Ana içeriğe atla
                             
HER İKİ YÖNÜYLE İNSAN

İnsanlığın ilk atası ve ilk peygamber Hz. Âdem aleyhisselâmdan insanlığın fahrı Hz. Muhammed aleyhisselâma kadar, takribî ve tahmînî yüz yirmi dört bin peygamber, kendi hemcisleri olan insanlara seslenmişler, onları gerçek insanlığa ve yaratılış gayelerine davet etmişlerdir.

Gerçek insanlık gerçek Müslümanlıktır. Gerçek Müslümanlıkta gerçek insanlıktır.

İslâm insaniyet-i kübradır. İnsânî değerleri kaybeden Müslümanlığını da kaybetmiş veya kaybetme noktasındadır.

İnsânî değerler âlemşümuldür. Peygamberlerin irşadlarından süzülerek insanlığa mal olmuştur.
Her şey insan içindir. Yaratılan her varlık insana ve insanın mutluluğuna hizmet eder. “O’dur ki, yeryüzünde bulunan her şeyi sizin için (insan) yarattı.”(Bakara:29)

“Hele, insan, yiyeceklerin kaynağına bir baksın. Biz yağmuru şırıl şırıl döktük. Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük. Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik. Bütün bunları sizin için ve davarlarınızın faydalanması için yaptık…”(Abese:24-25)

Bu ifadelere benzer yüzlerce âyet, her şeyin biz insanlar için yaratıldığını anlatır.

İnsan, kâinâtın yaratılışının ille-i gâyesidir.

İnsan kâinât ağacının hem çekirdeği ve hem meyvesidir.

İnsan Esmâ-i İlâhiyenin odak noktasıdır.

İnsan yeryüzünde Allah’ın matmah-ı nazarıdır. Allah, bir insana bakıyor ve bir de bütün kâinata bakıyor.

Ahsen-i takvime mazhar insan, bütün varlıkların sultanıdır. Dünya, içindeki ve üstündekilerle, ay, yıldızlar, güneş bütünüyle biz insanların emrine musahhardır. Âdem’e secde ile emredilmiş melekler dahî insana boyun eymişlerdir.

İnsan, Allah’ın Esmasına, Sıfatlarına ve hattâ Zât’ına ayna olabilecek bir câmiiyyete sahiptir.

İnsan, âlemlerde zıtlıklarıyla bilinen ve çift çift yaratılan bütün varlıkların hülasasıdır.  Allah’ın Celâlî ve Cemâlî bütün esmâ ve tecelliyâtına mazhar manasında câmiiyyete sahib müstesna bir varlıktır.
Âlemde hayır-şer, güzel-çirkin, nur-zulmet, iman-küfür, melek-şeytan gibi bütün varlıklar zıtlıklarıyla vardır ve bilinmektedir.

Bütün bunların hülasası olan insan bünyesinde de bu zıt olan şeyler bulunmaktadır.

“Ve hedeynâ hün necdeyn=Biz Ona(insana) hayır ve şer yollarını göstermedik mi?” (Beled:10) âyetinden Hz. Ali “Biz insanı her iki yönlü, her iki ihtimale müsait ve müstaîd olarak yaratmadık mı?” manasını anlamıştır.

Hem hayra ve hem de şerre bakması yönüyle insanın iki yönü vardır. Evet, her iki yönüyle insan…
İnsan aşağıların aşağısına inebilir. Esfel-i sâfilîne sukut edebilir. Şeytanı yukarılarda bırakabilecek, cehennemin en alt derekesine düşecek kadar alçalabilir, Firavunlar, Nemrudlar, Ebu Cehiller, İbn-i Sebeler gibi…

Ve yine aynı insan öyle yükselir, öyle yücelir ki, âlây-ı ıllîyyîn-i insaniyete suûd eder, Cibril-i Emini arkada bırakacak, sekiz cennetin en zirvesine ulaşacak kadar yükselir, Nebiler ve Hz. Muhammed aleyhisselâm gibi…

İnsanı sukuttan kurtarıp, en yüce makamlara yükseltecek değerleri bizlere ancak peygamberler anlatmış ve fiilleriyle de örnek olmuşlardır.

“Değerler alt-üst olup, Mukaddesâtın da sahipsiz…” olduğu böyle bir felâketli dönem yaşanmamıştır. 20. Asrın başlarında kâfirlerden ve kominizimden gelen tahrip fırtınaları, 21. Asrın başından itibaren münâfıkların hücumuna ve felâketli kasırgalarına dönüşmüştür.

Böyle bir Süfyaniyet döneminde insânî değerlerin dellâlı olmak daha da önem kazanmıştır.

Bütün Nebîlerin, yüz yirmi dört milyon evliyanın seslendiği insanlığa cılız bir ses ve nefes olarak hitap etmek, aynı hakikat senfonisi içinde yerimizi almak bizler için Rabbimizin büyük bir lütfudur.

“İnsanların en hayırlısı insanlara, insanlığa en faydalı olandır” beyanı bizler için esastır.

İnsanlığa hizmet etmek suretiyle Hakka hizmet etmek ve Rabbimizin rızasını kazanmak en büyük idealimizdir.

Hepinize sağlık, sıhhat ve âfiyetler dilerim….

                                                                                                    Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...