Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Şubat, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
"MES'ELE-İ İMAMET" "Mes'ele-i İmamet" bir mes'ele-i fer'iye olduğu halde, ziyade ehemmiyet verildiğinden bir mesail-i imaniye sırasına girip, İlm-i Kelâm'da ve usûl-üd dinde medar-ı nazar olduğu cihetle, Kur'ana ve imana ait hizmet-i esasiyemize münasebeti bulunduğundan cüz'î bahsedildi.” Dördüncü Lem’anın en başında geçen bu hususun biraz izaha ve açılıma ihtiyacı vardır: Akidedeki Yeri: İmamet meselesi, Ehl-i Sünnet Ve'l-Cemaat'e göre akideye müteallik bir mesele değildir. Bunu, Şia akide meselesi yaparak fazlaca büyütmüştür. Ehl-i Sünnet kelamcılarının akide kitaplarında bu meseleye yer vermeleri muahhardır ve Teftazani'nin de belirttiği üzere, bu hususta ortaya çıkan itikâdî teşviş ve fitneleri bertaraf etmeye racidir.  Şöyle der: "İnsanlar arasında imamet mevzuunda, bilhassa Rafiziler ve Hariciler canibinden neşet eden fasid itikadlar ve soğuk ihtilaflar şüyu bulup yaygınlaşınca ve her bir taife İslami kaid...
İSLAMDA FURUAT NE DEMEKTİR? Usul ilminde, gerek İbn-i Abidin ve diğer ülemanın İslam'ın Genel Hükümlerini (Akaid) ikiye ayırdığını görmekteyiz: 1) Usul'e ait hükümler: Buna göre "Lâ ilâhe illallah; Muhammedün Rasûlullah" başta olmak üzere, sair iman esasları akidede usûldür. İman esasları, muhakkikîn yaklaşımı ile dört asla irca edilebilir ki, bunlar; Allah'a, âhirete, peygamberlere iman; bir de ubudiyet veya adalettir. Yani, hayatî ehemmiyet arz eden esaslar, usûl kategorisine giren hususlardır 2) Furuata ait hükümler: Namaz, oruç, hac, zekât ve tesettür gibi diğer ibadetler, bu asıllar üzerine bina edilen ve asla göre fürûât sayılan amellerdir. Furuata ait hükümler, usule ait hükümler üzerine bina edilir. Bu açıdan denilebilir ki, usûlün olmadığı yerde, sistemli fürûdan bahsetmek mümkün değildir. Ancak fürûât demek, Türkçemizde anlaşıldığı şekliyle "olmasa da olur" gibi bir mefhumu akla getirmemelidir. Bunların fürûât olması, asıl ile olan ...
HİZMETİN TARİFİ Bizler hizmet gönüllüleriyiz. Hizmet dendiği zaman,  bir meslek veya meşrebe hizmet  manasında anlamamalıyız. Bizim hizmet anlayışımızda;  ‘bir meslek veya meşrebi tervic edelim, belli şahısları yükseltelim, belli şahısları da yerin dibine batıralım’  manasında bir hizmet anlayışımız yoktur ve olamazda. Biz, Hz. Adem aleyhisselam  ile başlayıp, Hz. Muhammed aleyhisselam ile son bulan takrîbî ve tahmînî yüz yirmi dört bin nebi ve yüz yirmi dört milyon veli ile temsil edilen, her asırda milyonlarca insanın ruhlarını seve seve feda ettikleri Allah’ın kudsî ve büyük davasına, O’nun rızasını kazanma niyetiyle ve yine O’nun verdiği ölçülerle sahip çıkma gayretine hizmet diyoruz. Hizmet kelimesi yerine kullanılan tebliğ ve irşad, nasihat etmek, vaaz etmek, ıslahçı olmak, insanları hikmet ile Rabbin yoluna davet etmek, mev’ize-i hasene ile mücadele etmek, Allah(cc) davasına yardımcı olmak, i’lay-ı kelimetullah yapmak, hakkı kuvvet çizgisin...
    HADİS-İ ŞERİFLERDE   ANNE BABAYA İYİLİK   “Bir adam gelerek: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, iyi davranıp hoş sohbette bulunmama en çok kim hak sahibidir? Güzel geçinmeme, güzel bakmama en lâyık olan kimdir?’ diye sordu. Hz. Peygamber aleyhisselâm: ‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam: ‘Sonra kim?’ dedi. Rasûlullah aleyhisselâm ‘Annen’ diye cevap verdi. Adam tekrar: ‘Sonra kim?’ dedi. Rasûlullah aleyhisselâm yine: ‘Annen!’ diye cevap verdi. Adam tekrar sordu: ‘Sonra kim?’ Rasûlullah aleyhisselâm bu dördüncüyü: ‘Baban!’ diye cevapladı. (Buhâri, Edeb 2; Müslim, Birr 1) Buhâri ve Müslim’deki diğer rivâyette  Rasûlullah aleyhisselâm şöyle cevap vermiştir: “Annene, yine annene, sonra babana, daha sonra da bunları takip eden tedricî yakınlarına.”  Küleyb el-Hanefî (r.a.), Rasûlullah aleyhisselâma gelerek sormuştur: ‘Ey Allah’ın Rasûlü, kime karşı iyilik yapayım?’ Hz. Peygamber şu cevabı vermiştir: ‘Annene, babana, kız kardeşine, oğlan kardeşine, bunu takip eden...
CENAB-I HAKK’IN “MUDÎL” İSMİNİN ÂHİRETTE TECELLİSİ NASIL OLACAK? Cenab-ı Hakk’ın esmasının tecellilerinin bu dünyada olduğunu biliyoruz. Yani bu dünyadaki eşya O’nun (cc) isimlerinin zıllinin zıllinin zıllidır olarak öğrendik. Bu mübarek isimlerin asılları ile ahirette daha iyi tanışacağımızı bir sohbette dinlemiştim. Ama aklıma takılan (bir isimle alakalı) bir soru sormak istiyorum: Cenab-ı Hakk’ın “Mudîl” ismi bu dünyada O’nun (cc), hakkında hidayet dilemediği kimselerde tecelli ettiğini düşünürsek bu isim ahirette cennettekilere de aslıyla tanıştırılır mı? Eğer öyleyse Cennet’e nasıl bir keyfiyetle? Yoksa cehennemde mi ehl-i dalalet o isimle tanışır? Bu ismin ahiret tecellisi nasıl olabilir? İnşallah haddimi aşan bir soru sormamışımdır” Sorunuzda tashihe ihtiyacı olan bazı noktalar var. Fakat doğrudan doğruya son noktada sorduğunuz soru üzerinde durmak istiyorum. Cenab-ı Hakk’ın isimleri; Celâlî ve Cemâlî isimleri diye ikiye ayrılır. Allah ism-i hassı, ism-i Zat’tır. Câmi bir ...