Ana içeriğe atla
 BÜYÜK CADDE    HİCRET YOLU

 Hicret Hz. Âdem ile başlar. O, mana ve ruhunun vaad ettiği uhrevî enginliğe ulaşmak için, cennetten dünyaya uzanan bir yolculuğa çıkmış, davası ve insanlığın kurtuluşu adına hicret edecek nesillerin gelmesi için cennetten dünyaya hicret etmiştir. Hindistan’dan Mekke’ye, Mekke’den Hindistan’a mukaddes hicret olarak 40 defa gelip gitmiştir. (İbn-i Sa’d, Tabakât, c: 1, s:36)

Hz. Nuh ise karalardan sonra denizlerde, gemi ile denizin üstünde, yeryüzünde gezmediği ve dolaşmadığı bir belde kalmamıştır. (İbn-i Esir, el-Kâmil fit-tarih, c: 1, s:72) Gemisi Habeş ülkesine uğramış, sonra Cidde tarafına yönelmiş ve arkasından Rum ülkesine doğru yol almıştır. Oradan geri dönüp Mukaddes arza yönelmiş (Suyutî, Dürrü’l Mensur, c: 3, s:330) ve arkasından dünyanın merkezi olan Harem-i Şerif ve Kâ’be etrafında 7 kere dolaşmıştır. (Zemahşeri, Keşşaf, c: 2, s:272) Daha sonra Arafât’a, oradan Yemen’e (İbn-i Sa’d, Tabakât, c: 1, s:41) ve sonra Anadolu topraklarında gezmiş, “Nuh’un gezip dolaştığı yer” manasında Nahçivan’da dolaşmış ve en nihâyet Cûdi dağının tepesine istiva etmiştir. (Hud; 44)

  Hz. Âdem’den sonra insanlığın ikinci atası olan Hz. Nuh’un hicreti en ağır şartlarda bile ve su üstünde devam etmiştir. Böylece Hz. Nuh hicret destanı yazmış ve kendisinden sonra gelecek ümmetlere ve dava adamlarına bir rehnüma olmuştur.

Bugünlerde doğduğu, büyüdüğü, milletin saâdeti için çile çektiği güzel ülkesini terk ederek kayık, feribot veya botlarla su üzerinden diğer ülkelere gidenlerin hicreti ne kadar da Hz. Nuh’un hicretine benziyor.

“Ben Rabbime hicret ediyorum” (Ankebût:26) diyen Hz. İbrahim, hicretle başlayıp hicretle devam eden hayatını Rabbine hicretle taçlandırmış ve böylece muhacirlerin pîri olmuştur. Hicretle muhacirlerin pîri olduğundan, kendisinden sonra gelen semâvî din sâliklerinin de mercii ve babası olmuştur.

  Hz. İbrahim kaç defa Şam ve Mekke arasında mekik dokumuş, Urfa-Mısır hatlarını ne kadar sağlama bağlamıştır.

Hz. İbrahim ile beraber daima hicretten hicrete koşan Hz. Hacer, gerçekten ismiyle müsemmadır. Çünkü Hacer, “hicr” mastarından türeyen bir ism-i fail olarak, daima hicret eden manasında bir isimdir. Hz. Hacer, hicretin anası olarak hal diliyle “suyu sa’y ile değil aşkla, fakat yine de sa’y ettikten sonra bulabilirsiniz” manasında Safa tepesinden başlayarak Merve arasında, Hz. Nuh’un gemisiyle yedi defa Kâ’be etrafında ve Harem bölgesinde dolaşması gibi hicret etmiştir.

  Her sultanın bir hanımı, her hadisenin bir gelini vardır. İsmiyle müsemma olan Hz. Hacer, hicret davasının en kutlu gelini, o gelinin ve hicretin de kutsi bebeği Hz. İsmail olmuştur. Hicret davaya ve Allah’a teslimiyetin ifadesi olduğunu bize Hz. Hacer öğretti. Oğlunu kendisiyle beraber “ekin bitmez bir vadide” (İbrahim:37) yalnız başına bırakıp giden Hz. İbrahim’e; “Allah emrettiyse git! Sen İbrahim isen, Allah Erhamürrâhimin’dir” (Taberi, Tarih, c: 1, s: 253) diyen yine o olmuştur.

Devrimizde, şartları içinde aynı ideal için hicret eden bacılarımızın Hz. Hacer anamızdan ne farkı vardır? Onlar aynı idealin mukaddes yolcularıdırlar.

  Hz. İbrahim’den sonra kardeşinin oğlu olan ve Kur’ân-ı Kerîm’de 7 yerde ismi geçen Hz. Lût, bağlı ve onun dinini neşretmekle mükellef olduğu Hz. İbrahim ile beraber O da hicret etmiştir. Ennihâyet Hz. İbrahim’in verdiği vazife sonucu Sodon ve Gomorra halkına peygamber olarak vazifeye başlamıştır. Kavminin isyan ve günahlarına devam etmesi sonucu, gelecek beladan ve musibetten masum ve mahfuz kalmak için oradan da hicret etmiş (Hud:81) ve muhacirlerin ana güzergâhında hayatının sonuna kadar devam etmiştir.

Hz. Musa’nın kayınpederi, Medyen ve Eyke halkının peygamberi, türlü türlü hilelerle insanları aldatan tüccarların mürşidi Hz. Şuayb’ın da hayatı hicretlerle sona eriyordu. (Hud:88-90)

Hz. Musa, saraydan Medyen veya Eyke’deki çobanlığa, sultanlıktan mahrumiyet ve çileye hicret etti. Hz. Musa bütün hayatını hicret yolunda sarfetti. (Kasas:15-32)  Muhacir olarak, o yolda ruhunu Hz. Allah’a teslim etti.(Mahmut Topuz, İlahi dinlerde hicret, s:33)

Hz. Yakub sevgilisini bulmak, tohumunda açan Nübüvvet ağacını görmek için hicret etti. Hz. Yusuf, zulümle inleyen halkına adâlet, merhamet dağıtmak için iffet gemisiyle Kenan’dan Mısır’a, Mısır’dan zindana, zindandan dikey olarak Mısır azizliğine hicret etti.

  Asur devletinin başşehri ve önemli ticaret merkezi olan Ninova şehrinde doğan Hz. Yunus, maddî refah ve bolluk içinde yaşayan ve putlara tapan Ninova halkına senelerce peygamberlik vazifesi yapmıştır. Kavminin inanmayıp O’na alay, eza-cefada bulunmasından sonra, Allah’tan bir emir gelmemesine rağmen, daha önceki peygamberlerin yolundan giderek hicret etmiştir.(İbn-i Esir, el-Kamil fit-tarih, c: 1, s:72) 

Bu hicret ne vazifeden kaçış ne de Allah’a karşı bir başkaldırıştır. Sadece Allah yolunda hicret ruhunun sevkidir. Gemide hicretine devam ederken, oradan balığın karnına hicret, çile cenderesinden sonra tekrar sahil-i selâmete hicret ve kavmine hicret etmiştir.(Sâffât:140-142)

Havanın da kendisine musahhar olmasıyla sür’at kazanan Hz. Süleyman kutsî davasını yaymak için sabahında bir aylık mesafeyi bir saatte kat ederek (Sebe:12 hicretten hicrete uçuşuyordu. Sultan Süleyman olması da hicretindeki çokluğu ve hızlılığına bağlı olsa gerektir.

  İsminde yeryüzünde gezip dolaşma manası olan Hz. Mesih aleyhisselâm ilk hicretini annesiyle beraber Mısır’a yaptı. Orada 12 sene kaldı.(Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, c: 9, s:309; Seyyid Kutub, Fizilali’l Kur’ân, c: 10, s:331) Hz. İsa daha sonra annesiyle birlikte Kudüs’e hicret ederek Nasra şehrine yerleşti. 30 yaşına geldiğinde Nasra’da kendisine peygamberlik verildi.(Peygamberler Tarihi Ansiklopedisi, c: 5, s:22-24) 33 yaşına geldiğinde de bizim buud ve ölçülerimiz içinde bu fâni âlemden ayrılıp, kendine has bir âleme yükselmek suretiyle hicret etmişlerdir.(M. Fethullah Gülen, Asrın Getirdiği Tereddütler, c: 4, s:250)

  Bütün peygamberlerin hem hülasası, hem de mufassalı olan Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselâm da hicret ederek, Yesrib’i Medine yaparak, hicretin medeniyet, dünya ve ukbâ sultanlığı olduğunu gösterdi.

Yesrib hicretten önce şimdikilerin ifâdesiyle “gâvur” memleketiydi.

  Aslında insan ve insanoğlu da daima hicret halindedir. İnsan bir muhacirdir. Ruhlar âleminden başlayan hicretimiz, baba sulbünden, rahm-i maderden dünyaya, çocukluktan olgunluğa, oradan ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden sırata, sırattan da ebedlere kadar devam edecektir.

  Sen büyük dava yolunda hicret yap ki, dünya seni zilletle terk etmeden, sen onu izzetinle terk ederek hicret yolunun yolcusu olasın.

                                                                                                                Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...