YÛNUS ALEYHİSSELÂMIN MU’CİZELERİ
Yunus
aleyhisselâm, Ya’kub aleyhisselamın oğlu ve Hz.Yusuf aleyhisselamın anne bir
kardeşi Bünyaminin kızı olan Metta’nın oğludur.
Matta,
Yûnus aleyhiselâmın annesi idi. Peygamberlerden, Yûnus b. Matta ile İsâ b.
Meryem aleyhimesselâmlardan başka hiç biri, annesine nisbetle anılmamıştır.
Hazreti
Allah, Kur’ân-ı Kerîminde, onu “Zünnûn = Balık sahibi”(Enbiya:87)
diyerek anar. Yûnus Aleyhisselâm;
Musul’un Ninovâ şehri halkındandı.(İbn Sa´d-Tabakat,
c:1, s:55; İbn Esîr, Kâmil, c:1, s:360)
Hz.
Yûnus, tarihte balık tarafından yutulmuş ve sonra sağ salim olarak kurtulmuş
olan bir peygamber olarak şöhret bulmuştur. Rivâyetlere göre, otuz yaşındayken
peygamber seçilen Hz. Yûnus, Musul’un
Ninova şehrinde oturuyordu. Diğer peygamberler gibi, kavmini putlardan uzak
tutmaya gayret etti. Fakat otuz yıl boyunca çalışmasına rağmen, nüfusu yüz bini
aşan,(Sâffât:139-144) şehirde,sadece iki kişi ona inandı.
Diğerleriyse,
0’na ‘’yalancı’’ diyerek putlara tapmaya devam ettiler. Yûnus Peygamber, bu
inatta ısrar eden kavmin başına gelecek azabın korkusundan -Allah’tan izin
almadan- Ninova’dan ayrıldı ve balığa yem edilerek cezalandırıldı. Yaptığı
samimi bir münacat sonucu, sonsuz merhamet sahibi Rabbi tarafından kurtarılıp
sahil-i selâmete çıkarıldı.
‘’Yunus da, peygamber olarak
gönderilenler arasındaydı. Hani o, yolcu dolu bir gemiye kaçmıştı. Sonra ku’a
çektiler ve Yunus kaybetti. Bu arada kendisini kınayıp durmaktayken, onu bir
balık yuttu. Rabbini tesbih edenlerden (O’nu anıp af dileyenlerden olmasaydı,
insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar, o balığın karnından kalacaktı.’
(Sâffât:139-144)
YUNUS KELİMESİNİN MANASI VE
İSMİYLE MÜSEMMA OLMASI
Ehl-i
Kitabın bir kısmı Yûnus’u ‘Yunan’, bazıları da ‘Yune’ olarak adlandırılmıştır.
İslam âlimlerinden bazıları da onu ‘Yunis’
şeklinde okumuştur. Bu âlimlere göre ‘Yûnus’ kelimesi yabancı kökenli de olsa,
Kur’ân’daki şekli itibariyle Arapça’daki ‘Anese’ fiilinden türemiş, muzari fiil
kalıbında bir isim olarak kabul edilebilir.(Alusî, Rûhu’l-meânî, Saffat suresinin 139. âyetinin tefsiri)
Gerek
yabancı kökeni itibariyle ‘Yunan’ olsun, gerek bir kısım İslâm kaynaklarındaki
şekliyle ‘İns’ kökünden gelmiş olsun, ortak anlamı ‘insan’ demektir. Bu anlamı
onun şu hallerinde görmek mümkündür:
1.
Allah’a isyan eden kavminin başına üç gün içerisinde büyük bir musibetin
geleceğini öğrenince, Allah’tan izin almadan görev mahalleni terk etmiştir. Bu
hali, onun bir peygamber olarak gösterdiği tepkinin bir sonucudur. İnsanlık
duyguları, nübüvvet duygularına ağır gelmiş ve o da korkusundan kaçıvermiştir.
Bu olay Kur’ân’da şöyle tasvir edilmiştir.
“Zünnûn’u da
an. Hani o halkına kızmış, onları bırakıp gitmiş, Bizim kendisini
sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklara içerisinde şöyle yakarmıştı:
‘ Yâ Rabbi! Senden başka İlâh yoktur. Bütün noksanlardan münezzehsin. Hiç
kuşkusuz ben zâlimlerden oldum.”(Sâffât:147)
Bu hadise,
O’nun, o fıtrî haletini ve ismiyle müsemma olduğunu gösterir.
2. İsminin anlamı olan insan kelimesi, Yûnus’un
karnına düştüğü balıkla yaptığı arkadaşlık olgusuna da uygundur.
Çünkü
insan ünsiyetten gelir, başkasıyla uzlaşan, uyuşan, arkadaş ve yoldaş olan
manasına gelir. Balıkla olan macerasının anlatıldığı yukarıdaki âyette Yûnus
yerine Zünnûn unvanıyla anılması dikkate değerdir. Çünkü bu kelime ‘’balığın
arkadaşı, yoldaşı’’ manasına gelir.
3.Ayrıca
balığın karnını bir mescit gibi düşünüp Rabb’ine yakarıp yalvarması ve bu
samimi münâcâtının sonucunda Allah tarafından söz konusu balığın yırtıcılığı
bırakıp, onunla ünsiyet etmesi, onun için bir denizaltı hükmüne geçip kendisini
sahil-i selâmete çıkarması da ünsiyet atmosferini anlatan bir mu’cizedir. (Niyazi Beki, Kur’an’daki isimlerin
esrarı, s:118)
YÛNUS ALEYHİSSELÂMIN PEYGAMBER
OLUŞU, BAZI FAZÎLET VE MU’CİZELERİ
Yûnus
aleyhisselâm; İlâhî Vahy´e mazhar olan,(Nisa: 163)
âlemlerin üstünde, yüksek meziyetler verilen (En´am: 86)
Peygamberlerdendi.
Yüce
Allah; Yûnus aleyhisselâmı, İlyas aleyhisselâmdan sonra, Peygamber olarak
göndermişti. O zaman, kendisi, otuz yaşlarında idi.(Sâffât:
139)
Yûnus
aleyhisselâm in kavmi, putlara taparlardı. Yüce Allah; onları, putlara
tapmaktan, küfürden nehy ve bu husustaki küfürlerinden dolayı Allah´a tevbe
etmelerini ve Allah´ın Birliğine inanmalarını, emretmek üzere, göndermişti.
Yûnus
aleyhisselâm; otuz üç yıl, kavmini, Allah´a iman ve ibadete davet ettiği halde,
kendisine, iki kişiden başka iman eden olmadı. İman edenlerden birisi İlim ve
hikmet sahibi Rubil, diğeri de, âbid ve zâhid Tenuh idi.
Ninovâ
halkı, Yûnus aleyhisselâmı, yalanladılar, küfürlerinde direndiler.
Yûnus
aleyhisselâm: "Ey Rabb´im! Sen,
beni, Kitabını inkâr ve Peygamberlerini tekzib eden bir kavme ne diye
gönderdin?" dedi.
Yüce
Allah: "Ey Yûnus! Sen, benim, tevbe edeceklerin tevbelerini kabul
edeceğimi, kıskanır gibisin! Yoksa sen, benim kalbleri doğrultup tevbeleri
kabul edeceğimi ve kalbleri saptırıp mühürleyeceğimi bilmiyormusun!"
buyurdu.
Yûnus
aleyhisselâm; halkın, kâfirce tutum ve davranışlarına daha fazla dayanamayarak,
dağa çıkar, gider, orada, kendisini, ibâdete verirdi. Yûnus aleyhisselâm,
kavminin imana gelmesinden ümidini kesince, onlar aleyhinde dua etti.
Kendisine:
"Kavmin, kullarım aleyhinde dua etmekte acele etme. Onların yanına dön de,
kendilerini, kırk gece, kırk gün, imâna davet et Eğer, davetini, kabul
ederlerse, ne âlâ! Aksi takdirde, üzerlerine azab göndereceğim!"
buyuruldu.
Bunun
üzerine, Yûnus aleyhisselâm, geri dönüp onları, otuz yedi gece, otuz yedi gün
daha, Allah´a iman ve ibadete davet etti ise de, kabul etmediler.
Yûnus
aleyhisselâm, ayağa kalkıp onlara: "Eğer, iman etmezseniz, üç güne kadar,
muhakkak, size, azab gelecektir." diyerek ihtar ve inzarda bulundu.
"Bunun alâmeti de, renklerinizin değişmesidir!" dedi. Sabaha
çıktıkları zaman, benizlerinin rengi değişmişti.
Birbirlerine:
"Yûnüs´ün haber verdiği şey, başınıza gelip çattı. Zâten, biz, onda, hiç
bir yalana rastlamadık ki!
Bakınız:
eğer, o, geceyi, aranızda geçirirse, azabdan, selâmet ve emniyettesiniz
demektir. (Eğer, içinizden çıkar, gider de) aranızda gecelemezse, iyi biliniz
ki: azab, sizi, erkenden yakalayacaktır!" dediler.
Kırkıncı
gece gelip te, halkın, benizlerinin değişmiş olduğunu görünce, Yûnus
aleyhisselâm, onlara, azabın gelip çattığına kanâat getirerek içlerinden çıkıp
gitti.
Ninevâ
halkı, sabaha çıktıkları zaman, başlarının üzerinde simsiyah dumanlar çıkaran
azab bulutunun kendilerini bürüdüğünü ve bütün şehri kaplayıp evlerin
üzerlerini kararttığını gördüler. Helâk ve azabla karşılaştıklarını anladılar.
Peygamberleri
Yûnus aleyhisselâmı, aradılarsa da, bulamadılar. Yüce Allah, onların
kalblerinde, tevbe etme ve Allah´a yönelme arzusu uyandırdı.
Cebrâil
aleyhisselâm, Yûnus aleyhisselamın yanına varıp: "Ninovâ halkına, git!
Tevbe etmezlerse, kendilerine, azabın hazırlanmış olduğunu ihtar et!"
dedi.
Yûnus
aleyhisselâm: "Binecek bir hayvan bulayım da, gideyim!" dedi.
Cebrâil
aleyhisselâm: "Senin gitme işin, o hayvan bulma işinden daha
aceledir!" dedi.
Yûnus
aleyhisselâm: "Bari ayağıma giyecek bir ayakkabı bulayım da,
gideyim!" dedi.
Cebrâil
aleyhisselâm: "Senin gitme işin, ayağına ayakkabı bulma işinden daha
aceledir!" dedi.
Bunun
üzerine, Yûnus aleyhisselâm, kızdı, başka tarafa çekip gitti. Helâk
olacaklarını anlayan Ninovâ halkı, ilim adamlarının yaşlılarından sağ kalan bir
zât’ın yanına vardılar. Ona:
"Biz,
şu gördüğün azaba uğramış bulunuyoruz. Bundan, kurtulmak için, ne
yapalım?" diye sordular.
O
zât: "Allah´a iman ve günahlarınızdan dolayı da, tevbe ediniz ve:
"Ey
dâima Diri olan! Ey kendi Zâtı ile kaim olan ve bütün varlıkları, ayakta
tutan! Ey hiç bir canlı bulunmadığı
zaman, Diri olan! Ey ölüleri dirilten Diri! Ey Senden başka İlâh bulunmayan
Diri!" diyerek münâcatta bulununuz!" dedi.(İbn
Kuteybe, Maârif, s:24; Sâlebî, Arais,
s:407-408; Taberi, Tarih, c:2,
s:42; Ebülfida, Nihaye, c:1, s:232;
Deylemî, Firdevs, c:1, s:224; İbn.Esîr,
Kâmil, c:1, s:36O; Ebülferec İbn Cevzî, Tabsıra, c:1, s:527)
Bunun
üzerine, kaba elbiseler, giydiler, kadın erkek, çoluk çocuk, bütün şehir halkı,
hayvanları ile birlikte, geniş ve yüksekçe bir yere çıktılar. İnsanlardan,
hayvanlardan, her ana ile yavrusunun arasını ayırdılar. Başlarına, toz toprak
saçtılar.
Niyetlerini,
hâlis kıldılar. İmanlarını, açıkladılar. Günahlarından dolayı Allah´a tevbe
ettiler. Seslerini, yükselterek Allah´a yalvarmağa başladılar: "Yûnus’un
getirdiklerine, iman ettik!" dediler.
İnsanların
ve hayvanların sesleri, iniltileri, birbirine karıştı. Erkek, kadın, oğlan, kız, hepsi
ağlaştılar. Kırk gece Allah’a
yalvardılar. Aralarındaki her türlü haksızlıklara son verdiler. O derecede ki,
onlardan, her hangi biri, başkasına âid bir tası, binasının temeline koymuşsa,
onu, bile, yerinden söküp sahibine iade etti. Nihâyet, Yüce Allah, onlara
acıyıp dualarını ve tevbelerini kabul etti. Üzerlerine çöken azabı kaldırdı.
Yûnus
aleyhisselâm, kavminin içinden çıkıp gittikten sonra, onların azaba uğramaları,
helâk olmaları haberini bekliyordu.
Karşılaştığı
bir adama: "Kariyeliler, ne yapıyor?" diye sordu.
Adam:
"Peygamberleri, içlerinden çıkıp gittikten sonra, onun, başlarına gelecek
azab hakkındaki sözünün doğruluğuna kanâat getirerek kariyelerinden yüksek bir
yere çıktılar.
Her
anayı, çocuğundan, ayırdılar. Yüksek sesle Allah´a yalvarıp yakardılar,
günahlarından tevbe ettiler. Tevbeleri kabul olunup azabları geri
bırakıldı." dedi.
Yûnus
aleyhisselâm: "Vallâhi, ben, hiç bir zaman, onların yanına, bir yalancı
durumuna düşmüş olarak dönmem!
"Ben,
kavmime va’d ettiğim şeye muhalefet etmiş bir durumda iken, onlar, beni, bir
yalancı olarak bulmuşlarken, onların yanına nasıl dönerim? Ben, onlara filan gün, azaba uğrayacaklarını
haber vermiştim!" diyerek kızgın bir halde yüzünün doğrusuna çekip gitti.
Bir
gemiye bindi. Kendisinden, ücret almadılar. Yûnus Aleyhisselâm, gemiye binince,
gemi, sağa sola yalpa yapıyor. Fakat ne ileriye, ne de geriye gidebiliyordu.
Gemi halkı, şiddetli bir fırtınaya tutulmuşlardı.
"Bu,
sizden birinizin günahı yüzündendir! Her halde, gemide, Efendisinden kaçmış bir
köle var. Gemide, kaçak köle olunca, gemi, yürümez." dediler. Yûnus
aleyhisselâm, anlamıştı ki, günah sahibi, kendisidir.
"Geminize,
ne oluyor da, yürümüyor?" diye sordu. "Bilmiyoruz!" dediler.
Yûnus
aleyhisselâm: "Fakat ben, biliyorum ki: onun içinde, Rabb’inden kaçan bir
kul vardır! Vallâhi, siz, onu, denize atmadıkça, gemi, hareket edemez. Bu, benim
kusurum yüzündendir. Siz, beni, denize atınız!" dedi.
Yûnus
aleyhisselâmı, denize atmaktan kaçındılar ve: "Vallâhi, ey Allah’ın
Peygamberi! Biz, Seni, denize atmayız!" dediler.
Yûnus
aleyhisselâm: "Öyle ise, kur’a, çekiniz! Kur’ada ismi çıkanı, denize atınız!"
dedi.
Bunun
üzerine, aralarında kur’a çektiler. Kur’a, Yûnus aleyhiselâma çıktı.
Yûnus
aleyhisselâm: "Ben, size, bu işin, muhakkak, benim kusurumdan ileri
geldiğini, haber vermiştim!" dedi. Fakat onu, yine, denize atmaktan
kaçındılar. İkinci kez kur’a çektiler. Kur’a, yine, Yûnus aleyhisselâma çıktı.
Yûnus
aleyhisselâm: "Ben, size, bu işin, muhakkak, benim günahımdan ileri
geldiğini, haber vermiştim!" dedi. Fakat yine, onu, denize atmaktan
kaçınarak üçüncü kez kur’aya başvurdular. Kur’a, yine, Yûnus aleyhisselâma
çıktı.
Yûnus
aleyhisselâm, bunu, görünce, geceleyin, hemen kendisini, denize attı.
Yüce
Allah; Yûnus aleyhisselâmı, balığın karnında hapsetmek istediği zaman, balığa:
Onu, tutup yutmasını, Fakat onun etini, yaralamamasını, kemiklerini, kırmamasını,
ilham etmişti.
Balık,
geminin yanına gelip kuyruğunu, sallamaya başladı. Ona: "Ey balık! Biz, sana, Yûnusu, bir
rızık yapmadık! Seni, (senin karnını) ancak, ona, bir koruma ve secde yeri,
kıldık!" diye seslenildi.
Balık;
Yûnus aleyhisselâmı, yutup denizin dibindeki meskenine kadar indirdi. Denizin
dibine ulaştığı zaman, Yûnus aleyhisselâm, bir ses duydu. Kendi kendine:
"Nedir bu ses acaba!" dedi.
Yüce
Allah, ona: "Bu, deniz hayvanlarının tesbihlerinin sesidir!" diye
vahyetti.
Bunun
üzerine, Yûnus aleyhisselâm da, balığın karnında; karanlıklar içinde:
"...Senden başka hiç bir İlâh yoktur. Seni, tenzih ederim. Gerçekten, ben,
haksızlık edenlerden oldum"(Enbiyâ: 87)
diyerek tesbih ve niyaza koyuldu.
Melekler;
Yûnus aleyhisselâmın tesbihini işittikleri zaman: "Ey Rabbimiz! Biz, uzak
bir yerden, zayıf bir ses işitiyoruz!" dediler.
Yüce
Allah: "Siz, bu sesin sahibini tanımadınız mı?" diye sordu. Melekler:
"Yâ Rab! Kim o?" dediler.
Yüce
Allah: "Bu, kabul olunan amel ve duaları yükseltilegelen kulum Yûnus’un
sesidir. Bana, âsi oldu da, kendisini, denizin içinde, balığın karnında
hapsettim!" buyurdu.
Melekler:
"Her gün, her gece, kendisinin, sâlih amelleri sana yükseltilmekte olan
sâlih kul ha?" dediler.
Yüce
Allah: "Evet!" buyurdu. Bunun üzerine, Melekler, onun için, şefâatta
bulundular. Yûnus aleyhisselâm, balığın karnında kendisinin öldüğünü
zannetmişti. Ayaklarını, kımıldattı. Ayakları, kımıldayınca, ölmediğini, anladı
ve hemen (imâ ile) secde etti ve:
"Yâ
Rab! Hiç kimsenin secde etmediği yeri, ben, Senin için, Mescid edindim!"
dedi.
Rivâyetlere
göre: Yûnus aleyhisselâm, balığın karnında üç gün veya yedi gün, ya da, kırk
gün kalmıştır.
Balık;
Yûnus aleyhisselâmı, Übülle’ye, Übülle’den sonra, Dicle’ye, Dicleden sonra da,
Ninovâ’ya kadar karnında götürüp(Sâlebî, Arais, s:408-410; Ebülferec, ibn Cevzî, Tabsıra,
c:1, s:327; Ebülfida, Elbidaye vennihaye,
c:1, s:232, Taberî, Tefsir, c:11,
s:171; Taberî, Tarih, c:2, s:44-45; A.
Aliyyülmüttaki, Kenzü’l-Ummal, c:12,
s:477) kendisini, hasta bir halde, deniz sahiline bıraktı.
Yûnus
aleyhisselâmın vücudunun etleri ve kemikleri gevşemişti. Kendisi, yeni doğmuş
bir çocuk gibi hareketsizdi. Bununla beraber, vücûdunda hiç bir eksiklik yoktu.
Yüce
Allah; açık bir yerde yatan Yûnus aleyhisselâmın üzerini, bacağı olmayan
cinsden bir nebat, kabak bitirip onun geniş yaprakları ile gölgeledi ve
kendisine güç kuvvet gelinceye kadar da, ondan süt damlattı.
Yûnus
aleyhisselâm, bir gün, kabak bitkisinin yanına döndüğü zaman, onu, kurumuş
bulunca, üzülmüş ve ağlamıştı: "Sen, bir bitki hakkında üzüldün ve ağladın
da. Yüz bin ve daha ziyâde olan Ninovâ halkının toptan helaklerini istemiştin
ve hiç üzülmemiştin!" denilerek kınandı.
Yüce
Allah; Yûnus aleyhisselâm için, Yabanî bir dağ keçisi de, hazırlamıştı. Keçi,
ot ve yaprak yeyip sabah akşam gelir, bacaklarını, Yûnus aleyhisselâmın üzerine
ayırarak memesinden ona, süt içirirdi.
Yûnus
aleyhisselâm, iyileşinceye kadar keçi, böyle yapmağa devam etti. Yûnus
aleyhisselâm, gâh kabaktan damlayan sütle, gâh yaban keçisinin sütü ile
beslendi. Yüce Allah; bundan sonra, Yûnus aleyhisselâma, kavminin yanına gidip
tevbelerini, Allah´ın kabul ettiğini, kendilerine haber vermesini emretti.
Yûnus aleyhisselâm, oradan ayrılıp kavmiyle buluşmağa gitti.
Davar
güden bir çobana rastladı. Ona: "Ey delikanlı! Sen, neredensin?" diye
sordu.
Çoban:
"Ben, Yûnus kavminden’im!" dedi.
Yûnus
aleyhisselâm, ondan, Yûnus kavmini ve onların halleri nasıl olduğunu sordu.
Çoban, onların, iyi bir halde olduklarını ve Peygamberlerinin, kendilerinin
yanına dönmesini umduklarını, haber verdi.
Yûnus
aleyhisselâm, çobana: "Onların yanına döndüğün zaman: "Ben, Yûnüs’la
buluştum diye haber ver!" dedi.
Çoban:
"Sen, Yûnus isen, Sen de, bilirsin ki, benim için, delil ve şâhid
olmadıkça, ben, öldürülürüm! Bana, kim şâhidlik edecek? Şâhid olmadıkça, ben,
bunu, yapamam!" dedi.
Yûnus
aleyhisselâm, çobana, davarları içinden, dişi bir keçinin ismini anarak:
"İşte, bu, senin, Yûnüs’la buluşmuş olduğuna şâhidlik eder!" dedi.
Çoban:"Ne
dedin?" dedi.
Yûnus
aleyhiselâm: "Şu içinde bulunduğun yer, sen, Yûnüs’la buluştun diye, sana,
şâhidlik eder!” dedi.
Çoban:
"Ne dedin?" dedi.
Yûnus
aleyhisselâm: "Şu ağaç ta, sen, Yûnus’la buluştun diye, sana şâhidlik eder!"
dedi.
Çoban:
"Öyle ise, bana, şâhidlik yapmaları için, onlara, emir ver!" dedi.
Yûnus
aleyhisselâm: "Şu delikanlı, size geldiği zaman, ona, şâhidlik
yapınız!" dedi.
Hepsi
birden: "Olur!" dediler.
Bunun
üzerine, çoban, kavminin yanına dönüp Yûnus aleyhisselâmla buluştuğunu, haber
verince, onlar, çobanı, yalanladılar ve kendisine, kötülük yapmağa kalkıştılar.
Çoban:
"Ben, sabaha çıkıncaya kadar, bana, bir şey yapmakta acele
etmeyiniz!" dedi.
Sonra,
kralın yanına vardı: "Ben, Yûnus’la buluştum. Kendisi, size selâm
söylüyor!" dedi.
Kral,
çobana: "Sen, yalan söylüyorsun!" dedi ve onun, öldürülmesini,
emretti.
Çoban:
"Benim için, beyyine, şâhid var! Benimle birisini, gönder de, şâhidim,
bana, şehâdet etsin!" dedi.
Çoban,
ertesi günü, sabahleyin, onları, Yûnus aleyhisselâmla buluşmuş olduğu yere
kadar götürüp yer’i, söyletti. Yer, onlara, çobanın, Yûnus aleyhisselâmla
buluştuğunu, haber verdi.
Çoban,
keçiye sordu. O da, Çoban’ın, Yûnus aleyhisselâmla buluştuğunu, onlara haber
verdi. Ağacı da söylettiler. O da, çobanın Yûnus aleyhisselâmla buluştuğunu,
onlara haber verdi.
Gidenler,
korkmuş bir halde, geri döndüler ve kral´a: "Bunun, Yûnus’la buluştuğuna,
yer de, keçi de, ağaç ta, şâhidlik etti!" dediler.
Bunun
üzerine, kral; "Sen, bu makama, benden, daha lâyıksın!" diyerek
elinden tutup çobanı, yanına oturttu.(M. Asım Köksal,
Peygamberler Tarihi, c:2, s:158-159)
Yûnus
aleyhisselâmın kavmi de, Yûnus aleyhisselâmı, aramağa gittiler. Yûnus
aleyhisselâm, buluşma yerinde gizlenmişti. Onu, orada, buldular ve çok
sevindiler. Ellerini, ayaklarını, öptüler, alıp şehire götürdüler. Ona, iman
ettiler.(Taberî, Tarih, c:2,
s:44-45; İbn Ebî Şeybe, Musannef, c:11,
s:542; Sâlebî, Arais, s:410; İbn Esîr,
Kâmil, c:1, s:363)
KUR’ÂN-I KERÎMİN YÛNUS
ALEYHİSSELÂM HAKKINDAKİ AÇIKLAMASI
"(Ey
Resulüm!) O Balık sahibini de, (hatırla!) Hani, o öfkelenmiş olarak gitmişti
de, bizim, kendisini, hiç bir zaman sıkıştırmayacağımızı, sanmıştı.
Derken,
o, karanlıklar içinde (kalıp): "Senden başka hiç bir İlâh yoktur! Seni,
tenzih ederim. Gerçekten, ben, haksızlık edenlerden oldum!" diyerek
Allah’a niyaz etmişti.
Bunun
üzerine, biz de, onun duasını kabul ettik. Kendisini, gamdan, selâmete
erdirdik. İşte, biz, iman edenleri, böyle kurtarırız.(Enbiyâ:
87-88)
*(Bir
Hadîs-i şerifde: Yûnus aleyhisselâmın bu duası ile dua eden Müslümanın
duasının, muhakkak, kabul olunacağı bildirilmiştir. (Ahmed b.Hanbel-Müsned
c.1,s.170)
Hani,
o, dolu bir gemiye kaçmıştı. Derken, kur’a çekmişlerdi de, mağlublardan
olmuştu. Kınanmış bir halde iken, kendisini, hemen, Balık, yutmuştu.
Eğer,
çok teşbih edenlerden olmasaydı, her halde, insanların tekrar dirilecekleri
güne kadar, onun karnında kalıp gitmişti!
İşte,
biz, onu, hasta olarak, açık bir yere çıkarıp bıraktık. Üzerine, bacağı olmayan
cinsten gölgelik bir nebat bitirdik.
Onu,
yüz bine, Peygamber gönderdik. Hattâ, daha anıyorlardı da. Nihayet, ona, iman
ettiler de, kendilerini, bir zamana kadar geçindirdik.(Sâffât:
140-148)
(Ey
Resulüm!) Sen, şimdilik Rabbinin hükmünü bekleyerek sabret! O Balık sahibi gibi
olma! Hatırla ki: o, gamla dolu olarak Rabbine dua etmişti.
Eğer,
Rabb´inden, ona, bir nimet erişmiş olmasaydı, mutlaka, (çıkarıldığı) o
çırılçıplak yere kınanmış bir halde, atılacaktı!
(Bunun
ardından) Rabb’i, onu, seçti de, kendisini, Sâlihlerden yaptı.(Kalem:
48-50)
Yûnus
aleyhisselâm; ailesi ve çocuklarının yanında kırk gece kaldıktan sonra, kralla
birlikte, seyâhate çıktı. Yurd dışında,
ömürlerinin sonuna kadar, Yüce Allah´a ibâdetle meşgul oldular.(Sâlebî,
Arais, s:411; M. Asım Köksal,
Peygamberler Tarihi, c:2, s:158-159)
֍֍
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder