ESRA GECESİ Mİ YOKSA KADİR GECESİ Mİ EFDALDİR? (6)
SUAL: Esra gecesi
mi?, yoksa Kadir gecesi mi? daha efdaldir:
Şeyh Ebu
Umame b. Nakkaşın buyurduğu gibi; Esra gecesi Fahrı Âlemin(sav) şahsı hakkında
daha üstündür. Kadir gecesi de ümmeti hakkında daha üstündür. Zira Kadir
gecesi; ümmetine, sâir ümmetlerin seksen yıllık amelinden daha
hayırlıdır. (İmam-ı Kastalani, Mevahib-i Ledünniye tercümesi, C:2, Shf:11
Sadeleştiren:H.Rahmi Yananlı Divan Yayınları, 1983 İst)
Evinin tavanı yarılarak, meleğin
gelmesinin hikmeti;
“Ben
Mekke’de iken evimin tavanı yarılarak melek bana geldi.”( El-lü’lü-ü vel-Mercan c:1, sf:35, H.No:102,
Muhammed Fuad Abdülbaki, Mekteb’e-tül İslami, Mekke ) İfadesinde ise, meleğin evin
kapısından gelmeyip de, çatı yarılıp oradan gelmesini şöyle izah etmişler:
i)
Melek gökten
nasıl indiyse, asla yolundan sapmadan doğru - düz - gelmiştir. Sırat-i
müstakîmi temsil etmek, bize örnek olmak içindir. Bütün şartlar karşısında sağa
sola zikzak çizmemeyi bize anlatmak istemiştir.
ii) İşin, çok
aceleyle ve ansızın olduğuna dikkati çekmektir.
iii) Bütün bunlar
Fahr-ı Âlem (as)’ın yüceltilmesine yöneliktir.
Çatının yarılması; mübârek göğsünün
yarılmasını düzenlemek ve kendilerini daha önceden ona hazırlamak içindir.
Yani; çatı yarılıp zararı olmadan birleştiği gibi, göğsü yarıldığı zaman da
birleşeceğinden emin olsun. Korkmasın. Kalbi mutmain olsun diyedir.(İmam-ı Kastalani,
Mevahib-i Ledünniye tercümesi, C:2, Shf:18 Sadeleştiren:H.Rahmi Yananlı Divan Yayınları,
1983 İst.)
O gece göğsünün yarılması neyi anlatır?
Efendimiz (as), “ O gece göğsüm yarıldı” (El-lü’lü-ü vel-Mercan c:1,
sf:35, H.No:102, Muhammed Fuad Abdülbaki, Mekteb’e-tül İslami, Mekke) buyuruyor.
Göğsünün o gece yarılmasının hikmeti ise; uruç edeceği o mukaddes derecelere
istidât
hasıl edip, lekelerden temizlenmiş olarak gitmesiydi. Musa(as)’da bu durum vaki
olmadığı için, O’na mi’raç ve ru’yet hasıl olmadı. Halbuki Musa(as) çok arzu ediyordu.
KAÇ DEFA
GÖĞSÜ YARILMIŞTIR?
Efendimiz(as)’ın üç defa göğsü
yarılmıştır:
1)İlk defa
Benî
Saîde
kabilesinde, süt annesi Halime’nin nezdinde iken vuku buldu. İmam-ı Müslim
Sahihinde, Şeyban’ın rivayetinde: çocuklarla oynarken kendisine Cibril-i Emin
gelerek, efendimizi tutmuş, yere yatırarak karnını yarmış, kalbini çıkarmış,
O’ndan bir kan pıhtısı aldıktan sonra Resul-ü Ekrem (asm)’e: “İşte şeytanın
senden nasibi budur.” demiş, sonra kalbini altın bir tas içinde zemzem suyu ile
yıkayarak dikmiş ve yerine koymuş. Bu hadiseyi gören çocuklar telaşla süt
annesine koşarak “Muhammed öldürüldü” diye haber vermişler. Sonra onu
karşılamaya döndükleri zaman rengini uçmuş görmüşler. Ulemanın beyanına göre bu
ameliyenin hikmeti Resulullah(sav)’ı şeytandan korumaktır.
2)Resulullah(sav)’a
vahiy ilk geldiği zaman olmuştur. Bunun hikmeti O’nun kalbini kuvvetlendirmek,
vahyi telâkki etmesini sağlamak, vahyin ağırlığına tahammül gücü vermek
içindir.
3)Mi’rac’a
çıkacağı zaman kalbi yarılmıştır. Bunun hikmeti ise münâcaata
hazırlamaktır. İtminân-ı kalp olsun, tehlikelerden korkmasın.
Allah(cc)’ın inayetine ziyade yakîni olsun. Böyle olunca, adi tehlikelerden
zarar etmediğini, kendi nefsinde müşâhade etmiş olsun. Onun için Efendimiz(as),
insanların en yiğidi, en cesuru, en şecâatlisi idi. Huneyn de düşmana
saldırıyordu. Ne yapıyorsun? Kendini tehlikeye atıyorsun, diyen amcası Abbas’a;
“Ben peygamberim, bunda yalan yoktur. Ben Abdülmüttalibin torunuyum, bunda
yalan yoktur.” diyor, ve atını mahmuzlayıp, tek başına düşmana doğru hücum
ediyordu. Nitekim o gece, Cibrîl, “Ben bundan öteye gidemem.” deyince, O,
tereddütsüz, tek başına daha ileriye gidiyor, nur denizine atılıyor ve kâb-ı
kavseyn’e yükseliyordu. (Ahmet Davutoğlu , Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi C:2, Shf:624, Sönmez
Neşriyat, İst. 1978)
Şerefli kalbinin zemzem suyu ile yıkanmasının hikmeti ise;
Zemzem
suyunun kalbi takviye ve teskin edip, melekutun görülmesine kuvvet hasıl etmesi
içindir.
Şeyh-ül
İslam Belkînî;
buradan istidlâl ederek: “Zemzem suyu kevser suyundan daha üstündür. Zira;
âlemlerin hocası Efendimiz(as)’in şerefli kalbini hangisi yıkamaya daha
üstünse, layıksa onu getirmişlerdir.” (İmam-ı Kastalani, Mevahib-i Ledünniye Tercümesi C:2, Shf:21)
Şerefli kalbinin yıkanmasında altın leğen kullanılmasının hikmeti ise;
Altın leğen
kullanılması, şerefli ahkâmda haram iken, o hususa kullanılmasının
sebebi nedir? diye sorusuna karşı; Ârif b.Ebu cemre (rh):
1)Altın
kullanmak dünya yurdunda haramdır. Ama o ahiret yurdunda mü’minlere mahsustur.
Nitekim; “Altın dünyada kâfirlere, ahirette bize mahsustur.”
buyrulmuştur. O gece vâkî olan muamele ise âhirete
mahsustur.
2)Altın
leğeni kullanmak, Efendimiz (as) tarafından vâkî
olmadı. Belki melekler onu kullandı. Meleklerin ise altın leğen getirmeleri,
O’nun derecesinin yüksekliğini gösterir.
3)İbn-i
Hacer(rh) der ki; “Altın kullanmanın haram kılınması Medine devrinde vâkî
oldu.”. Halbuki mi’raç Mekke’de gerçekleşti.
Bazı
münasebetlerde vardır:
Altın
leğen cennet kaplarındandır. Ateş ve
toprak onu yiyemez, çürütemez. Aynı zamanda pas tutmaz ve cevherlerin en
ağırıdır. Muhammed(asm)’ın şerefli kalbi de cennet kaplarındandır. Şu bakımdan
ki, İlahî
sırrın mahzenidir. Ateş ve topraktan zarar görmesi ihtimali yoktur. ateş
görmemesi açıktır. Toprak çürütemeyeceğine dair de Kendilerinden şeref südur
olan; “Allah toprağa peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldı.” buyurmuş
olmasıdır. (İmam-ı
Kastalani, Mevahib-i Ledünniye Tercümesi C:2, Shf:19)
Altın leğenin hikmet ve imanla dolu
olmasına gelince;
İman ve
hikmetin leğen içine konması mecaz yoluyla bir ifadedir. Hakikatte olabilir.
Manaları cisimleştirmek caizdir. Bütün amellerin temessülü vardır. İman ve
hikmetde temessül ederek altın leğeni doldurmuş olabilir. Nitekim kıyâmet
gününde Bakara suresi, çadır şeklinde gelecektir. (İmam-ı Kastalani, Mevahib-i
Ledünniye Tercümesi ,Shf:20)
Burak’a gelince;
Efendimiz(as)’ın
Burak’a bindiği bir rivayette zikredilmiş, bir diğerinde ise zikredilmemiştir.
“Sadece Cibril elime yapıştı, Beni semaya uruç ettirdi.” buyurmuştur. Ancak,
bunda da murad, “Burak” ile uruçtur. Her ne kadar, insanın havada yürümesi,
hususiyle Burak ile yürümesi adetullah’a aykırı ise de, yerde yürüten Allah,
eksiksiz ve namütenahi kudretiyle havada da yürütür. O’nun kudreti adete bağlı
değildir. Zaten mi’raç ayeti, “Subhanellezî...” ifadesiyle
başlamıştır. Yani; Allah(cc) kulunu havada yürütememe gibi noksanlıklardan
münezzehtir.
Efendimiz(as): “Şâkiler, kıyamet
gününde yüzleri üzerinde yürüyecekler” buyurdu. Ashab-ı kiram: -Nasıl olur ya
Resulallah? diye sordular. Efendimiz(as)’da: -“Dünyada ayakları üzerinde
yürüten kim ise, kıyâmette de yüzleri üzerinde yürütmeye Kâdir’dir.”
buyurmuştur. (İmam-ı Kastalani,
Mevahib-i Ledünniye Tercümesi , Shf:21)
Burak’ın üç iştikakı var;
1-Bazıları,
“Berîk”
‘dendir ki; ışık parıltı demektir.
2-Bazıları,
“Berk” ‘dendir ki; şimşek gibi seyrinin oluşundandır.
3-Bazıları
da, “Verka” ‘dan alınmıştır, dediler. Burak’ın iki rengi vardı. Verka’ diye; ak
yünü olup, yeryer siyahları bulunan koyuna derler. Bazı rivayette ise Burak;
dağa çıktığı zaman arka ayakları uzar, aşağı inerken de ön ayakları uzardı
demişlerdir. (İmam-ı Kastalani, Mevahib-i Ledünniye Tercümesi , Shf:21)
Fahri Kainat Efendimiz (as), Mi’racı esnasında beş şeye binmiştir;
1)Mekke’den
Mescid-i Aksaya kadar Burak’a,
2)Oradan
birinci semaya kadar, Mi’raç denilen merdivene,
3)Yedinci
kat semaya kadar, meleklerin kanatlarına binerek,
4)Oradan
sıdre-i müntehaya kadar Cibril’in kanadıyla,
5)Kab-ı
kavseyne kadar ref ref’e binmiştir. (Ahmet Davutoğlu , Sahih-i Müslim Tercüme ve Şerhi C:2,
Shf:661-662, Sönmez Neşriyat, İst. 1978)
Mescid-i
Aksa’da işi bittikten sonra, iki merdiven getirdiler. Biri, gümüş; biri, altın.
“Gümüşten Cibril, altından ise Ben uruç ettim” buyurdular.(İmam-ı Kastalani, Mevahib-i
Ledünniye Tercümesi C:2, Shf:31) İmam Beyhaki’nin Ebu Said-il Hudrî’den
naklinde: “şu insan oğullarının ruhlarının eflâka çıktığı merdiveni
bana getirdiler, yaratıklar o merdivenden daha güzel bir şey asla
görmemişlerdir. İnsanın öldüğü zaman gözlerini göğe dikmesi, O merdivenin
şaşılacak güzelliklerine nazar etmesidir. O kimse, onun güzelliği karşısında
hayret ve şaşkınlıktan dona kalır.” (İmam-ı Kastalani, Mevahib-i Ledünniye
Tercümesi C:2, Shf:31) Buyurmuşlar
ӿӿӿ
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder