Ana içeriğe atla

HİZMETİN TARİFİ

Bizler hizmet gönüllüleriyiz. Hizmet dendiği zaman,  bir meslek veya meşrebe hizmet  manasında anlamamalıyız. Bizim hizmet anlayışımızda;  ‘bir meslek veya meşrebi tervic edelim, belli şahısları yükseltelim, belli şahısları da yerin dibine batıralım’  manasında bir hizmet anlayışımız yoktur ve olamazda.

Biz, Hz. Adem aleyhisselam  ile başlayıp, Hz. Muhammed aleyhisselam ile son bulan takrîbî ve tahmînî yüz yirmi dört bin nebi ve yüz yirmi dört milyon veli ile temsil edilen, her asırda milyonlarca insanın ruhlarını seve seve feda ettikleri Allah’ın kudsî ve büyük davasına, O’nun rızasını kazanma niyetiyle ve yine O’nun verdiği ölçülerle sahip çıkma gayretine hizmet diyoruz.

Hizmet kelimesi yerine kullanılan tebliğ ve irşad, nasihat etmek, vaaz etmek, ıslahçı olmak, insanları hikmet ile Rabbin yoluna davet etmek, mev’ize-i hasene ile mücadele etmek, Allah(cc) davasına yardımcı olmak, i’lay-ı kelimetullah yapmak, hakkı kuvvet çizgisinde temsil etmek için gayret sarf etmek, emr-i bil maruf nehy-i anil münker yapmak, Ümmet-i Muhammed aleyhisselamı  perişaniyetten kurtarıp Ümmet-i Vasat’ın muallâ makamına yükselmesi için gayret sarf etmek, insanlara müjdeleyici ve korkutucu olmak... gibi tabir ve ifadeler Kuran-ı Kerim’de hizmet kelimesinin müradifleri (eş mana) olan kelimelerdir.

Hizmet kelimesi, Kur’an-ı Kerim’de tekrar tekrar geçen muradiflerinin hepsini ihtiva eden çok şümullü bir tabirdir. Buna binaen hizmet dendiği anda, onun ne kadar şümullü; perspektifinin, alt yapısının ve hedefinin de ne kadar geniş ve derin manalar ihtiva ettiğini anlamak gerekir.

Hakka hizmet hak ölçüleri içerisinde  ve hak rızası için yapılır. Hakka hizmet bu ölçülere bağlı olarak yapılırsa, bu aynı zamanda halka da hizmet olur.

Bugün Türkiyede ve dünyada  hizmet hareketi olarak bilinen kimselerinde yapmaya çalıştıkları vazifeler  bu ölçüler içerisinde ve bu gayeye matuf  olarak yapılan hizmetlerdir. İnanmışlığın, Allah’a kul, Peygambere ümmet ve Kur’ana cemaat olmanın gereği olarak, müteaddit ayetler ile anlatılan islam’ın neşredilmesi lazım gelen dava cephesinin bileşkesi olarak ifade edilen hizmet her inanmış insanın yapması lazım gelen  kutsî vazifelerdir.

Bunun için bir yerden izin almaya ihtiyaç yoktur. İslama hizmet inanmışlığın gereği olarak yapılır.

Hizmete karşı gelmek  hangi mazaretle olursa olsun, islam’ın dava cephesine karşı gelmek, bilerek veya bilmeyerek zındıka hesabına hareket etmekdir.(Bu son cümle Üstad Bediüzzaman Hazretlerine aittir).

Onun içindir ki Allah(cc), bu derin manaları en iyi şekilde ifade edip yaşamaya elverişli olan peygamberler göndermiş, büyük hizmet davasını onlarla ve daha sonraki devirler itibariyle de onların varisi olan ulema ve evliya ile bu vazifeyi temsil ettirmiştir. Asrımızda ise bu kudsî vazife, nebi ve veli olmadığımız halde İhsan-i İlahi olarak omuzlarımıza konulmuştur. Allah(cc)’ın, ihsan-i İlahi olarak omuzlarımıza koyduğu bu kudsî vazifeden dolayı O’na sonsuz hamd ü senalar olsun.

                                                                              Necdet İÇEL


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...