Ana içeriğe atla
SECDE  ET VE YAKLAŞ
           Cenâb-ı Hakk, İkra suresi 19. ayetinde; “Secde et ve yaklaş” buyuruyor.

 Hadis-i şerifte ise Efendimiz aleyhisselâm; “Kulun Allah’a en yakın olduğu an secde anıdır. Öyleyse orada çok dua etsin.” buyurmuşlardır.

İbadetlerin şahı namazdır. Namazın da tâcı secdedir. Efendimiz aleyhisselâm özellikle kıldığı nafile namazlarında secdede, ayakta durduğundan daha fazla durur ve orada uzunca dualar yapardı.

Hz. Âişe diyor ki; “Gece nafile namazlarında secdeye kapandığında öyle dualar yapardı ki, içinden değirmen taşından gelen ses gibi inleme sesleri gelirdi.”

Namazda kıyam halinde gözlerimiz sec­de mahalline odaklanmalı, rükû halinde de ayaklarımıza doğru bakmalıyız.

Secde ânında burun hizasına, teşehhüd esna­sında da önümüze yani dizlerimize bakmalıyız. Secdede el parmaklarımızı birleştirmeli, rükûda da parmakları birbirinden ayrı tutmaya (birleştirmemeye) dikkat etmeliyiz.

Namaz, ibadetlerin kalbi ve özüdür. Namazın her bir rüknünün kendine göre bir kıymeti ve de­ğeri vardır. Ama Onun en kıymetli parçası, alnın yere konulması halidir; secdedir.

Namazı iç ve dış bütün parçalarıyla yerine ge­tirmeye, bunu sürekli yapmaya ve hep aynı hâl üzere kullukta devamlı olmaya "ikâme" denir.

Yusuf İbn-i Esbat, gençlere şöyle nasihat ederdi; “Gençler! Hastalık gelmeden evvel sıhhatinizin kıymetini bilin. Benim şu an en çok gıpta ettiğim ki­şi secde ve rükûyu tam manasıyla yapıp namaz kılan kişilerdir. Zira ihtiyarlık artık arzu ettiğim şekilde namaz kılmama mani oluyor.”

  Ayakta durabilmek, rüku’ edebilmek, secdeye kapanabilmek vücudumuz açısından ne kadar büyük bir nimet değil midir? Bunu, yapamayanlara ve değişik hastalıklara giriftar olanlara sormak lazımdır.
  Allah’ın bizleri böyle yaratması nimetine karşı, ancak kıyam (namazda ayakta duruş), rüku’ ve secde ederek şükrünü eda edebiliriz.

Günlük ve siyasi boğuşmalara dalarak derin secdeden uzaklaşmak, dünya ve ahiretimizin kaybına sebebiyet verebilir. Bu kötü akibetten Allah'a sığınmalıyız.

                                                                                                                  NECDET İÇEL






Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...