Ana içeriğe atla


            ÜÇ AYLAR
    Bizler bir yolcuyuz. Yolculuğumuz ruhlar âleminden başlayarak, baba sulbünden rahm-ı mâdere, oradan çocuk olarak şu dünya hayatına, çocukluğumuzdan gençliğe, sonra ihtiyarlığa ve oradan da kabre, kabirden haşire, haşirden sırata, sırattan da ya saadet yurdu olan cennet halinde veya şekavet alemi olan cehennem halinde ebedlere kadar devam edip gidecektir.
    İnsan bu yolculuğunun sonundaki varacağı âlemi düşünerek ve orayı hedefleyerek yaşaması lazım gelirken, maalesef bâkî âlemi unutup fânî âleme dalmış, dünyanın süs ve ziyneti içerisinde meşgaleleriyle birlikte boğulup kalmıştır.
    Rahmân ve Rahîm olan Hz. Allah, bizim nefsimizle beraber dünyada boğulup kalmamızı istemediği için, belli zaman dilimlerinde özel nimetlerini ve husûsî iltifatlarını bizlere tevcih buyurmuştur. İşte, idrakiyle müşerref olduğumuz, olacağımız üç aylar diye bilinen kutsî zaman dilimi bu özel nimetlerinden bir tanesidir.
    Dünya meşgalelerinden kurtulup kendi Zâtına, rızasına ve razı olduğu âlem olan cennetine teveccüh edebileceğimiz çok kutsî zaman dilimi olan üç aylar içerisindeyiz. Cenâb-ı Hakk değerlendirmeye muvaffak kılsın.
    Cenâb-ı Hakk’ın bizlere bahşettiği en büyük nimet olan zamanı niçin farklı aralıklarla ve farklı şekillerde bizlere taksim ettiğini eskiden beri hep merak eder dururdum. Niçin günde beş vakit namaz vardır? Niçin haftada bir Cuma vardır? Niçin Cuma günü diğer günlerden farklı bir fazilete sahiptir? Niçin senede bir ay Ramazan vardır? Niçin harem ayları vardır? Ve niçin idrakiyle müşerref olduğumuz üç aylar vardır?
    Bütün bunlar, üstünde ince ince düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekli olan hususlardır.
    Bizler arzda yaşıyoruz, arzî varlıklarız. Fakat bâki âleme müteveccih ve semâvîleşmeye namzet olan kimseleriz. Cenâb-ı Hakk, Muharrem ayından bugüne kadar geçen altı aylık sürede, ayağının dibine bakarak ve başını deve kuşu gibi dünya kumuna sokarak yaşayan bizlerin nazar-ı dikkatini, üç ayların başlangıcı olan Recep ayı ve Recep ayının da ilk Cuma akşamı olan Regâib gecesiyle kendine çekmekte ve zâtına teveccüh etmemizi istemektedir. 
Zamanla alâkalı bu fazilet taksimini Hz. Allah, kitâbında ifade buyuruyor;
    َإِنّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِندَ اللّهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا فِي كِتَابِ اللّهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَاوَات وَالأَرْضَ مِنْهَا أَرْبَعَةٌ حُرُمٌ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ فَلاَ تَظْلِمُواْ فِيهِنَّ أَنفُسَكُمْ ...

    “Doğrusu, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı on iki ay olup bunlardan dördü hürmetlidir. İşte doğru hesap budur. O halde bu aylar konusunda kendinize zulmetmeyin…”(Tevbe:36)

    Hz. Allah bu âyette, ayların arasındaki fazilete dikkat çekmiştir.

Bunlar sırasıyla; “Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülâhir, Cemaziülevvel, Cemaziülâhir, Recep, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilkade, Zilhicce” aylarıdır.

Bu ayette geçen; “Dördü harem aylardır…” ifadesindeki aylar, Hz. Peygamber aleyhisselâmın Vedâ Hacc’ındaki Eyyam-ı Teşrik ortasında, Mina’da irad buyurduğu meşhur hutbesinde bu dört ayı beyan ederek, şöyle buyurmuştur; “Bir sene on iki aydır, bunlardan dördü haram aylardır. Üçü ard arda gelen Zilka’de, Zilhicce ve Muharrem’dir. Biri de Mudar kabilesinin Receb’idir ki, o da Cemazielâhir ile Şaban ayı arasındadır.”(Buhari, Tefsir-i Sure 9/8; Müslim, Kassame 29)

                               
Üç Ayların Sevap Yönüyle Fazîleti  

Muhakkak ki bu ayların fazileti, diğer aylardan farklı olduğuna göre, bu aylarda yapılan ibadetlerin, hayırların sevabı da kat be kat fazla olacaktır.
   
    Üstad Bediüzzaman’ın; “Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerif’te yüzden geçer. Şaban-ı Muazzama’da üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarek’te bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadir’de otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevi faydaları kazandıran, uhrevi ticaretin bir kutsî pazarı ve hakikat ehlinin ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen bir ömrü ehl-i imana temin eden üç aylarınızı tebrik ediyoruz.” (Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, shf: 416) tespitleri oldukça dikkat çekicidir.

    Üç aylar, İlâhî rahmetin coştuğu ve ibadet hazinelerinin sonuna kadar açıldığı ve ruhlarımızda bambaşka manevi atmosferlerin meltemlerine muhatap olduğu mübarek aylardır.

    Diğer aylarda okunan her bir Kur’ân harfi için on sevap yazılıyorsa, Recep ayında yüz, Şaban ayında üçyüz ve Ramazan ayında bine ulaşır.

Üç Ayların Ticâret Meydanı Olması
                                                          
Allah (c.c) bu dünya hayatını bir ticaret meydanı olarak yaratmış ve bizleri de burada ticaret yapmamız için tüccarlar olarak göndermiştir. Ticaretin kazançlı olması için iyi bir pazara ihtiyaç vardır. Bu üç aylar manevi ticaretimiz, uhrevi sevaplarımız açısından çok iyi bir ticaret meydanı ve merkezidir.

    Diğer zamanlarda bâd-ı hevâ geçen ömrümüzden vazgeçerek, bari bu üç ayları çok iyi değerlendirmeye çalışmalıyız. Bu mübarek aylarda yapılan ibadetler ve hizmetler, ebedî hayatımız için yapılmış en kârlı ticari yatırımlardır.

    Özellikle bu üç ayların feyiz ve bereketinden istifade edebilmek için haramlardan uzak kalmaya, daha çok dikkat edebilmekle beraber, gecelerinde daha büyük bir heyecan ve coşku ile Rabbimize teveccüh etmeye çok azami gayret sarfetmeliyiz.

    Üç aylar Cenâb-ı Hakk’ın meccâni olarak ulufe dağıttığı kutsî bir zaman dilimidir. Dağıtılan hediyeleri veya yardımları almak için birbirimizi ezercesine yarıştığımız gibi, bu ayda dağıtılan bu Rahmânî ve meccânî ulufelere sahip olmak için de bütün enerjimizi kullanmalıyız.

Üç Aylarda Dua

Üç aylar dualarımızın kabul olabileceği şartlarına haiz olan önemli bir zaman dilimidir. Duaya muhtaç olan bizler, dualarımızın kabul edilebileceği bu ayları çok iyi değerlendirmeliyiz. Dua ibadetin tuzu ve ruhudur. Kıymetimiz dua ile ortaya çıkar. Fıtraten aciz ve fakir olan bizlerin Allah’a dayanmaya, düşmanlarından Allah’a sığınmaya, ihtiyaçlarını Allah’tan istemeye ihtiyacımız vardır. Duaya muhtacız…

    İşte fıtratımızın neticesi, hilkatimizin asıl gayesi olan duanın yapılacağı ve kabul edileceği üç aylar içerisinde bulunmaktayız. Önce kendimize, sonra çocuklarımıza ve akrabalarımıza, beldemize, ülkemize, alem-i İslam’a ve sonra bütün insanlığa dualar yapmalıyız.

    “Salaten Tüncina” duasında ifade edilen o büyük manaları murâd ederek Allah’a dua dua yalvarmalıyız.

    Dua yaparken duanın, kabul-e karîn olma şartlarına da riayet ederek dualarımızı yapmalıyız.

    Üç Aylar Bereket Aylarıdır

    Üç aylar geldiğinde, bereketin vesilesi olan Hz. Muhammed aleyhisselâm şöyle dua buyururlardı; “Ey Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bizler için bereketli eyle ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” (Camiü's-Sağir c: 2 shf: 90)

    Efendimiz aleyhisselâmın  bu aylarda Allah’tan istediği “bereket”tir. Çünkü bereket, “azın çoklara yetmesi” demektir. Her şeyin bir bereketi vardır. Yemeğin, ömrün, zamanın, konuşmanın, cemaatin vb.

    Peygamberler için mu’cize, velîler için kerâmet, ümmet için de bereket esastır. Bereketini kaybetmiş bir ümmet, ümmet olma vasfını da kaybetmiştir.

    Bereket Hz. Âdem ile başlamış, peygamberlerle gelişmiş, Hz. İbrahim ile en zirve noktaya ulaşmış ve Efendimiz ile de semavat ve arzın her tarafına dağılmıştır.

    Namazların sonunda, en kamil noktasında “Allahümme bârik ala Muhammedin ve alâ âli Muhammedin, kemâ barekte alâ İbrâhim ve alâ âli İbrahim. İnneke hamîdün mecîd” duasını yaparız.

    Evlenme şartlarına haiz iki insanın nikâh akdinde de, Efendimiz aleyhisselâm  bereket duası yapmıştır; “Barek Allahü leke ve bareke aleyke ve ceme’a beyneküma fi hayrin=(Allah) sana bereket versin (erkek için) sana da bereket versin (bayan için), her ikinizin arasını hayırla ve bereketle de birleştirsin.” (Ebu Davud, Nikah 36; Tirmizi, Nikah 8; İbn-i Mace, Ezan 3, Nikah 23)

    Günümüzde ne maddî ve ne de manevî bereket kalmamıştır. Herkes halinden şikayetçidir. İnşaallah bereketin feyezân ettiği bu üç aylarda, Efendimiz’in de kabul olan duaları hürmetine, bizler de maddî ve manevî bereketler bulacağız.

    Bereketin dûileri ve dâfileri

    Bu husus, 10-15 ana madde halinde uzunca her iki yönüyle de tahlil edilmelidir. Fakat bu çalışmanın ruhu buna müsaade etmediği için kısaca üç maddesine dikkat çekmek istiyorum;

1- Verilen nimete şükür, bereketin en büyük dâisidir. Şükürsüzlük veya nankörlük veya küfran-ı nimet de, bereketin en büyük dâfisidir.

ْ لَئِن شَكَرْتُمْ لأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِن كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ

“Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: "Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir!”(İbrahim:7)

2- İktisat bereketin dâisi, israf da bereketin dâfisidir. Efendimiz aleyhisselâm; “Harcama yaparken tasarruflu davranmak, geçimin yarısıdır.”(El-Beyhaki, Şüabü'l-İman c: 5 shf: 254) buyurmuşlardır.

“İktisat eden, maişetçe aile belasını çekmez.”(Ahmed İbn-i Hanbel, Müsned c: 1 shf: 447) mealindeki hadis-i şerif de, iktisat edenin geçim noktasıyla ailesinde zahmet ve meşakkat çekmeyeceğini ifade eder.

Büyüklere saygı ve hürmet, küçüklere şefkat ve merhamet, bereketin en önemli dailerindendir. Bunun zıttı da bereketin en önemli dafilerindendir. Efendimiz aleyhisselâm; “El berekatü mea ekâbireküm=Bereket, büyüklerinizle beraber olmaktadır.”(Aclûni, Keşfu'l-Hafa c: 1 shf: 336 h. no: 903) buyurmak suretiyle, bu hususa dikkatimizi çekmiştir.

Üç aylarınızı tebrik eder, hayırlı dualarınızla maddî ve manevî bereketler bulmanızı niyaz eder, dualarınızı beklerim.

                                                                                 Necdet İÇEL












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...