Ana içeriğe atla

                              6. LEM’A

“LÂ HAVLE VELÂ KUVVETE İLLÂ BİLLÂH”

Risale-i Nur’un te’lifi ve tertibini Üstad Bediüzzaman hazretleri bizzat kendisi yapmıştır. Risaleler yazılış sırasına göre tertip edilmemiştir. Bu tertip edilme şeklini Kur’ân-ı Kerîm’in tertip sırasının bir aynası olarak ta düşünebiliriz. Mesela; Bakara suresi Medine-i Münevvere döneminde 10 sene içerisinde nazil olmuştur. Farklı zamanlarda gelen âyetleri Efendimiz aleyhisselâm bizzat kendisi ilhama dayalı olarak tertip buyurmuşlar, bu ayetin arkasına kaydedin demek suretiyle Kur’ân-ı Kerîm’in tertibi ortaya çıkmıştır. Bütün surelerin tertibi böyledir. Risalelerin te’lif ve tertip şekilleri de böyledir.

Üstad Hazretleri tertip içerisinde belli başlıklar koymuş, rakamlarla o mevzuları ifade etmiştir. O başlık altında o mevzuyu yazmaya niyetlendiği halde hikmetlerini bilemediğimiz bir şekilde bazen o mevzuyu te’lif edememiştir. Niyetlendiği halde te’lif edemediği mevzulardan bir tanesi de şu anda üstünde durmaya çalıştığımız 6. Lem’adır.

Lem’alar’ın en başında, 1. Lem’aya girmeden önce birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı Lem’alar (6. Lem’a dahil) anlatacağı mevzuların serlevhası olan âyetlerin ve Hadis-i Şeriflerden gelen duaları zikretmiştir.

6. Lem’anın ana mevzusu olan ve Hadis-i Şeriflerde ‘Cennet hazinelerinden bir hazine’ (Buhari, Meğazi 38) olduğu ifade edilen “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” ın izahı ve şerhini yapacağını ifade etmiş olmasına rağmen, maalesef bilemediğimiz hikmetlere binaen te’lif edilememiştir. Bizler de ‘ah keşke te’lif edilseydi ve ‘Havkale’ diye ifade edilen Efendimiz Aleyhisselam’a ait bu veciz ifadenin derinliklerine inebilse ve muhtevasına vakıf olabilseydik” diyerek hayıflanmazdık.

“lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” 6.Lem’ada izah edilemese bile, bütün Risale-i Nur külliyatının özeti olan Mesnevi-i Nuriye de, katre risalesinin birinci babında, Şahdamar yayınlarına göre 54. sayfada izahatı yapılmıştır. Ve yine Mesnevi-i Nuriye’nin Zeylül Habbe’sinde, 128. ve 129. Sayfalarında da izahları vardır.

Bizler, Ezan-ı Muhammedînin okunuşunu işittiğimiz zaman, işitenler olarak mukabelede bulunuruz. Müezzin 2 defa ‘Hayyalessalah’ ve 2 defa ‘Hayyalelfelah’ dedikten sonra, bizler “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” diyerek mukabelede ederiz.

‘Cennet hazinelerinden bir hazine’ olan bu beyanın Risale kaynaklarını verdikten sonra, Hadis-i Şerifler, rivâyetler ve onların şerhlerini yapanların bazı beyanlarını tespit ederek siz değerli okurlarla paylaşmak istedim:

 İbnu Ebi Evfa (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Bir adam gelerek- "Ey Allah'ın Resulü! dedi, ben Kur'an'dan bir parça seçip alamıyorum. Bana kifayet edecek bir şeyi siz bana öğretseniz!"

"Öyleyse, buyurdu, Sübhanallah velhamdülillah, ve lailahe illallah, vallahu ekber, velâ havle velâ kuvvete illâ billah. (Allahım seni tenzih ederim, hamdler sana mahsustur. Allah'tan başka ilah yoktur, Allah en büyüktür, güç kuvvet Allah'tandır) de."

"Ey Allah'ın Resulü! dedi, bu zikir Allah içindir. (O'nu senadır), kendim için dua olarak ne söyleyeyim?"

"Şöyle dua et: "Allahım bana merhamet et, afiyet ver, hidayet ver, rızık ver!"

Adam (dinleyip, kalkınca) ellerini sıkıp göstererek: "Şöyle (sımsıkı belledim!)" dedi. Resulullah (aleyhissalatu vesselam), bunun üzerine:

"İşte bu adam iki elini de hayırla doldurdu!.." buyurdu." [Ebu Davud, Salat 139, (832); Nesai, İftitah 32, (2, 143); Hadis Ebu Davud'da tam olarak, Nesai'de kısmi olarak rivayet edilmiştir.]

1- Ebu Davud, bu hadisi "Ümmi ve Acemi Olana Kifayet Edecek Kıraat Miktarı" adını taşıyan bir babta zikreder. Şarihler, Resulullah'a gelerek kifayet edecek miktarı soran kimsenin namazda kifayet edecek kıraat miktarı sorduğunu belirtirler. Nitekim hadisin bir başka vechinde:  إِنِّى َ اُحْسِنُ مِنَ الْقُرْاَنِ شَيْئًا   "Ben Kur'an'dan hiçbir (parçayı henüz tam ezberlemedim) güzel okuduğum kısım yok" demiştir.

Şu halde, Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın cevabı, namazda okunabilecek kifayet miktarı göstermektedir.

Ancak, hadiste cevap olarak gelen zikirler, kıraat olarak yeterli değildir. Bu sebeple ulema hadisi şöyle değerlendirirler: "Bu ruhsat bütün zamanlar için muteber olamaz. Zira bu kelimeleri öğrenmeye muktedir olan bir kimse, şüphesiz Fatiha suresini ezberleyebilecektir.

Adamın Resulullah'a söylediği sözü, "Şu anda Kur'an'dan bir şey öğrenmeye kadir değilim, namaz vakti de girmiş durumda" şeklinde anlamak gerekir." Öyleyse namazı, kendisine söylenen kelimeleri kıraat ederek kılsa bile, namazdan sonra Fatiha'yı öğrenmesi gerekir.

 Hattabi der ki: "Bu meselede asıl olan şudur: Namaz, Fatiha'sız caiz değildir. Fatiha'yı okumak onu güzelce okuyabilen kimseye vecibedir, tam ezberleyememiş olana değil. Bu durumda, bir kimse Fatiha'yı henüz beceremiyor ve fakat başka surelerden becerdiği varsa, ona, becerdiği yerden Fatiha uzunluğunda yedi ayetlik bir kısım okuması vacib olur. Fatiha'dan sonra evla olan zikr, Kur'an'dan ona denk olan bir kısımdır. Şayet ezberleme kapasitesinin yokluğu veya dilinin Arapça'ya dönmemesi veya maruz kaldığı bir afet gibi bir sebeple Kur'an'dan bir parçayı ezberleyemeyecek olursa, Kur'an'dan sonra en uygun (evla) zikr, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın öğretmiş bulunduğu tesbih, tahmid ve tekbirdir. Zira Efendimiz: "Kelamullah'tan sonra efdal olan zikir Sübhanallahi velhamdülillahi vela ilahe illallahu vallahu ekber'dir" buyurmuştur.

2-Adamın, kendisi için Allah'tan ne taleb etmesi gerektiği hususundaki sorusuna Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam'ın cevabı, duada istenmesi gereken şeyler hususunda fevkalade cami bir mahiyet taşımakta ve hatta Resulullah'tan mervi me'sur duaları adeta özetlemektedir. Hatırda kalması için tekrar kaydediyoruz.

* Allah'ın rahmeti: Günahları terkettirmek, affetmek.

* Afiyet: Dünya ve ahiret afetlerinden selamet.

* Hidayet: İslam'da sebat ve ahkama uyma.

* Rızık: Yeterli miktarda helal rızık.

3- Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın taliminden sonra, adamın davranışıyla ilgili ibare çok veciz olduğu için şarihler yorumunda bazı farklılıklara yer vermişlerdir.

 Biz İbnu Hacer'in anladığı tarzı tercümeye aksettirdik: Yani adam, Resulullah'ın talimatını tam olarak ve sağlam bir şekilde öğrendiğini belirtmek için ellerini uzatıp avuçlarını sıkmış ve kıymetli bir şeyi sımsıkı yakalayan bir kimsenin yaptığı gibi: İşte şöyle! diye gösterip: "Sizin bana söylediğinizi ezberledim ve sımsıkı tutuyorum, artık zayi etmem, unutmam!" demek istemiştir.

4-Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın "Bu adam iki elini de hayırla doldurdu" demesi, adamın dünya için de, ahiret için de gerekli olan hayırları cami olan bir duaya imtisalinden kinayedir. Nitekim bu öğretilen hususların ne kadar cami şeyler olduğunu az yukarda gösterdik.(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/117-118.)

                                          ***

Yine Ebu Hüreyre hazretleri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Lâ havle ve lâ kuvvete illa billâh. (Güç de kuvvet de ancak Allah'tandır) sözünü çok tekrar edin."

Mekhul dedi ki: "Kim bunu der ve sonra da: "Allah (ın gazabın) dan ancak O (nun rahmeti)'na iltica etmekle kurtuluşa erilebilir" derse, Allah ondan yetmiş çeşit zararı kaldırır ki bunların en hafifi fakirliktir." [Tirmizi, Daavat 141, (3596).]
  
1- Havl, en-Nihaye'de açıklandığı üzere, hareket demektir. Ancak hile (çare) manasına geldiği de belirtilmiştir. Hareket manası esas olmakla beraber, Münavi'nin de kaydettiği üzere, "hareket de, hile de Allah'ın meşieti iledir" şeklinde iki manayı birlikte mütalaa etmek de uygun bulunmuştur. Kelimenin manasındaki şümulü kavramada, bu kökten gelen bazı kelimelerin kullanılışını bilmek faydalı olur: Muhavele, bir şeyi hile ile taleb etmek; istihale, bir halden başka bir hale geçmek; tahavvül, değişme geçirmek, vs.... Hepsinde güç isteyen bir hareket, bir yer değiştirme görülmektedir. Şu halde bu cümle, "şu veya bu şey", "şu veya bu iş... için" demeksizin hareket, tekamül, güç, kuvvet gerektiren, her halimizde, her işimizde, her hayrımızda muhtaç olduğumuz güç ve kuvvetin Allah'tan geldiğini ifade eder.

Bu cümlenin, insanın yokluktan çıkıp kâmil bir mü'min oluncaya kadar geçirdiği bütün etvar ve ahvaline baktığı kanaatinde olan Bediüzzaman bu ahvallerden bazılarını şöyle kaydeder:"

1- Ademden çıkıp vücuda gelmek (için gerekli havl ve kuvvet Allah'tandır.)

2- Zevale gitmeyip bekada kalmak (için gerekli havl ve kuvvet Allah'tandır.)

3-Mazarratı def, menfaati celb (için gerekli havl ve kuvvet Allah'tandır.)

4-Musibetten uzak olup matluba nail olmak (için gerekli havl ve kuvvet Allah'tandır.)

5-Masiyete düşmemek, ibadete devam etmek (için gerekli havl ve kuvvet Allah'tandır.)

6-Azaba maruz kalmamak, nimete mazhar olmak (için gerekli havl ve kuvvet Allah'tandır.)

7-Zulmete düşmemek, nur ile tenevvür etmek (için gerekli havl ve kuvvet Allah'tandır.)"(Mesnev-i Nuriye, Şahdamar yayınlarına göre, shf:128-129.)

Bu manaları tefekkür ederek söylenen bu zikirlerin insan düşüncesinde hasıl edeceği tevhid ve ihlas gözönüne alınınca, "La havle vela kuvvete" cümlesinin kıymeti hususunda Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın beyan buyurdukları ifadede zerre kadar mübalağa olmadığı anlaşılır.(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları:7/132-133.)

                                                     ***

         Urve İbnu Amir el-Kureşi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın yanında uğursuzluktan bahsedilmişti. Buyurdular ki:

"Bunun en iyisi fe'l (uğur çıkarma)dır. (Uğursuzluk inancı) bir müslümanı yolundan alıkoymasın. Biriniz, hoşlanmadığı bir şey görecek olursa şu duayı okusun:

"Allahümme la ye'ti bi'lhasenâtı illa ente ,ve lâ yedfe'u's-Seyyiâti illâ ente velâ havle ve lâ kuvvete illâ bike. (Allahım! Hayrı ancak sen verebilirsin, kötülüğü de ancak sen defedebilirsin. (İbadet, çalışma, korunma vs. için muhtaç olduğumuz) güç ve kuvvet de ancak sendendir.)" [Ebu Davud, Tıbb 24, (3919).]

                                                 ***

Ata İbnu Ebi Rabah Ka'be'yi tavaf ederken İbnu Hişam radıyallahu anhüm'ün kendisine şöyle soru sorduğuna ve kendisine şöyle cevap verdiğine şahit oldum: "İbnu Hişam: "Rükn-i Yemani hakkında bilgi verir misin?" diye sordu. Ata dedi ki: "Ebu Hureyre radıyallahu anh'ın rivayetine göre, aleyhissalatu vesselam demiştir ki: "Rükn-i Yemani 70 bin meleğe emanet edilmiştir. Kim (onun yanında): "Allahım! Senden af, dünya ve ahirette afiyet diliyorum. Rabbimiz! Bize dünyada iyiyi, ve ahirette de iyiyi ver ve bizi cehennem azabından koru!" diye dua ederse o melekler "amin!" derler."

Ata, Haceru'l-esved'in bulunduğu köşeye gelince: "Ey Ebu Muhammed! Bu Haceru'l-esved rüknü hakkında ne işittin?" dedi. Ata şu cevabı verdi: "Ebu Hureyre radıyallahu anh bana, Resulullah Aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim Haceru'l-esvede yönelirse, şüphesiz Rahman (olan) Allah'a yönelmiş olur" buyurduğunu anlattı.."

İbnu Hişam, Ata'ya: "Ey Ebu Muhammed! Tavafın faziletiyle ilgili ne işittiniz?" diye sordu. Ata şu cevabı verdi: "Ebu Hureyre radıyallahu anh, bana Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Kim Beytullah'ı yedi sefer tavaf eder, tavaf sırasında konuşmayıp sadece "Sübhanallah, velhamdülillah ve lailahe illallah, vallahu ekber vela havle vela kuvvete illa billah" derse ondan on günah silinir ve on sevap yazılır, onun bununla mertebesi on derece yükselir. Kim de tavaf sırasında konuşursa sadece ayaklarıyla rahmete girer, tıpkı ayaklarıyla suya dalanlar gibi." (İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/374.)

                                                  ****

  
 Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam bana: "Sana cennet hazinelerinden bir hazineyi haber vereyim mi?" buyurdular.

"Evet! Ey Allah'ın Resulü!" dedim.

"La havle vela kuvvete illa billah (Gerek ibadet için gerek dünyevi işlerim için muhtaç olduğum) bütün güç kuvvet Allah'tandır" de!" buyurdular."(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/499)

                                                    ***

 Hazım İbnu Harmele radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'a uğramıştım. Bana: "Ey Hazım! La havle vela kuvvete illa billah" de! Çünkü bu cümle cennet hazinelerinden biridir" buyurdular."(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/499.)


                                                           ***
EVDEN ÇIKINCA YAPILACAK DUA

Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, evinden çıktığı vakit şu duayı okurdu:

"Bismillahi la havle vela kuvvete illa billah, et-tüklani alallah. (Allahın ismiyle. Dünya ve ukba işlerine güç kuvvet Allah'tandır. Dayanağım Allah'dır.”(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/511.)

                                                                          ***

Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Kişi evinin -veya apartmanın - kapısından çıkınca, adama müekkel (nezaretçi) iki meleği vardır. Adam: "Bismillah" deyince onlar: "Doğruya irşad edildin" derler. "La havle vela kuvvete illa billah" deyince, melekler: "Korundun" derler. Adam: "Tevekkeltü alallah" deyince onlar: "İşin (sana bedel) görüldü" derler.

(Resulullah aleyhissalatu vesselam devamla) dedi ki: "Sonra adamın iki karini (yani onu günaha sürüklemek isteyen insi ve cinni iki şeytanı) onu karşılarlar. Melekler (o şeytanlara): "Hidayete erdirilen, işi (Allah tarafından) görülen ve muhafaza altına alınan bir kimseden ne istiyorsunuz?" derler."(İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 17/511)

                                               *****

                                                                                   Necdet İÇEL


 







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...