BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ
KÜRT MÜDÜR?
Bir insanın hangi ırktan
olduğu, ona ne şeref kazandırır ne de onu tenzil eder. Ayetin ifadesiyle “Üstünlük ancak takva iledir.”
(Hucurat: 13)
Kürt olmak insanı ne
büyültür, ne de küçültür. Keza Türk olmakta... Diğer ırklardan olmak da öyle...
Bir insanın Nefs-ul Emirde hangi ırktan olduğunu da Allah bilir. Özellikle bu
kadar tebelbül-ü akvam’ın olduğu bir dünyada ve bir yörede, perde-i gayp açılırsa
kimin hangi ırktan olduğu tespit edilebilir. Zaten bu mümkün değildir.
Üstat Bediüzzaman’ın
nesebi, ne Kürt, ne de Türk, ne Acemdir. Şahsî kanaatim ve rivayetlerde Seyyid
olduğu istikametindedir.
Efendimiz’in
torunu Hz. Hasan’ın (ra) sülalesinden gelenlere “Seyyid”, Hz. Hüseyin’in
(ra) sülalesinden gelenlere de “Şerif” denilir.
Bediüzzaman Hazretleri de
babası kanalıyla Seyyid, annesi kanalıyla Şerif olduğunu kendisi
söylemişlerdir. Rivayet edilen hatıralarda böyle anlatılmıştır.
Tarihçilerin tespitlerine
göre; Abbasi Halifelerinden bazılarının İslam’a uymayan bazı hallerine karşı
kıyam eden başta İmam-ı Zeyd, Seyyidler Ailesi, Abbasilerin çok büyük zulüm ve
İstibdatlarına maruz kalınca Anadolu’ya hicret etmişlerdir. Hicret edenlerin
ikiyüz hane aile olduğunu farz etsek, acaba o devirden devrimize kadar ne kadar
Seyyid ve Şerif ailesi yapar?
Doğu Anadolu bölgemizde,
Arvasîler, Ahmedîler, Nehrîler, Çukreşîler, Ebu-l Kasımîler olmak üzere pek çok
Seyyid ve Şerifler cemaatleri bulunmaktadır.
Bediüzzaman’ın bu
Seyyidlerden herhangi birine dâhil olduğu ile alakalı elimizde delilli bir
belge bulunmasa bile Üstat Bediüzzaman’dan nakledilen, kendisinin Seyyid ve
Şerif olduğu ile alakalı önemli rivayetler vardır.
Önce Bediüzzaman’ın şu
sözünü nakledelim:
“... Nasıl ki Seyyid olmayan, Seyyidim ve Seyyid olan, değilim dese duhul
ve huruc haram olduğu gibi...” (Muhakemat,
shf: 33)
Bu söz, Kendisini bağlar.
Çünkü Seyyid olmayanın “Ben Seyyidim” demesi haramdır. Seyyid olanın “ben
Seyyid değilim” demesi de haramdır.
“Bir tek haram işlemektense
ölmeyi tercih ederim” diyen de yine
o’dur.
Öyle ise, değişik sağlam
rivayet ve nakillerle o kendisini “Seyyid ve Şerif” olduğunu söylemesi
oldukça dikkat çekici değil midir?
Necmeddin Şahiner’in, “Son Şahitler” kitabında
anlattığı şu rivayetler vardır:
1- Eskişehirli saatçi
Muhyiddin Yürüten: Halis bir Nur talebesi olan bu zat, Salih Özcan’ın
Seyyidliği mevzuunda, Üstat Hazretlerinin şu rivayetini nakleder: “Ziyaretlerimden
birinsin de, Üstad’ın yanında Salih Özcan da bulunuyordu. Üstat ona: “Kardeşim,
sen hakiki Seyyitsin. Nuriyede Seyyid, Mirza da Seyyiddir.” dedi. (Son
Şahitler, shf: 74)
2- Erzincan’ın ilk devre
Milletvekillerinden Hüseyin Aksu Bey’den naklettiğine göre, bu zatın Üstad’la
Kastamonu’da görüşmesinde, Üstat Hazretleri kendisinden nesebini sormuş. O da “Asıllarının
Zeynel Abidin Hazretlerine dayandığını söylemiş.” Bu defada o da Üstad’ın
nesebini sorması üzerine “Benim annem Nuriye Evlad-ı Resuldendir. Hz.
Hüseyin’e dayanmaktadır. Babam ise, oranın yerlisidir” demiştir. (Son
Şahitler, c: 1, shf: 236)
3-Urfalı Seyyid Salih
Özcan Bey anlatıyor: “Bir defa Üstat Hazretlerinin ziyaretine gitmiştim.
Nesebimi sordu. “Ben de Seyyidim” demiştim. Üstat: “Hasanî misin? Hüseynî
misin?” diye sordu. Ben: “Hüseynîyim” dedim. Bunun üzerine Üstat: “Kardeşim ben
hem Hasanîyim, hem de Hüseynîyyim” buyurmuşlardır.
4- 14 Nisan 19 29 tarihinden
vefatına kadar istikamet, ihlâs, iffet ve sadakatin en bâlâ vasıflarıyla
Risale-i Nur’a hizmet eden, o nispette de Üstadına karşı muhabbet ve bağlılığı
olan merhum ve mağfur Albay Hacı Hulusi Yahyagil ağabey anlatmıştı: “Bir
defa Üstadı ziyaretimde bir münasebetle Üstat: “kardeşim sende, bende
Sâdattanız” demişlerdi, diyor.
5- Üstat Emirdağ’da
hizmetinde bulunmuş Çalışkan’lar ailesinden Mehmet Çalışkan Ağabey anlatıyor:
Bir defasında merhum
Ahmet Fevzi Kul Efendi Emirdağ’ına gelmişti. Sohbet etti. Üstadımızın büyük
evsafını, yüce makamlarını, riyazî ve cifrî tevafuklarla açıklıyordu, biraderim
Osman Çalışkan’ın kalbine gelir ki: “Biz
Üstadımızı “Kürt” olarak biliyoruz. Ahmet Feyzi Efendinin anlattığı büyük
müceddid ise, Al-i Beyt-i Nebevi’den olacaktır.“
Bu kalbî Muhasebemden az
sonra, Üstat Hazretlerinin beni çağırdığını söylediler. Gittim. Üstat bana: “Kardeşim
ben hem Hasanîyim, hem de Hüseynîyim ve Ahmet Feyzi’nin bütün
söylediğini kabul ediyorum, haydi git!” dediler. Bediüzzaman Sait Nursi, (Abdulkadir
Badıllı, c:1, shf:36)
Muhakkaktır ki, “Seyyidlik”
dünyada en şerefli bir neseptir. Hiçbir sülale ve neseb ona ulaşamaz. Bu kadar
şerefli, mübarek hizmetler yapmış bu Nurânî şahsa, Böyle bir nesebe intisap
gerçekten çok yakışıyor, öylede olması lazım kanaatini taşıyorum.
Mahlaslarında Üstat “Said-i
Kürdî” lakabını kullanmıştır. O zamanlarda resmî beyanatlarda da şarki
Anadolu’ya “Kürdistan” denirdi. O zamanlarda şimdiki problemlerde yoktu.
Meclis de “Kürdistan Milletvekilleri” denilirdi. Orada doğmuş, oralı,
aidiyet manasında “Kürdî” mahlası kullanılmıştır. Konevî, Bağdadî
gibi... Ama aslen neseben Kürt olmadığı anlaşılıyor.
En doğrusunu Allah bilir.
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder