Ana içeriğe atla
    BİLEN VE GÖREN
Gören ayrı bilen ayrıdır. Aralarında dağlar kadar fark vardır. Her bakan göremez. Keskin bir zekâya, derin bir ilme sahip olan İbn-i Sîna, döneminde yaşayan büyük velilerden Ebû’l Hasan el-Harakânî hakkında şöyle demiştir;
“Benim bildiklerimi o görüyor.”
Harakânî hazretleri de İbn-i Sîna için şöyle diyordu;
“Benim gördüklerimi o biliyor.”
İşte iki büyükler...
Biri bilen biri gören…
Bilmek bir lütuf, görmek ise çok özel bir nimettir.
Resûlullah aleyhisselâm; “Görmek, işitmek gibi değildir.” buyurmuşlardır.
Bazı bilgiler vardır ki bunları her akıl kavrayamaz.
İlim ve bilgi, sadece kitapta olan, laboratuvarda denenen malumattan ibaret değildir.
İlim her şeyi izah etmiyor.
Bazı lezzetlerin, tatların nasıl algılandığını bile çözecek ilim seviyesine daha gelinememiştir.
Bazı hassas konular akılların, akıl gücünün çok üstündedir.
Ziya Paşa;
“İdrâk-i meâlî bu küçük akla gerekmez
Zîra bu terazi bu kadar sıkleti çekmez” derken bu inceliğe dikkat çekmiş olabilir.
Sheila Schroeder bir araştırma eserinde şu görüşlere yer veriyor;
“Ruh bilim çalışmaları henüz aydınlığa kavuşamamış kanunları koyamamıştır. Ruhun derinliklerine inemiyoruz. Fakat ruhsal olayları da artık inkâr edemiyoruz. Düşünce, tarihte olduğu gibi akıldan ruha, ruhtan Allah’a ulaşan bir evrim içindedir.”
Anlatılamayan öyle şeyler vardır ki bunlar yaşanmış ve yaşanmaktadır.
Kimi okur öğrenir, kimi bakmadan görür. Kimin ne olduğunu ancak Allah bilir…
Âlimler ilimle yol bulurlar.
Velîler gönül ile maksada erişirler.
Hem âlim ve hem de velî ise, hem ilim, hem gönül ile maksatlarına doğru yürürler.
Mevlânâ hazretleri;
“Kâinatın güzellikleri görene
  Köre ne, köre ne?” demiştir.
İbrahim Havvas hazretleri, abdest alan şahsın, abdest aldığı zamanda dökülen sulardan hangi günahları işlemiş olduğunu, hangilerinin affa girip, hangi günahlarının da af dışında kaldığını müşahede ederdi.
Son dönemlerde meydana gelen hadiseleri, sebep ve neticelerini ne tam bilebiliyoruz ve ne de tam görebiliyoruz.
Muhakkakki İbrahim Havvas gibi bilen ve görenler vardır. En iyisi onlara teslim olmaktır. Daha iyisi ve en mükemmeli “Her şey bilen ve gören Alîm ve Basîr’e teslim olup hikmetine râm olmaktır.
'Allâha güven, sa'ye sarıl, hikmete râm ol 
          Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol’
Allah var, gam yok. Ahiret ve cennet var, tasa yok. Zâlimler için cehennem var inkisar yok…
                                                                                                           Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...