ADÂLETNÂMELER VE ZULÜMNÂMELER
Devletin ve başkanının birinci vazifesi adâlettir. Günümüzde
devletçilik bütün dünyada bitmiştir. Tayyib Erdoğan yıkılan bu sistemlerin
enkazı içinde yeni bir Türkiye ve yeni bir medeniyet kurma hayalleri içindedir.
Daha doğrusu kendini kurtarma peşindedir.
Tayyib Erdoğan öyle bir devletçi ki, kominizim sistemlerinde bile
görülmemiştir. Kanun hükmünde kararnamelerle devleti tek başına idare ettiğini,
edebileceğini zannetmektedir.
“Türkiye Cumhuriyeti” tabiri, devleti hatırlatmaktan daha ziyade, halkı ve
milleti hatırlatmaktadır. Baş idareciye de, “Devlet Başkanı” tabiri değil,
halkın-cumhurun başı manasında “Cumhur Başkanı” denmektedir.
Cumhurbaşkanı halka hizmet veren kurumlar arasında nizamı sağlar.
Devlet otoritesini temsil edenlerin, halka karşı bu otoriteyi kötüye
kullanmalarını, olağan üstü tedbirlerle yasaklayan umumi mahiyetteki padişah
fermanına adâletname denirdi.
Osmanlılar’dan önce, hükümdarlar birtakım haksızlıkların ve bilhassa haksız
vergilerin kaldırıldığını ilân eden hükümler çıkarır, bunları eyaletlerde
herkesin görebileceği yerlere, büyük camilerin duvarlarına veya şehirlerin
giriş kapısına taş kitâbe halinde koyarlardı.
Bu geleneğin devamı olarak Osmanlılar’da da adâletnâme, yaygın bir hal alan
bazı haksızlıkların padişah tarafından yasaklandığını, halka ve görevlilere
bildiren genel bir beyannâme idi. Kanunnâmelerde belirtilmiş olan hükümlere
aykırı vergi toplanması, bid‘at denilen sonradan ortaya çıkmış ve halka ağır
gelen yükümlülükler, neşredilen bu tip fermanlarla yasaklanmaktaydı. Hatta bazı
sancak kanunnâmelerinde de tahrir memurlarının tesbit ettiği haksız uygulamalar
ve bid‘atların ortadan kaldırıldığına dair adâletnâme metinleri bulunmaktaydı.
Adâletnâme veya adalet hükmü, padişahın verdiği emir olup diğer
fermanlarla aynı özelliği gösterir; ancak berat gibi üçüncü şahıslara değil,
doğrudan doğruya bütün idarecilere veya belli bir bölgenin yöneticilerine hitap
eder. Bu da idaredeki suistimallerin genel olarak önlenmesi gayesini ön plana
çıkarır.
Adâletnâmelerin yayımlanmasında yaygın hale gelen suistimaller, padişah
katına yapılan toplu şikâyetler, teftişler sonunda tesbit edilmiş haksız
uygulamalar esas teşkil eder. Ayrıca tahta yeni çıkan padişah da âdil bir
saltanat devri açmak istediğini göstermek için genel mahiyette bir adâletnâme
çıkarabilir.
Adalet fermanı hüküm sahibi yüksek idarecilere, yani şeriat ve kanuna göre
hüküm verme yetkisini taşıyan kadılara, bedenî cezaları uygulama yetkisi
bulunan beylerbeyi ve sancakbeylerine veya bunların adamlarına yazılırdı.
Hükmün konusu, genellikle bu otorite sahiplerinin kendilerinin veya
başkalarının yaptıkları zulüm ve haksızlıkların onlardan sorulmasıdır.
Çünkü onların görevi zulmü önlemektir. Bu sebeple adâletnâmelerde,
“almayasız ve aldırmayasız”, “etmeyesiz ve ettirmeyesiz” gibi ibârelere sık sık
rastlanır. Bu fermanların halka duyurulması şarttır; hatta isteyen, kadı
siciline kaydedilmiş olan adâletnâmenin bir sûretini de alabilir. Tipik
adâletnâme hükmü, bu gibi ilân emri taşıyan vesikalardır. Bunlarda emrin
mutlaka yerine getirilmesi istenir ve bu yapılmadığı takdirde, ilgili
yöneticilere sert cezalar verileceği bildirilir. Hatta bazılarında padişahın,
emirlerinin yerine getirilip getirilmediğini gizlice teftiş ettireceği de
yazılıdır.
Adâletnâmeler
muhteva bakımından kanunların teyidi niteliğini taşımakla beraber bazan yeni
kanunları da ihtiva edebilir. Genel mahiyette emirler olmaları onları kanunlara
çok yaklaştırır. Fakat bu umumi emirler idare ve idareciler hakkındadır ve kamu
hukukunu ilgilendirir. Osmanlı kanunlarının genel prensiplerini bazı özel
durumlarda uygular ve yorumlar.
Vergi yolsuzlukları, salmalar, kadıların yaptıkları suiistimaller, angarya
hizmetler halk ve askerî zümre arasında sürekli olarak çatışma konusu olmuş,
özellikle XVI. yüzyılda devlet için genel bir huzursuzluk, hatta felâket halini
almıştır. Bunların önlenmesi umumi adalet fermanlarının ana konusunu
teşkil etmiş, ayrıca yeniçeri ve diğer askerî zümrelerin, halkı kaçmış köylerde
çiftlik kurmaları gibi bazı hususi şartlar neticesi ortaya çıkmış meselelerin
halli için de adalet fermanları neşredilmiştir.
Neşredilen adâletnâmelerde yasaklanan haksızlıklar, suistimaller ve
bid‘atlar halka ağır gelen angaryalar, halka “salınan” olağan üstü nakdî ve
aynî vergiler yani salgunlar, idarecilerin kendi adlarına zorla para ve mal
toplamaları, kadıların görevlerini kötüye kullanmaları, hububat vb.
mahsullerden öşür alınması sırasında yapılan yolsuzluklar, kadı ve nâiblerin
kanunlara aykırı hükümler vermeleri, devre çıkıp halka zulüm yapmaları,
fazladan para toplamaları, zuhurata bağlı “bâd-ı hevâ” vergilerinden ve
suçlulardan alınan cerîme vergilerindeki haksız uygulamaları içine almaktadır.
Ayrıca ehl-i örf adı verilen beylerbeyiler, sancakbeyleri, tımarlı sipahiler,
şehir ve kasabalarda yerleşmiş kapıkulu mensuplarının zor kullanarak halka
zulmetmeleri karşısında bunların şiddetle cezalandırılması, hatta bizzat halkın
kendi aralarında bir yiğitbaşı seçip onlara mukavemet etmeleri gibi hükümleri
de ihtiva eder. Bundan başka adalet hükümlerinin konuları arasında, zorla nikâh
resmi (vergisi) alınmasının ve tefeciliğin önlenmesi de bulunmaktadır.
Adâletnâmeler, özellikle devletin buhranlı yıllarında halkı korumak,
idarecilerin yolsuzluklarını, halka zulmetmelerini, kanunların usulsüz
uygulanışını önlemek için çıkarılmış genel mahiyetteki fermanlar olarak Osmanlı
hukuk anlayışını göstermeleri bakımından önemlidir.
Şimdiki Halife veya Padişah gösterilmeye çalışılan Cumhurbaşkanı’nın,
eskilerin Adaletname’lerine karşılık, bir zulümnâme olan Kanun Hükmünde
Kararnameler ile icraatını devam ettimektedir.
Cumhuriyet tarihinin en haksızlıkları ve zulümleri bu yeni kanun hükmündeki
kararnameler ile yapılmıştır, yapılmaktadır.
Necdet
İçel
Yorumlar
Yorum Gönder