Ana içeriğe atla
     REBÎÜ’L-EVVEL

 "Kim bu aya  girildigini (rebîü’l-evvel) birbirine haber verirse onu cennetine alması için kıyamete kadar Allaha dua edecegim" şeklinde bir hadis-i şerif varmıdır?


Kamerî yılın saferden sonra gelen üçüncü ayına rebîü’l-evvel (birinci rebî‘), dördüncü ayına da rebîü’l-âhir (sonuncu rebî‘) veya rebîü’s-sânî (ikinci rebî‘) denir.

Sözlükte “bahar, bahar yağmuru, bolluk ve bereket” gibi anlamlara gelen rebî‘ Arapça’da hem ay hem de mevsim adı olarak kullanılır.[1]

Bu kelimenin “bir yerde ikamet etmek, bahar mevsiminde bir yerde konaklamak; bahar evi, mahalle, yurt” mânalarındaki “rba” kökünden türediği ileri sürülmektedir.

 Araplar’ın havanın mutedil, su ve otun bol olduğu bu aylarda bir yerde konaklayıp hayvanlarını otlatmaları sebebiyle söz konusu iki aya bu adların verildiği ve bu ayların o zamanlar “rebî‘” diye adlandırılan güz mevsimine rastladığı nakledilir.

Araplar bu aylardan başka iki ayrı mevsim için de rebî‘ kelimesini kullanmışlar, çiçeklerin açıp mantarların bittiği bahar mevsimine rebîülevvel, meyvelerin yetişip olgunlaştığı güz mevsimine de rebîüssânî adını vermişlerdir.[2]

Bazı kaynaklarda eskiden Araplar’ın seneyi altı zaman dilimine ayırdıkları, iki ayına “rebîülevvel”, iki ayına “sayf”, iki ayına “kayz”, iki ayına “rebîüssânî”, iki ayına “harîf”, iki ayına da “şitâ” dedikleri belirtilmektedir.[3]

Rebîülevvel ve rebîüssânînin genellikle “ay” mânasına gelen “şehr” kelimesiyle birlikte kullanılması da bunların mevsim anlamlarıyla karıştırılmasını önleme amacına bağlanır.

Kamerî yılın güneş yılına göre kısa sürmesi sebebiyle kamerî ayların belirli mevsimlerde sabit olmadığı ve belli aralıklarla yılın her mevsimine rastladığı göz önünde bulundurularak bu ayların mevsimlerle irtibatının ilk isimlendirme itibariyle olduğuna özellikle dikkat çekilir.

Bu durumu Araplar’ın ünlü “nesî” uygulamasıyla ilişkilendiren müellifler de vardır.[4]

Hicrî takvimde yer alan ay isimlerinin İslâm’dan önce konulduğu bilinmektedir.

 Kaynaklarda rebîülevvelin Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) döneminde “mûrid”, Arab-ı âribe döneminde “huvân / havvân” diye, rebîüssânînin aynı dönemlerde “mülzim” ve “suvân / busân / vebsân” olarak adlandırıldığı nakledilir.[5]

           İslâm tarihinde rebîülevvel ayının önemli bir yeri vardır.

Hz. Peygamber aleyhisselâm genel kabule göre Rebîülevvel ayının 12’sinde Pazartesi günü dünyaya gelmiş ve bugünün kutlanması müslüman toplumlarda bir mevlid geleneği oluşturmuştur.

 İslâm tarihinde bir dönüm noktası sayılan hicret de rebîülevvel ayında gerçekleşmiştir. Safer ayının sonlarında Hz. Ebû Bekir’le birlikte Sevr mağarasına sığınan ve 1 Rebîülevvel’de buradan ayrılıp Medine’ye doğru yola çıkan Resûl-i Ekrem aleyhisselâm 8- Rebîülevvel Pazartesi günü Kubâ’ya varmış ve burada Kubâ Mescidi’ni inşa etmiştir.

 12 Rebîülevvel’de Medine’ye hareket etmiş, Rânûnâ vadisinde ilk cuma namazını kıldırdıktan sonra aynı gün Medine’ye ulaşmıştır.

Bu ayın içinde Mescid-i Nebevî’nin inşasına başlanmıştır.

 Hz. Peygamber aleyhisselâmın âhirete irtihalinin de rebîülevvel ayında olduğu konusunda görüş birliği vardır.

Meşhur olan rivayete göre Resûl-i Ekrem aleyhisselâm,12 Rebîülevvel Pazartesi günü vefat etmiştir.

 Hz. Peygamber aleyhisselâmın doğum, hicret ve vefatının rebîülevvel ayında ve pazartesi gününde olması bazı araştırmacılarca, rebîülevvel ayının Araplar’da bolluk ve bereket ayı sayılması ve eski medeniyetlerde pazartesi gününün ayın yaratıldığı gün kabul edilmesiyle irtibatlandırılarak İslâm’da ibadet vakitlerinin belirlenmesi bakımından ayın önemli bir yeri olduğu, hilâlin müslümanlar için sembolik bir anlam taşıdığı ve bunun evrenle insanın kaderi arasındaki ilişkiye işaret ettiği ifade edilmiştir.[6]
                                                                ∞
NOT:
-Bugün Hicri tarih, 1-rebiulevvel-1439 hicri yılın 61. Günü.
-Peygamber efendimiz aleyhisselâmın “1 Rebîülevvel’de buradan ayrılıp Medine’ye doğru yola çıkan Resûl-i Ekrem 8 Rebîülevvel Pazartesi günü Kubâ’ya varmış ve burada Kubâ Mescidi’ni inşa etmiştir.” Bu sene 1- Rebîülevvel’in pazertesiye denk gelmesi inşallah faal-i hayırdır.

-“ Peygamber efendimiz buyuruyor ki: "kim bu aya girildigini birbirine haber verirse onu cennetine alması için kıyamete kadar Allaha dua edecegim" şeklinde bir söz hadis diye ortalıklarda ve internet sitelerinde, hiçbir uydukda olsa kaynak göeterilmeden geçiyor.

 Hiçbir sağlam hadis kaynağında böyle bir rivayete rastlanmamıştır.

-Yukarıda anlatılan bu ayın faziletlerine atfen söylenmiş bir değerlendirme sözü gibi görünüyor.

Bu münasebetle içinde kutlu doğumu ve hicretin Sevir’den hareket noktasını içinde bulunduran Rebiulevvel ayınızı tebrik eder, bereketlere vesile olmasını ‘Bârik Teâlâ’ dan niyaz ederim,

                                                                                                    Necdet İÇEL






[1] İbn Düreyd, Cemheretü’l-luġa, I, 263-264; Kâmus Tercümesi, III, 245-249
[2] Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, el-Eyyâm ve’l-leyâlî ve’ş-şühûr (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), s. 42, 49-51
[3] Mes‘ûdî, Mürûcü’z-zeheb (Abdülhamîd), II, 204-208
[4] Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Bulûġu’l-ereb (nşr. M. Behcet el-Eserî),  III, 76-80
[5] Muhammed Hamidullah, “Hicri Takvim ve Tarihi Arkaplanı” UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi,s. 671-685
[6] Ahmad Hassan al-Zayat, c:32,  s:1


                                     

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...