HZ. EYYUB ALEYHİSSELÂM
İbrahim
aleyhisselamın Hanımı Sâre’den devam eden peygamberler zincirinin ikinci
halkası olan hazreti Yakub aleyhisselamın kızı Leyya ile evli olan Hazreti
Eyyub aleyhisselam, Hz. Yakub ve Yusuf aleyhisselamlar döneminde yaşamıştır.
Yani Hz. Eyyûb aleyhisselam, Yakub aleyhisselamın damadıdır. (Hâkim, Müstedrek, c:2, s:581)
Eyyûb aleyhisselamın annesi, Lut
aleyhisselamın da kızıdır. Yani Eyyûb aleyhisselam, Lut aleyhisselamın
torunudur. Eyyub aleyhisselam öyle bir zat ve öyle bir peygamberdir ki; hem
kendisi hem de hanımı neseben peygamberlere bağlıdır.
Eyyûb aleyhisselama, Yakub aleyhisselam
zamanında vahiy gelmiş, İbrahim aleyhisselamın temsil ve tebliğ ettiği tevhid
dinini anlatmak üzere peygamberlik vazifesi verilmiştir.
Davud aleyhisselama göre; Eyyûb
aleyhisselam, insanların en hâlim ve uslusu, insanların en sabırlısı ve
öfkesini en çok yeneni idi.
Eyyûb aleyhisselamın en öne çıkan ve O’nu
sair peygamberlerden ayıran özelliği anne ve babasından gelen servetiyle çok
zengin olması ve zenginliği çapında da fevkalede cömert olmasıdır. Bilindiği
gibi Cenab-ı Hak, Davud ve Süleyman aleyhisselamlar hariç olmak üzere,
peygamberleri kavminin fakirlerinden seçmiştir.
Eyyûb aleyhisselam ise Hz. Davud ve Hz. Süleyman aleyhisselamlar gibi
devlet başkanı olmadığı halde, kavmi içindeki zenginlerinden seçilmiş, serveti
ve cömertliğiyle yaşamıştır.
Eyyûb aleyhisselam, yetimlere, dullara
bakar, misafirleri ağırlar, bunları da Allah’ın kendisine vermiş olduğu
nimetlerin şükranesi olarak değerlendirirdi. Eyyûb aleyhisselam misafirsiz
gecelemez, yoksul bulundurmadıkça yemek yedirmez, açların karınlarını
doyurmadıkça kendi karınlarını doyurmaz, çıplakları giyindirmedikçe kendisi
giyinmezdi.
Eyyûb aleyhisselam, Şam’ın Dımaşk ile
Câbiye arasındaki Ürdün beldelerinden olan Beseniye nahiyesinde doğduğu ve
orada yaşadığı, peygamberlik vazifesini de burada edâ ettiği nakledilir. Doğup
yaşadığı bu bölgenin doğu ve batısı arasında bulunan herşeyi, bağları, ovaları
içindekilerle birlikte deve, sığır, davar, at, merkep her cins mal Eyyûb
aleyhisselam’a aitti.
Kendisinin
yaşadığı bölge olan Beseniye’de, çobanları ile birlikte; bin koyunu, beş yüz
öküzü, her öküzün birer sürücüsü köle, her kölenin de karısı, çocukları
malları, her öküzün çift sürme aletini taşıyan dişi merkebi, her merkebin iki,
üç, daha fazla sıpası bulunmakta idi. Hz. Allah O’na erkek, kadın ve bir çok ev
halkı da ihsan etmişti. Onüç erkek evladı olduğu da ifad edilir.(İbn Asâkir, Tarih, c:3, s:194-201;
Taberî, Târih, c:1, s:166)
Eyyûb
aleyhisselam zevcesi Leyya ve çocukları ile beraber yetmiş yıl nimetler
içerisinde ve sürurlu yaşarlar. Daha sonra Cenab-ı Hak, Hz. Eyyûb’a hastalık
verir, önce sıhhatini sonra servetini sonra dostlarını alır ve daha sonra da
çocukları da etrafından dağılırlar, hastalıklar içerisinde vefalı eşi Leyya ile
beraber on sekiz sene fakirlik içerisinde hastalıkları ile başbaşa kalır.(Taberî, Târih, c:1, s:166)
Zevcesi
Leyya Hatun bir gün: “Sen duası makbul bir Zât’sın. Sana, şifa vermesi için
Allah’a dua etsen olmaz mı?” demişti.
Eyyûb
aleyhisselam: “Biz yetmiş yıl nimetler içerisinde yaşadık. Bırak ta, yetmiş
yılda ibtila içinde bulunalım” dedi.
Eyyûb
aleyhisselam; kaybettikleri sıhhat, servet, dost ve evlatlarını ağırlayan
zevcesine: “Onları bize kim ihsan etti?” diye sordu.
Zevcesi:
“Allah ihsan etti.” Dedi.
Eyyûb
aleyhisselam: “Onlardan kaç yıl faydalandık?” diye sordu.
Zevcesi:
“80 yıl” dedi.
Eyyûb
aleyhisselam: “Allah bizi onların ibtilâsı için kaç yıldan beri mübtelâ kılsın”
diye sordu.
Zevcesi:
“Yedi yıldan beri.” Dedi.
Eyyûb
aleyhisselam: “Yazıklar olsun sana! Vallâhi, sen Rabb’ine karşı ne adaletli ne
de insaflı davrandın! Geçim bolluğu ve rahatlık içinde bulunduğumuz gibi,
Rabb’imizin bizi uğrattığı şu ibtilaya da seksen yıl katlanmamız gerekmez mi?”
dedi.(Taberî, Tefsir,
c:17, s:70)
Bütün
peygamberler büyük belalara uğramışlardır. Bu onların büyüklüklerinden
kaynaklanmaktadır. Çünkü Efendimiz aleyhisselam buyurdular ki: “Belaların en
şiddetlisi önce peygamberlere, peygamberlerden sonra Allah’a yakınlık ve
dindarlık derecelerine göre kullara gelir ve onları, yeryüzünde dolaşır hale
getirir.”(Tirmizî, Sünen,
c:4, s:601-602)
Peygamberlerin başına gelen belalar onların
büyüklüklerinden olsa bile, şart-ı âdi olarak başına gelen belaların âdi bir
kısım sebepleri de vardır.
Eyyûb
aleyhisselâmın ibtilâya uğramasına türlü sebepler gösterilir. Beseniye halkı,
zorbalardan bir zorba olan ve halka zulmeden krallarının huzuruna varıp onunla
konuştukları ve kendisine, ağır sözler söyledikleri halde, Eyyûb aleyhisselâmın
-ekinleri, hakkında- ondan çekinerek, konuşmasında yumuşak davrandığı, Mârufu,
emretmediği, işlediği zulüm hakkında, zâlimi, uyarmadığı rivayet edilir.
Şam
toprağında kuraklık, kıtlık olup ta, Mısır Kralı Firavun: "Bize gel! Bizim
yanımızda, senin için, bolluk, genişlik vardır!" diye yazı gönderince,
Eyyûb aleyhisselâm; çoluk çocukları, atları, küçük büyük baş hayvanları ile
birlikte kalkıp Mısır´a gider.
Firavun,
onlara, yiyecekler, elbiseler ve yerler ayırıp verir. Eyyûb aleyhisselâm,
Firavun´un yanında bulunduğu sırada, Şuayb aleyhisselâm gelip içeri girer ve:
"Ey Firavun! Gök halkı, yer halkı, denizler ve dağlar halkı, kızınca,
Allah´ın da, gazaba geleceğinden korkmaz mısın?" der.
Eyyûb
aleyhisselâm ise, susar, konuşmaz. Eyyûb ve Şuayb aleyhisselâmlar, Firavun´un
yanından çıkınca, Yüce Allah, Eyyûb aleyhisselâma: "Ey Eyyûb! Sen,
Firavun´un ülkesine gittiğin için, sustun. İbtilâ´ya hazırlan!" diye Vahy
eder.
Eyyûb
aleyhisselâm: "Ben, yetim´in geçimini, üzerime almadım mı? Garîb´i,
barındırmadım mı? Aç´ı, doyurmadım mı? Dul´a, yardımcı olmağa çalışmadım
mı?" der.
O
sırada; içinden, on binlerce yıldırımlar, korkunç gök gürlemeleri duyulan bir
bulut geçer ve bulutun içinden: "Ey Eyyûb! Bunu, sana yaptıran
kim´di?" denilir.
Eyyûb
aleyhisselâm; hemen, bir avuç toprak alıp başının üzerine koyarak:
"Sen´din yâ Rab!" der.
Hz.
Allah, O’na:"İbtilâya hazırlan!" diye Vahy eder.
Bunun
üzerine, Eyyûb aleyhisselâmın bütün serveti yok olur.
Üzerlerine,
ev yıkılıp bütün oğulları, ölür! Fakat, O, bunlara rağmen, hep Hz. Allah´a
hamd´ü senada bulunmaktan, ibâdete devamdan, verdiğine şükür, uğradığı ibtilâya
sabredip katlanmaktan ayrılmaz.
"Zâten,
onlar, Allah´a âitti. Onları, bize emânet olarak vermişti. Onları, ister
bırakır, ister geri alır! Ben, annemin karnından çıplak olarak çıktım ve çıplak
olarak toprağa, kabre döneceğim. Çıplak olarak ta, Rabb´ime
haşrolunacağım!" deyip Allah´a hamd etmeye devam eder.
Eyyûb
aleyhisselâm, aynı zamanda hastalanır da. İlk defa olarak Çiçek veya Cüzzam
hastalığına tutulur. Yemeği, ancak, iki elini birleştirerek tutup ağzına
güçlükle götürür. Dili, şişer, ağzını, doldurur. Yemeği, ağzına güçlükle sokar.
Barsakları, vazifesini yapmaz olur. Yediği şey, karnına girdiği gibi, çıkar,
vücuduna yararlı olmaz. Ayaklarında güç kalmaz, onları, taşıyamaz hale gelir.
Vaktiyle,
kendilerini, ev halkı gibi geçindirdiği kimselere avuç açar olur. Onlar, bir
tek lokma verirler, onu da, başına kakarlar, kendisini, kınar ve ayıplarlar.
Bütün
oğulları ölüp elinden tutacak, yardım edecek kimsesi kalmaz. Ailesi, ona,
küser. Akrabaları, dostları da, kendisinden yüz çevirir, ilgilerini keser.
Tanıdıkları, kendisini, tanımaz olur. Bütün hakları, inkâr edilir. Yaptığı
iyilikler, unutulur. Seslenişine, ses verilmez, aldırış edilmez olur.
Köy
halkı, kendisini, köy dışındaki çöplüğe sürüp çıkarır. Üzerine gerilen bir
gölgelikte barınmağa başlar.
Yanına,
zevcesinden başka pek uğrayan olmaz. Hacetini, yalnız zevcesi, gidip gelip
görür.
Eyyûb
aleyhisselâm, uğradıkları ibtilânın kaldırılması için de, yıllarca, dua etmez.(İbn Asâkir, Tarih, c:3, s:194-195;
Taberî, Târih, c:1, s:166; Taberî, Tefsir, c:17, s:58-59,68-69)
1.
Fakirlere karşı son derece merhametli olan Eyyûb aleyhisselam Allah’ın verdiği
maddi imkanlarından dolayı da çok ileri seviyede cömert idi. İnsanların en
yumuşak huylusu ve sabırlısı idi.
Büyük servetler ve zenginlikler insanları
daha çok kendisi ile meşgul eder. Yukarıda saydığımız gibi Hz. Eyyûb
aleyhisselamın bu kadar serveti ve meşguluyetinin yanı başında, gönlünü dâmia
Allah’a vermesi, Allah’a yönelmesi O’nun peygamberliğinin en büyük
delillerindendir. Zîra;
“Eyyûb” kelimesi “Âbe-Yeûb” kökünden
türemiş, bir yere dönme ve yönelmeyi ifade eder.
Abdullah ibn-i Abbas’ın rivayetine göre bu
ismi almasının sebebi, O’nun her zaman ve her şartta Rabb’ine yönelmiş olarak
yaşamasıdır.( Kurtubî,
Tefsir, c:11, s:323) Servette-fakirlikte, sağlıkta-hastalıkta… vs.
hayatın bütün şartlarında, iniş ve çıkışlarında, zikzak ve virajlarında dâmia
Allah’ı hatırlayarak, Allah’tan geldiğine inanarak, Alla’ın verdiğine ve
aldığına iman-ı şuuru içerisinde yaşamıştır. Bu noktasıyla Eyyûb aleyhisselam
ismiyle müsemmadır.
1-“…Doğrusu Biz onu pek
sabırlı bulduk. Ne
güzel kuldu o! O, gerçekten Allah'a yönelirdi.” (Sâ’d: 44)
âyet-i kerimesi Hz. Eyyûb aleyhisselamın özellikle musibetlere hastalıklara
giriftar olduğu zamanlarda da Allh’a isyan etmeyip sabr içerisinde şükrederek
dâima Allah’a yönelmesi, O’nu ismiyle müsemma olduğunu anlatan âyet-i
kerimedir.
2-Hz.
Eyyûb aleyhisselam onsekiz yıl hasta olarak yaşamıştır. (Hâkim, Müstedrek, c:2, s:581)
Hastalığından kurtulması için Allah yönelmesi ve duası hastalığının on dokuzuncu
yılında olmuştur. Ne ilginçtir ki “Eyyûb” kelimesinin ebcedi değeri on
dokuzdur. Buna göre Hz. Eyyûb aleyhisselam, isminin matematik şifresine uygun
olarak on dokuzuncu yılında imtihanını bitirip sabır ve şükür kahramanı olarak
mânevi âlemin sultanı olmuştur. Tekrar maddi saltanat sahibi eski Eyyûb
aleyhisselamın konumuna yükselmiştir. (Niyazi Beki, Kur’an’daki isimlerin esrarı, s:89)
3-Hz.
Eyyûb aleyhisselam bu on sekiz yıllık imtihanının sonucu, yukarıda zikredilen
ve başında şifreli harfler bulunan Mekkî sûrelerin on sekizincisi olan sûrede
anlatılmıştır.
Kulumuz Eyyûb'u da
hatırla! Hani o Rabbine: “Ya Rabbî, şeytan bana bir yorgunluk ve işkence
dokundurdu.” diye yalvarmıştı.
Eyyûb'a: “Ayağını yere vur! Dedik,
İşte sana kullanıp yıkanacağın ve içeceğin soğuk bir su! ”
Nezdimizden bir rahmet ve sağduyu
sahiplerine bir ibret olmak üzere ona, ailesini, çevresini ve onların bir
mislini lütfettik.(Sâ’d: 41-43)
Eyyûb Aleyhisselâmın ibtilâsı şiddetlendiği zaman, Hz.
Allah´a şöyle hamd´ü senada bulunduğu rivayet edilir: "Hamd, Rabb´ül´
âlemîn olan Allah´a mahsustur.Ben, Rabb´im olan Sana hamd ederim ki: Sen, bana
ihsanda bulundun: bana, mal ve evlad verdin. Kalbimde, bunların girmediği bir
bölüm kalmadı. Sonra, hepsini, benden geri aldın, kalbim, onlardan boşaldı.
Artık, benim aramla Senin arana, bir şey girer değildir!”İbn Asâkir, Tarih, c:3, s:195
"Ey
Rabb´im! Bundan önce, beni, gündüzleri, mal sevgisi, telâşı, oyalıyordu.
Geceleri de, beni kendilerine olan şefkatimden dolayı evlad sevgisi,
oyalıyordu. Ne mutlu ki: şu anda, onlardan boşalmışım! Gözümü, kulağımı,
gecemi, gündüzümü, Senin zikr´in, şükr´ün, takdis ve Teh-lil´in ile
geçiriyorum!"(Taberî,
Tefsir, c:17, s:69-70)
Eyyûb
Aleyhisselâmın ibtilâsı, on sekiz yıl sürdü. Yakın, uzak, herkes, ondan
ayrıldı.
Ancak,
din kardeşlerinden özelliği bulunan ikisi, sabah, akşam, onun yanına
uğrarlardı.
Onlardan
biri, o birine: "Vallahi, Eyyûb, her halde, âlemlerden hiç bir kimsenin
işlemediği bir günah işlemiş olmalı!" dedi.
Arkadaşı:
"Ne demek bu?" diye sordu. "Kendisi, on sekiz yıldan beri ibtilâ
içindedir de, Allah, ona acımıyor ve kendisinden bu ibtilâyı kaldırmıyor!"
dedi.
Onlar,
yine, bir gün, Eyyûb aleyhisselâmın yanına gittiler. Kendisini, ibtilâ içinde
bulunca: "Allah, Eyyûb´da, bir hayır olduğunu, bilseydi, bu ibtilâ, ona,
erişmezdi!" dediler.
Evvûb
Aleyhisselâm, bunu, işittiği zaman; kendisinin, bundan daha ağırına giden bir
şey olmadı!
Eyyûb
Aleyhisselâm: "Ey Allah´ım! Sen, benim, bir ac´ın yerini bildiğim halde,
hiç bir gece, tok olarak gecelemediğimi, biliyorsanki, biliyorsun beni,
doğrula!" diye yalvardı.
Allah
tarafından doğrulandı! Doğrulandığını, onlar da, işittiler.
Eyyûb
aleyhisselâm:"Ey Allah´ım! Sen, benim, bir çıplağın yerini bildiğim halde,
üzerime, asla gömlek giyinmediğimi, biliyorsan ki biliyorsun- beni,
doğrula!" diye yalvardı. Allah tarafından doğrulandı! Doğrulandığını,
onlar da, işittiler. (Ahmed
b. Hanbel, Zühd, s: 54)
Eyyûb
aleyhisselâma iman edip ibtilâya uğraması üzerine, kendisinden yüz çeviren,
dinini bırakanlardan üç kişi daha vardı ki, onlardan birisi Yemenli, ikisi de,
Beseniye köyü halkındandı.
Bunlar,
birgün Eyyûb aleyhisselâmın yanına gittiler, onu, suçladılar, ağlattılar.
"İşleyip
azabını çektiğin günahından dolayı, Allah´a tevbe et! Sen, öyle bir günah
işlemişsin ki, o günahı, hiç bir kimse işlememiştir! Bunun için, senin
üzerinden azab kaldırılmıyor!" dediler, ona, çatmalarını, kınamalarını
uzatıp durdular.
O
sırada, orada bulunan ve Eyyûb aleyhisselâma iman ve onun Peygamberliğini
tasdik etmiş olan ve arada sırada, söze katılıp onlara cevaplar veren bir genç:
"Siz
ey olgunluk yaşındaki kişiler! Hep konuştunuz ve konuşmağa da yaşınız
bakımından daha lâyık bulunuyorsunuz. Fakat, siz, söylediğinizden daha güzel
olan bir sözü, Siz, ileri sürdüğünüz görüşten, daha yerinde olan bir görüşü,
Siz, dile getirdiğiniz işten, daha güzel bir işi... terk ettiniz!... Geri bıraktınız!
Eyyûb´un,
sizin üzerinizde bir hakkı bulunmaktadır ve kendisinin şahsiyeti, sizin tavsif
ettiğinizin çok üstündedir!
Ey
olgunluk yaşındaki kişiler! Siz, kimin
hakkını, eksilttiğinizi, kimin hürmetini yırttığınızı, hangi Zâtı
ayıpladığınızı, suçladığınızı biliyormusunuz?
Eyyûb´un;
Allah´ın Peygamberi ve bu gününüzde halkın en hayırlısı, en üstünü ve en
seçkini olduğunu bilmiyormusunuz ki: Allah, size, bildirmedimi ki, bir şeye,
Allah, kızdığı zaman, onun kullarına vermiş olduğu kerametlerden bir kerameti,
çeker, koparır?
Siz,
Eyyûb ile uzun müddet yaptığınız sohbet ve arkadaşlık sırasında, kendisinin,
hak ve gerçekten gayrı bir şey yapmadığını bilmiyormusunuz!
Sizin
yanınızda onun sırtına yüklenmiş olan ibtilâ, sizlere yüklenmiş olsaydı,
haliniz nice olurdu?
Şunu,
iyi biliniz ki: Yüce Allah, Peygamberlere, Sıddîklere, Şehidlere ve Sâlihlere
ibtilâ verir.
Allah´ın,
bunlara verdiği ibtilâ, onlara gazab veya hakaret ettiğini değil, fakat, bunun,
kendilerine bir keramet ve bir hayır olarak verildiğini gösterir.
Eyyûb,
Allah tarafından bu duruma düşmeden, sıhhatli halinde iken, siz, ona kardeş
olmuş değil miydiniz?
Hikmet
Ehli´nin; ibtilâ sırasında tasalı ve üzüntülü olan kardeşini, ne bilmeden
kınaması, ne de, ihtilasından dolayı ayıplaması, kusurlaması iyi olmaz. Fakat,
onun, ona acıması, onunla birlikte ağlaması, onun için Allâh´dan mağfiret
dilemesi, üzüntüsüne üzülmesi ve ona, işi üzerinde delil olması yakışır!
Bunları,
bilmeyen kişi, hakîm ve aklı başında değildir. Allah! Allah! Ey olgunluk
yaşındaki kişiler! Allah´ın azamet ve Celâlini düşününüz!
Dillerinizi,
kesen, kalblerinizi, parçalayan, delillerinizi, kesip atan şeyi, ölümü, anmanız
gerekmez mi?
Âciz
ve dilsiz olmadıkları halde, rastgele konuşmaktan korkarak Allah için, susan
kullar bulunduğunu bilmiyormusunuz?
Oysa
ki, onlar, Allâh’ı ve Allah´ın âyetlerini bilen ve dile getiren ilim, akıl ve
fasâhat sahibi kişilerdi. Fakat, onlar, Yüce Allah´ın azameti anıldığı zaman,
kalbleri burkulur, dilleri, tutulur, Allah´ın azamet ve heybetinden korkarak
akılları, başlarından gider, kendilerine geldikleri zaman, pâk amellerle Yüce
Allah´a doğru yarışırlar.
Onlar;
iyi ve Salih kişiler oldukları halde, kendilerini, zâlimlerle bir sayarlar.
Onlar;
akıllı ve Allâh´dan korkan kişiler oldukları halde, kendilerini, kusurlu
kişilerle bir tutarlar..." der.
Eyyûb
Aleyhisselâm, onun, bu sözlerini dinleyince: "Yüce Allah, hikmeti,
küçüklerin, büyüklerin kalbine rahmetle eker. Hikmet, ne zaman, kalb de
biterse, Yüce Allah, onu, dilde açığa vurur. Hikmet, yaştan, saç ağarmasından
veya uzun tecrübeden oluşmaz. Yüce Allah, kulunu, genç yaşında hikmet sahibi
yaptığı zaman, onun makamı, hikmet sahipleri katında aşağı düşmez.
Onlar,
üzerlerinde Yüce Allah’ın keramet nûr´unu, görürler!" dedikten sonra,
öteki kişilere dönüp:”Siz, çarçabuk kızmış olarak bana geldiniz. Siz,
korkutulmadan önce, korktunuz! Siz, dövülmeden önce, ağladınız!
Ben,
size: (Mallarınızdan, benim için, Sadaka veriniz. Belki, Allah, beni, bu
ibtilâdan kurtarır.)
Veya:
(Benim için, bir kurban, kurban ediniz. Belki, Allah, kabul eder ve benden razı
olur.) deseydim, acaba nasıl davranırdınız? Hiç şüphesiz, siz, kendinizi
beğenmektesiniz. Siz, ihsanlarınızla, afiyete nail olduğunuzu, izzet
bulduğunuzu sanıyorsunuz.
Siz,
kendi aranızla Rabb´inizin arasında olan şeylere baksaydınız, sonra da, sadaka
verecek olsaydınız, birçok ayıplarınızı, Hz. Allah´ın size giydirmiş olduğu
afiyet elbisesiyle örtmüş bulurdunuz!
Vaktiyle,
içlerinde bulunduğum dost kişiler, benim sözlerimi dinlerler, bana, saygı
gösterirlerdi. Düşmanımdan bile, insafa gelen, hakkımı tanıyan, olurdu.
Bugün,
sabaha çıktığımda, artık, benim için, sizinle, ne görüşme, ne de, konuşma
vardır! Siz, bana, üzerimdeki ibtilâmdan daha ağır ve şiddetli
gelmektesiniz!" dedi ve onlardan yüz çevirdi.
Eyyûb
aleyhisselâmın zevcesi Leyya Hatun´un rastlayıp:"Şu hastayı, tedâvî eder
misin?" diye sorduğu bir adamın, kendisine, secde edildiği ve: "Bana,
sen, şifâ verdin!" denildiği takdirde, hem bütün kaybettikleri şeyleri
geri çevireceğini, hem de, kocasının hastalığını iyileştireceğini söylediğini
haber verdiği zaman, Eyyûb aleyhisselâm:
"Sen,
onun, şeytan olduğunu, daha öğrenemedin mi? O Allah düşmanı, seni, dininden
döndürmek istemiş! Yazıklar olsun sana! Sen, onun sözüne nasıl kulak astın!
Vallahi,
Allah, bana şifâ verecek olursa, iyileşecek olursam, sana, yüz sopa
vuracağım!" dedi ve kendisini, yanından uzaklaştırdı:
"Senin,
yemeğin, suyun, bana haram olsun! Senin getireceğin şeylerden hiç birini
tatmayacağım! Yanımdan, hemen uzaklaş! Artık, seni, görmeyeyim!" dedi.
Bunun
üzerine, Leyya hatun, Eyyûb aleyhisselâmın yanından ayrılıp köye gitti.(Taberî, Tefsir, c:17, s:70-71; İbn
Asâkir, Tarih, c:3, s:197)
Eyyûb
aleyhisselâm; din kardeşlerinden iki kişinin, kendisini, son derecede üzen
konuşmalarını işittiği, kızıp zevcesini kovduğu, yanında ne bir yiyecek, ne bir
içecek, ne de, kendisine bakacak bir arkadaş bulunmadığını gördüğü zaman,
secdeye kapandı ve:
"Ey
Allah´ım! Sen, benim üzerimdeki ibtilâyı kaldırıncaya kadar, başımı, secdeden
kaldırmayacağım! Hakîkat, bana (bu) derd (gelip) çattı. Sen, Esirgeyicilerin,
Esirgeyicisisin! (Enbiya:83)
Hakîkat, şeytan,
beni, yorgunluğa (meşakkata) ve azaba (hastalığa) uğrattı!" diye
seslenerek halini arz ve ihtilasını kaldırmasını Rabb´inden niyaz etti.(Sâ’d:41)
Yüce
Allah, onu, (onun duasını) kabul buyurdu.(Enbiya:84)
"Başını,
kaldır! Senin duanı, kabul ettim! Ey Eyyûb! Senin hakkındaki hükmüm, yerine
geldi. Rahmetim, gazabımı, geçti. Seni, yarlıgadım.
Senden
sonra, ibtilâya uğrayacak ve sabredecek kimseler için, bir mucize ve ibret
olsun diye ev halkını ve malını ve onlarla birlikte bir mislini daha sana geri
verdim! (Ahmed b. Hanbel,
Zühd, s:54; Taberî, Tefsir, c:17, s:71)
"Ayağınla,
vur (yer´e) İşte, hem yıkanılacak, hem içilecek soğuk (bir su! buyurdu). (Sâ’d:42)
"Onun
içinde şifâ vardır."
(Taberî, Tefsir, c:17, s:68)
Hz.
Allah; Eyyûb aleyhisselâmdan, böylece, o zararı gidermiş, Allah tarafından bir
rahmet, ibâdet edenler için bir hâtıra, temiz akıl sahipleri için de, bir ibret
olmak üzere, hem ailesini, hem onlarla birlikte bir mislini daha ona bağışlamış”, (Enbiya:85; Sâ’d:43) Eyyûb Aleyhisselâm, en ağır ibtilâlara
katlanmakta mesel ve dillere destan olmuştur.
Eyyûb
aleyhisselâm; yer´e ayağıyla vurunca, yerden bir su kaynayıp akmağa başladı.
Onunla, yıkandı.Vücudunun dışındaki hastalık ve rahatsızlıklardan hiç bir şey
kalmadı.
Eyyûb
aleyhisselâm, kırk arşın kadar yürüdükten sonra, ayağını, tekrar yere
vurdu.Yerden, diğer bir su daha kaynayıp akmağa başladı. Eyyûb aleyhisselâm, o
sudan da, içti.
Karnından,
dışarı çıkmadık hastalık kalmadı. Sıhhatli, sapa sağlam olarak ayağa kalktı.
Hz. Allah, ondan, bütün derdleri ve elemleri giderdi. Gençliğini ve
güzelliğini, ona, geri çevirdi.
Kendisi,
önce olduğundan daha güzel, daha üstün oldu.
Kendisine,
Allah tarafından, altlı üstlü iki parça kıymetli bir elbise de, giydirildi.
Eyyûb
aleyhisselâm; ne tarafa baksa, orada, kendisine aid ev halkından veya malından
olup ta, Allah tarafından katlanmış olarak kendisi için hazırlanmış bulunduğunu
görmediği bir şey yoktu! Hattâ, kendisinin, içinde yıkandığı zikredilen suya
varıncaya kadar hepsini, yanında hâzır buldu!
Yüksekçe
bir yere çıkıp oturdu. (İbn
Kesir, Tefsir, c:3, s:188; Taberî, Tefsir, c:17, s:71; c:23, s:167; Hâkim,
Müstedrek, c:2, s:582)
Eyyûb
Aleyhisselâmın zevcesi Leyya hatun ise, kendi kendine: "O, kendisine
yiyecek yedirmekten, beni, ne diye men ve tard etti !
Ben,
onu, ne diye bıraktım ki? Kendisinin yanında bir kimse de, yok!Ya o, açlıktan,
susuzluktan ölürse, ya onu, yırtıcı hayvanlar, yerse, helak ederse, ben, ne
yaparım? Ben, onun (söylediğine bakmayıp) muhakkak, yanına döneceğim!"
dedi. Döndü.
Onu;
ne çöplükteki gölgelikte bulabildi, ne de, söylemiş olduğu hallerden her hangi
birinin başına geldiğini görebildi.
İşler,
tamamıyla değişmişti.
Leyya
hatun, böyle, Eyyûb aleyhisselâmı, yattığı yerde arayıp bulamayınca, aklı,
başından gitti. Gölgeliğin çevresini dönüp dolaşıyor ve ağlıyordu.
Ötede,
gıcır gıcır elbiseli bir zâtın oturduğunu görünce, yanına gidip Eyyûb aleyhisselâmı,
ona sormaktan çekindi.
Bunun
üzerine, Eyyûb aleyhisselâm, onu, yumuşak bir sesle yanına çağırarak,
kendisine: "Ey Allah´ın kulu kadın! Ne istiyorsun?" diye sordu. Leyya
hatun, ağlayarak: "Şu çöplükteki gölgeliğe bırakılmış olan mübtelâ Zâtı
görmek istiyorum! Kendisi, helak mı oldu? Kendisine, ne yapıldı? bilmiyorum.
Onu, köpekler veya kurtlar, yemiş olabilir.
Ey Allah´ın kulu! Allah, sende olanı, mübarek
kılsın! Sen, şurada bulunan, Allah´ın Peygamberi olan o mübtelâ Zâtı, gördün
mü? Onun hakkında, sende bir bilgi var mı?" diye sordu.
Eyyûb
aleyhisselâm: "O, senin neyin olur?" dedi.
Leyya
hatun, ağladı ve ağlayarak: "O, benim kocamdı. Sen, onu, gördün mü?
Kendisi, şurada bulunuyordu" dedi.
Eyyûb
aleyhisselâm: "Sen, onu görsen, tanır mısın?" diye sordu.
Leyya
hatun: "Evet! Ben, onu, nasıl tanımam? Onu, tanımaz olur muyum? Görüp
durduğum bir kişi, bana hiç gizli olur mu?" dedikten sonra, ona, korka
korka baktı. Sonra da:
"Vallahi,
sıhhatli olduğu zaman, ona, şu halinle, senin kadar benzeyen bir kimse
görmedim! Sıhhatli olduğu zaman, Allah´ın kullarından, sana, en çok benzeyeni
o, olurdu!" dedi.
Eyyûb
aleyhisselâm:"İşte, ben, o´yum!
Allah, sana rahmet etsin! Ben, Eyyûb´um!" dedi.
Leyya
hatun: "Allâh´dan kork! Benimle alay etme! Ey Allah´ın kulu! Sen, benimle
alay mı ediyorsun?" dedi.
Eyyûb
Aleyhisselâm: "Allah, sana rahmat etsin? Ben, Eyyûb´um! Allah, bana,
cesedimi iade etti!" dedi ve gülümsedi.
Gülünce,
Leyya hatun, onu, tanıdı ve onun boynuna sarıldı. Kucaklaştılar.
Hz.
Allah´ın, Leyya hatunu da, gençleştirdiği ve ondan, on altı oğul dünyaya
geldiği de, rivayet edilir. (Taberî, Tefsir, c:17, s:68,71; c:23, s:167; Hâkim, Müstedrek, c:2,
s:582; İbn Kesir, c:1, s:224)
Hz.
Allah, Eyyûb aleyhisselâma bir Melek indirdi. Melek:"Ey Eyyûb! Belâya
karşı sabrından dolayı, Allah, sana selâm söylüyor. Harman yerine kadar
git!" dedi.
Eyyûb
aleyhisselâm, oraya gitti. Hz. Allah, oraya, kızıl bir bulut gönderdi.
O
buluttan, üzerlerine, altından çekirgeler, dökülmeğe, yağmaya başladı.
Melek,
Eyyûb aleyhisselâmın yanında dikilip duruyordu.
Eyyûb
aleyhisselâmın, Harman dışına çıkan altun çekirgeleri de, harmana sokmak için
tâkib ettiğini görünce: "Ey Eyyûb! Harmanın içine girenlere doymadın mı
ki, dışarıda kalanları da, tâkib ediyorsun? " dedi.
Peygamberimiz
aleyhisselâm´dan rivayet edilen bir Hadîs-i şerife göre de: Eyyûb aleyhisselâm,
suda yıkandığı sırada, üzerine, altından bir sürü çekirge düşmüş, Eyyûb
Aleyhisselâm da, onları, elbisesine doldurmuştu.
Bunun
üzerine, Hz. Allah: "Ey Eyyûb! Ben, seni, gördüğün üzere zengin kılmadım
mı?" diye nida buyurunca, Eyyûb Aleyhisselâm:
"Evet!
Yâ Rab! Zengin kıldın! Fakat; Senin fazl´u bereketinden, müstağni bulunmak,
benim için, mümkün değildir!" dedi. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, c:2, s:314; Buhari, Sahih, c:4,
s:124)
6. YEMİNİNİ YERİNE GETİRME RUHSATI
Hz.
Allah, Eyyûb aleyhisselâma, zevcesi hakkında yapmış olduğu yeminini yerine
getirmesini şöyle emretti:
(Ona):
"Eline, bir demet sap al da, onunla (zevcene) vur! Yemininde durmamazlık
etme! (dedik). Biz, onu, hakîkaten sabırlı bulduk. O, ne güzel kuldu! O, dâima
(Allâha) dönen (bir Zat) idi. (Sâ’d:44)
Eyyûb
aleyhisselâm; ibtilâdan kurtulduktan sonra, yetmiş yıl daha, İbrahim aleyhisselâmın
Hanîf olan Tevhid dini üzere yaşayıp vefat etti.
İbrahim
aleyhisselâmın Tevhid dinini, Eyyûb aleyhisselâmdan sonra değiştirdiler.
Eyyûb
aleyhisselâmın ne kadar yaşadığıyla alakalı farklı rivayetler var. Yetmiş sene
ilk sıhhatli dönemi, on sekiz sene hastalık ve daha sonra yetmiş sene daha
sıhhatli dönemi olarak hesap edilecek olursa yüz elli sekiz sene yaşadığı
söylenebilir.
Eyyûb
aleyhisselamın ömrü ile alakalı iki yüz veya iki yüz on yıl yaşadığını
söyleyenlerde vardır.(Muhyiddin
b. Arabî, Muhâdaratü’l-Ebrar, c:1, s:128)
Eyyûb
aleyhisselamın kabri Beseniye’de bulunmaktadır. (M. Asım
Köksal, Peygamberler Tarihi, c:1, s:305-318)
Hayatın
iniş ve çıkışlarında, zikzak ve virajlarında Tevhid ve İbadet noktasında
insanlığın gerçek rehberi olmuş Hz. Eyyûb aleyhisselâma binlerce kere binlerce
selam olsun.
On
sekiz sene hastalık, fakirlik, vefasızlıkla imtihan olduğu halde daima sabır
içerisinde şükreden, sabır ve şükür kahramanı Hz. Eyyûb aleyhisselâma binlerce
kere binlerce selam olsun.
∞∞∞
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder