Ana içeriğe atla
DEVLET MALINI İSTEDİĞİ GİBİ KULLANMANIN ÂKIBETİ
   Devlet malı, millete ait bir maldır. Cumhûrunbaşı ve diğer idareciler milletin malını istediği gibi kullanamazlar.
    I. Mahmud, boşdurmaz, vakit buldukça kuyumculuk yaparak geçinirdi. Bir gün veziri:
             “-Sultanım, milletin hazinesi sizindir, niçin böyle zahmete giriyorsunuz?” deyince I. Mahmud, şu cevabı verir:

          “-Bre ne biçim söylersin? Milletin hazinesi, milletin ihtiyacı içindir. Ancak alınteri ile kazanılan helâldir. Ancak o lezzetli ve bereketli olur.”

            Bir gün Halife Ömer, kuru ekmeği zeytinyağına batırıp yemektedir. Bunu gören           Utbe:


       “Ya Ömer! Sen devlet başkanısın, devletin hazinesi emrindedir. Neden bu yokluğu çekiyorsun?” demiştir.

          Hz. Ömer Utbe’ye şu cevabı vermiştir:

         “-Devlet hazinesi şahsıma ait değildir. O tüyü bitmemiş yetimin, dul ve öksüzün yani milletin malıdır. Ben ancak zaruri ihtiyacımı sağlayacak kadar bir aylık almak hakkına sahibim. Halkın kuru ekmeğini zeytinyağına banarak yediği bir zamanda, nasıl olur da bundan fazlasını yiyebilirim?”

Taberani de geçen Hz. Muaviye ile ilgili bir vak’ayı Ebu Ukayl anlatıyor: Muaviye b. Ebû Süfyan halife olduğu dönemde ,Şam’da bir cuma günü hutbeye çıktı ve şöyle dedi:
“Mal, bizim. Ganimet de bizim. Bunlardan dilediğimize verir, dilediğimize vermeyiz.”
Kendisine kimse cevap vermedi. İkinci cuma da aynı sözleri tekrar etti. Yine cevap vermedi. Üçüncü cuma da bu sözleri tekrar edince, camide bulunanlardan biri:
“Şüphesiz mal bizim malımız, fey’de bizim fey’imizdir. Bunları bize vermeyeni kılıçlarımızla hesaba çekeriz. Sen milletin malını istediğin gibi kullanamazsın dedi.
Muaviye minberden indi. Bu zatı yanına çağırttı. Orada bulunanlar;
“Bu adamın işi bitmiştir.” dediler. Sonra, Muaviye’nin huzuruna girdiler. Bir de ne görsünler, adam koltukta oturuyor. Muaviye oradakilere hitaben:
“Bu adam beni ihya etti. Allah da kendisini ihya etsin. Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu işittim: “Benden sonra yalan yanlış bir takım şeyler söyleyen idareciler olacak. Bunların hataları düzeltilmeyecek. Böyle idareciler ve bunların hatalarını düzeltmeyen halk, maymunların kendilerini tehlikeye attıkları gibi kendilerini Cehenneme atacaklar.
Ben de ilk cuma konuştum. Bana karşı çıkan olmadı. Resûlullah’ın zikrettiği kimselerden olmaktan korktum.
Sonra ikinci cuma konuştum. Gene cevap veren olmayınca, kendi kendime ben de onlardanım, dedim.
Üçüncü cuma da aynı şeyleri söyledim: Bu adam kalkıp, kabul etmedi. Böylelikle beni ihya etti. Allah da onu ihya etsin.” dedi. (Et-Taberani,  El Mu’cemu’l Kebir, C:19, S:394, No:925; El-Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid, c: 5, shf: 236)
Günümüzün idarecileri ve bunlara ses çıkaemayıp gözünü yuman kimseler “…idareciler ve bunların hatalarını düzeltmeyen halk, maymunların kendilerini tehlikeye attıkları gibi kendilerini Cehenneme atacaklar…”tehdidinden ders almaları gerekmezmi..!?

                                                             Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...