi Mekke döneminde, Müslümanların en ağır hakaret ve işkencelere mâruz kaldığı dönemde nazil olmuştur. Bu husus, her dönemde, her türlü ezaya maruz kalan gerçek Müslümanlar için de geçerlidir.

“iyilik ile kötülük bir olmaz. O halde sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak! Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş!” (Fussilet: 34)

Şer ve şerri temsil edenler galip göründüğü durumlarda, zamanlarda bile aslında zayıftır. Zira mahiyeti gereği çökmeye mahkûmdur.

Hayır ve dürüstlük ise, gönüller fetheden, güzelliği kendinden, tesir özelliği olan bir kuvvettir.

İyilik ve kötülük açık bir tarzda karşı karşıya geldiklerinde, iyiliği takdir, kötülükten nefret etmeyen insan az bulunur. Sonuç itibarıyla “iyilikle kötülük bir olmaz” hükmü her dönemde geçerlidir. İyilik bir nur gibi kötülük karanlıklarını yutacaktır.

Kötü davranışı affedebilme de bir iyiliktir. Afla beraber iyilik etmekle karşısındakinin gönlü fethedilir. Ama bu kolay bir iş değildir.

“Ama kötülüğe karşı iyilik hasleti ancak sabredenlerin kârıdır. Faziletten yana nasibi bol olanların kârıdır. Eğer şeytandan gelen bir vesvese dürterse hemen Allah’a sığın! Çünkü O, herşeyi işitir ve herşeyi en güzel tarzda bilir” (Fussilet 35-36)

Hak ile batıl mücadelesinde müminler kötülüğe karşı iyilikle cevap verdiğinde, şeytan üzüntüsünden kahrolur. Az da olsa bir yanlış davranışta bulunmalarını ister ki müminlerin lehinde düşünenleri kandırabilsin. Hatta müminler, kendilerine yapılan zulme karşılık verirken azıcık ölçüsüz davranırlarsa, "Şeytanın vesvesesinin etkisinde kalmış" sayılırlar.

Müminler bu sebeple, büyük kuvvetlerini kaybederler. Çünkü yüzde yüz haklılıklarına ufak bir gölge düşürmüş, aleyhtekilere küçük bir bahane vermiş olurlar. Bu âyetin pek güzel bir tefsiri şu hadis-i şerifte yer alır:

Bir gün bir adam gelip Hz. Ebû Bekir radiyallahu anha’ya sürekli hakaret etti. Hz. Peygamber aleyhisselâtü vesselâm da, orada bulunuyordu. Adam hakaret ettikçe Hz. Ebû Bekir dinliyor, cevap vermiyordu. Hz. Peygamber aleyhisselatü vesselam ise tebessüm ediyordu.

Nihayet Hz. Ebû Bekir dayanamayıp sert bir karşılık verince Hz. Peygamberin çehresi değişti ve oradan ayrıldı.

Hz. Ebû Bekir peşinden kalkıp sebebini sorunca buyurdu ki: "Sen sükût ettiğin sürece, bir melek senin yerine cevap veriyordu. Fakat sen ağzını açınca yanına şeytan geldi. Ben şeytanın olduğu yerde bulunmam" (Ahmed b. Hanbel, Müsned)

 “Onlar öyle kimselerdir ki, büyük günahlardan ve hayâsız çirkin işlerden kaçınırlar, kızdıkları zaman öfkelerini yutar, karşıdakinin kusurlarını affederler…” (Şûra: 37) ilahi emri meselemizle alakalı güçlü bir prensiptir.
İyilik yapanlara karşı iyilikle mukabeleyi herkes yapar. Önemli olan kötülük yapanlara karşı iyilikle mukabele yapabilmektir. Bu kâmil insanların yapabilecekleri zor bir iştir. Bu zoru hep beraber başaracağız.

Senelerden beri, hiçbir suçu olmayan hizmet hareketine ve özellikle Hoca efendiye bu kadar çirkin ifadelere, iftiralara karşı bizler iyilikle karşılık verme kararındayız. Şuana kadar hizmet yapanların hiç kimseye zararı olmamıştır. Bilakis, daima insanlığın faydasına, hizmetine çalışmışlardır.
“İyiliğe iyilik her kişinin kârı
Kemliye iyilik er kişinin kârı” (Anonim)


                                                                                         NECDET İÇEL


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...