MÜNAFIKLAR İŞBAŞINA GEÇERSE
Hz. Adem’den bugüne bütün dinlerin sâlikleri
olan mü’minler münafık olmaktan çok endişe etmiş ve korkmuşlardır.
Efendimizin
ashabı içinde en ileri olanlar da, “acaba ben de münafık mıyım..!” endişesini
taşımışlardır. Hz. Ömer gibi dev bir kâmet bu endişe edenlerin başında gelir.
Sahabe içinde yüzlerce isim verebiliriz.
Mekke-i Mükerreme döneminde münafık
ve münafık kavramı yoktu. Çünkü çile vardı, makam-mansıp yoktu, mahrumiyetler
içerisinde yaşanıyor ve ganimetlerden istifade edilmiyordu.
Medine döneminde münafıklar ortaya
çıktı. Mescide gelenler içerisinde nerede ise üçte biri münafık idi. Uhud’a
çıkılırkan bin kişiden üçyüz kadarının izin alarak geride kalması bunun bir
göstergesiydi. Medine döneminde münafıklar çoğaldı. Çünkü Mekke devrine göre
çile azalmıştı, seriyyelerin başına belli makam ile insanlar tayin ediliyordu
ve ganimetler elde edilerek aralarında pay ediliyordu.
Demek ki hizmette, çilede yeri
olmayanlar ganimetler, makam-mansıp döneminde zuhur etmeleri tarihin
tekerrürleri içerisindedir. Devrimiz bunun en net göstergesidir.
Kur’an-ı Kerîm’de açık ve işari
olarak yüzlerce ayette münafıklardan bahsedilir. Bir tanesini kaydedelim:
“Onları gördüğünde kalıpları,
kıyafetleri senin hoşuna gider, onları beğenirsin.
Konuştuklarında sözlerine kulak
verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzer.
İçleri boş, ödlek olduklarından çıkan
her sesten pirelenir, her yeni haberi kendi aleyhlerinde sanırlar.
Onlar düşmandır, onlardan sakın!
Allah belalarını versin onların! Nasıl da hakikatten vazgeçiyorlar.” (Münafikun: 4)
Münafıklar üzerine bir çalışma
yaparken, Kur’an-ı Kerîm’deki Muhammed Sûresinin 22. ayeti dikkatimi çekti.
Münafıkların işbaşına geldiği zaman neler yapacağını anlatıyordu:
“Demek ki ey münafıklar! Siz işbaşına
geçecek olursanız, ülkede fesat çıkartacak, nizamı bozacak, akrabalık bağlarını
parçalayacaksınız! (Allah’a verdiği söze bile sadık kalmayan kimsenin, böylesi
hakları gözetmesi de beklenemez.)” (Muhammed: 22)
Bizler şahıslar yönüyle kimlerin
münafık olduğunu bilemeyiz. Alametlerine ve icraatlarına bakarız.
Bu ayette münafık idarecilerin
özellikle üç vasfına dikkat çekilir.
“ülkede
fesat çıkaracaksınız…”
Ülkede fesat çıkarmanın birinci
alameti özellikle kamu mallarında yapılan hırsızlık ve yolsuzluktur. İhaleye
fesat karıştırmak fesattır. Devlet malını dağıtırken âdil olmamak fesattır.
Bu husus Hz. Yusuf’un kardeşleri
tarafından ifade edilir: “Allah’a yemin olsun ki, biz ülkede fesat çıkartmak
ve mizanı bozmak için gelmedik, siz de bunu biliyorsunuz. Hele hırsız hiç
değiliz!” (Yusuf:
73)
“Ülkede fesat çıkartmanın diğer bir
manası, “…Yeryüzünde kan dökmek ve fesat çıkartmak…” (Bakara: 30) Bu ifade Kur’an-ı Kerîm’de bir deyimdir. Kan
dökmek haksız yere adam öldürmeyi, fesat çıkartmak ta mülkü hırsı için zarar
vermeyi, haksızlıklar yapmayı ifade ediyor.
“…Nizamı bozacaksınız.”
Yeryüzünde, ülkede fesat çıkınca, bunun tabi sonucu olarak nizam da
bozulur. Nizamı bozmak münafık idarecinin en net göstergelerindendir. Toplumun
nizamı bozulunca herc-ü merc olur, anarşi hortlar, ahlaksızlık çoğalır, hiç
kimsenin kimseye güveni kalmaz.
“Akrabalık bağlarını
parçalayacaksınız…”
Münafık idarecinin icraatı olan bu
husus, ilk iki tahribatının en korkunç sonucudur. “ O kimseler (O
fasıklardır) ki, Allah’a verdikleri sözü kat’iyyen kabul ettikten sonra
bozarlar, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi (akrabalar, mü’minler
arasındaki irtibatı) keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar,
gerçekten zarara uğrayanlardır…” (Bakara: 27)
Kur’an-ı Kerîm’de bu gerçekleri gördükten sonra ülkemizin haline baktım
ve çok üzüldüm. Detaylarını ülkemizin her beldesinde, mahallesinde ve hatta her
evinde görebileceğimiz bir felaketli dönemi yaşıyoruz.
Kırk-elli seneden beri ülkemizde böyle felaketli bir dönem olmamıştır.
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder