SOHBET TE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
ı) Sohbetlerin âfâkî, siyâsî ve güncel mevzular
olmamasına dikkat edilmelidir. Sohbetlerin kalıcı olmasına ve aklı-kalbi terviç
etmesine ehemmiyet verilmelidir. Ukba-dünya saâdetini te’sis edici mahiyette ve
küllî prensipler içerisinde olması gereken sohbetler, olabildiğince
müşahhaslaştırılmalıdır. Sohbet yapanın niyeti yalnızca ve yalnızca Allah (cc)
rızası olmalıdır.
2) Sohbetlere iyi hazırlanılmalı, körü körüne
yapılmamalıdır. Öylesine yapılan sohbetler verimli olamaz. Kişi, ne anlatması,
nasıl anlatması gerektiğini çok iyi tespit ederek konusunu mutlaka belli bir amaç
doğrultusunda dinleyicilere intikal ettirmelidir. Sohbetlerle alakalı yapılan
hazırlıklar sadece fikri olmamalı, rûhî ve kalbî olmasına da özen
gösterilmelidir.
3) Sohbetin, tespit edilen vakitte yapılması elzemdir.
Sohbeti yapacak olan kişi, iyi örnek olmalı ve sohbete vaktinde gelerek
insanlara hüsn-ü misal teşkil etmelidir.
Sohbeti yapacak kişi oldukça mütevâzî
olmalı ve her hangi bir beklentiye girmeden vazifesini samimiyetle yerine
getirmelidir.
4) Sohbete
başlamadan önce okunacak kitap ve mevzu hakkında dinleyenlere mutlaka icmâlî
bir bilgi verilmelidir. Okunacak mevzunun hulasası beş on cümleyle dahî olsa
verilmeli ve mevzulara karşı ilgi ve alâkanın uyarılabilmesi için “şöyle mühim
konulara burada cevap verilecektir” tarzında zihni tembih edici uyarılar
yapılmalıdır. Beraat’ül-istihlâl nev’înden, sohbetlere mutlaka bir girizgah
konulmalıdır. Başlangıcın bu şekilde olması sohbet yapanın mevzulara
vukufiyetini ortaya koymuş olur. İnandırıcı olabilmenin yolu da buradan
geçmektedir.
5) Okunacak bölümü
çok akıcı (selis) bir şekilde okumalıdır. Çok az okuyup çok fazla izah
yapılması meseleyi boğar. Okunacak yer, en fazla on dakika okunmalı, sonra
meselenin daha kolay anlaşılabilmesi için anlatılan konunun diğer eserlerdeki
ilgili olan yerlerle bağlantısının kurulması, birbirini izah eden bölümlerin
ortaya konulması gerekir. En makbul tefsir ayetin ayetle tefsiri olduğu gibi,
en makbul risale dersi de risalelerin yine risalelerle izahı olan derstir.
Önemli olan bu irtibatlandırmanın yapılabilmesidir. Anlatılan konularla ilgisi
olan âyet ve hadislerin mutlaka bulunması, okunması gerekmektedir. Meseleler âyet,
hadisler ve Risale-i Nur kültürü içinde sunulduğunda mevzu doyurucu olacak,
doyurucu olduğu nispette de zevk verecek, ruhların ve kalbin inbisatına vesile
teşkil edecektir. Âyet ve hadisler okunurken de telaffuzuna dikkat edilmelidir.
Yanlış okumalar, tenkide kapı açacak ve insanların sohbet meclislerini terk
etmelerine sebebiyet verecektir. Böyle bir hataya düşmemek için meselelere
vukûfiyet oldukça önemlidir.
6) Sohbetler esnasında asla şahısların aleyhinde
konuşulmamalıdır. İnsanların aleyhinde herhangi bir kelamın sarf edilmemesine
çok dikkat edilmelidir. Mümkün olduğu kadar şahısları yerici veya methedici
olmaktan uzak durmak lâzımdır. Ola ki orada sizin methettiğiniz şahsı
beğenmeyen ya da aleyhinde olduğunuz şahsı seven birileri olabilir. O zaman
kişinin tarzı antipatik olur ve dolayısıyla insanı sevimsiz hale getirebilir.
Biz eğer birinden bahsedersek, bu zât Efendimiz aleyhisselâm olmalıdır. Onun
dışında diğer büyük zatların da bir kısım meziyetleri, ortam müsait olduğunda
anlatılmalıdır. Hatta ölçü kaçırılmadan medh ü senada da bulunulabilir.
7) Sohbet esnasında aktüaliteye girilmemelidir.
Aktüaliteyle ilgili merak edilen mevzular varsa bunlar uygun bir üslupla ve
üzerinde fazla durulmadan cevap verilebilir. Gaye, insanları yetiştirmek ve
faydalı olmaktır.
8)
Sohbetlerdeki verim, vicdanen
müsterih olup olmamamızla doğru orantılıdır. Sohbete daha ilk defa gelen bir
insan bile memnuniyetini dile getirebiliyor ve Allah (cc) razı olsun! Keşke
benim sevdiğim bir arkadaşım vardı, o da şu anda bunları dinleyebilse ne güzel
olurdu’ diyebiliyorsa, sohbet verimli olmuş demektir. Sohbetleri kendi vicdanî
kanaatimiz ve insanlarında durumlarını nazara alarak verimli hale getirmeye
çalışmalıyız.
9) Soru cevap tarzındaki sohbetlerin yapılması pek uygun
değildir. Çünkü bu, herkesin yapabileceği bir sohbet değildir. Muhatabın soru
sormaktaki maksadını anlayamayan, soruyu soranın fikrî alt yapısını tespit edemeyen
birinin, bu usulle sohbet yapması doğru olmaz. Bu şekildeki bir sohbete
tevessül eden tebliğcinin baltayı taşa vurma ihtimali vardır.
Sohbeti yapan kişi, sorulan sorulara,
biliyorsa gayet veciz bir şekilde cevap vermeli ve insanları, kaynak kitaplara
îsal etmelidir. Eğer soruya cevap verilemeyecekse, ‘bilmiyorum’ demek en güzel
cevap olacaktır. Çünkü ‘bilmiyorum’, demek en büyük fazilettir. Bilir bilmez
her şeyi anlatmaya kalkışmak ise bir fazilet değil büyük bir cehaletin ve bu
cehaletten gelen bir cür’etin ifadesidir.
İmam-ı Mâlik (ra)’e kırk soru sorulmuş,
otuz sekiz sorunun cevabı için ‘bilmiyorum’ demiş. Soruları soranlar:
“Ya İmam! Yüksek bir kürsüye çıkmışsın
ama sorulan soruların çoğuna cevap veremiyorsun” diye taaccüblerini dile
getirince İmam-ı Mâlik şu cevabı vermiştir:
“Ben bildiklerimle orantılı olarak
yüksek bir yere çıktım, Eğer bilmediklerimle orantılı olarak bir yere çıkmam
icap etseydi, arş-ı âlâya çıkmam gerekirdi.”
Devrin kadısı olan İmam-ı Ebu Yusuf, bir
gün kendisine sorulan kırk sorudan otuz sekizine cevap vermemiş ve ‘bilmiyorum’
demekle yetinmiştir. Muhatapların:
“Ya İmam, hem bilmiyorum diyorsun, hem
de devletten maaş alıyorsun; insan Allah’tan utanır” demelerine karşın İmam Ebu
Yusuf şu güzel cevabı vermiştir:
“Ben bildiğim kadarıyla maaş alıyorum
Eğer bilemediklerim için de maaş alacak olsaydım, devletin bütçesi buna
yetmezdi.”
ı0)
Mevzular ele alınırken esas maksat
anlatılmalı, vesilelerde boğulmamalıdır. Vesilelerde boğulmak, esas maksadı
perdeler. Gaye, etraf-ı âlemden haber vermek değil, Allah’ı, O’nun yüce kitabı
Kur’ân’ı ve şanı yüce Nebi Rasulullah’ı anlatmaktır.
ıı) Muhatap soru sorduğu zaman, soranın ihtiyacına göre
cevap vermek gerekir. Böyle bir cevaplamaya cevab-ı hakîmâne denir.
Bir gün birisi Efendimiz aleyhisselâma
gelip, kıyâmetin ne zaman kopacağını sordu. Esasında kıyametin ne zaman
kopacağı o kişiyi çok fazla alâkadar etmiyordu ve önemli olan kıyâmet gününe
hazırlık yapmaktı. İşte Efendimiz aleyhisselâm, soru sorana bu hususu nazara
alarak şöyle dedi:
“ Kıyamet
için ne hazırladın?”
Soruyu soran kişi:
“ Allah
ve Resulu’ne muhabbeti hazırladım.” diye cevap verince Efendimiz aleyhisselâm:
“Kişi
sevdiğiyle beraberdir” diyerek
cevab-ı hakîmâne ile sorulan soruyu cevaplandırdı.
ı2) İster sorulara cevap verirken, ister kapalı bir
mevzuyu izah ederken, irşad-ı hakîmâne ile anlatmak çok mühimdir. İrşad-ı
hakîmâne şu demektir: Muhatabın aklını, hissini -beşeri zaafiyetlerini de
nazara alarak- doyurabilecek cevapların verilmesidir. Tabir-i diğerle meselenin
farklı noktalarıyla anlatılması muhatabı tatmin edecektir ama meselenin
teferruat noktalarının dahi bilinip aktarılması en ideal irşattır.
ı3) Konuşma esnasında sürekli aynı ifadeleri, mimikleri,
hareketleri gayr-i ihtiyârî ve bir refleks olarak tekrar etmek hoş karşılanmaz.
Bu, bir dalgınlık ve dikkatsizlik alametidir. Ki muhatabı da dikkatsizliğe sevk
eder. Mesela: ‘şey; yani; efendime
söyleyeyim; mm’ gibi kelimeler lüzumsuz ve antipatiktir.
ı4) Sohbet yapan
insan giyimine dikkat etmelidir. Meselâ; sarı ya da kırmızı renkli bir gömlek
giymek dinen mahsurlu olmasa da örfe göre hafif meşreb bir görüntü vereceğinden
ötürü bu hususta hassasiyet gösterilmelidir.
ı5) Sohbetin
başlama saati gibi sona erdirme saati de belli olmalıdır. İlk bölümden sonra
insanların biraz dinlenmesine imkan vermeli ve sonra kısa bir mevzu ile sohbet,
dinleyicilerin “keşke bu sohbet hiç bitmese” dedikleri bir sırada sona
erdirilmelidir.
ı6) Kişi, sohbetlerinde kendisini nazara verecek
ifadelerden kaçınmalı ve sohbeti, ‘ben’ merkezli yapmamalıdır. Eğer yaşanılan
bir tecrübe anlatılacaksa, o tecrübe başka birinin ağzıyla anlatılmalıdır.
ı7) Farklı düşünce sahiplerinin asla aleyhinde
konuşmamalı, onlar hakkında bir şey ifade edilecekse, fazilet ve meziyetleri
dile getirilmelidir. Bu anlayış, meşrep ve meslek taassubundan hâli olmuşluğun
ve hakperestliğin bir göstergesidir. Başkalarını methetmek, o insanların
kazanılmasına da sebebiyet verebilir.
ı8) Konuşma
aralarında insanlara iltifat etmek, hal-hatır sormak ve onlarla yakından
ilgilenmek oldukça mühimdir. Somurtkan durmamalı, sevecen tavırlar
sergilemelidir.
ı9) Doğrudan doğruya mevzular anlatılmalı, kehânetvârî,
kerâmetvârî şeylerden bahsedilmemelidir. Bu, dinimize göre uygun da değildir.
Geleceği ve gaybı ancak Allah (cc) bilir.
20) Mevzular kıssalarla desteklenebilir ama anlatılan
kıssaların düşündürücü ve ibret almaya sevk edici mahiyette olmasına dikkat
etmelidir. Aşırı mizâhî, uydurma ve makul olmayan hikayelerden olabildiğince
uzak durmalıdır.
2ı) Sohbete gelen
insanlara nezaket ziyaretinde bulunulmalıdır.
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder