Ana içeriğe atla
                                          BERAAT
حم ﴿١﴾
وَالْكِتَابِ الْمُبِينِ ﴿٢﴾
إِنَّا أَنزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ إِنَّا كُنَّا مُنذِرِينَ ﴿٣﴾
فِيهَا يُفْرَقُ كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ ﴿٤﴾
أَمْرًا مِّنْ عِندِنَا إِنَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ ﴿٥﴾
                                                                                                     
 “Hâ mîm! Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim ki; Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız.
O, öyle bir gecedir ki her hikmetli iş, tarafımızdan bir emir ile o zaman yazılıp belirlenir. Rabbinden bir rahmet olarak hep resuller göndermekteyiz. Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir.(Duhan:1-6)
Bizler birer yolcuyuz. Ruhlar aleminden başlayan yolculuğumuz, baba sulbünden anne karnına, oradan dünyaya çocuk olarak geldik. Çocukluğumuzdan gençliğe, sonra ihtiyarlığa ve kabre, haşre, sırata ve oradan da ebedi saadet yurdu olan cennet veya ebedi şekavet alemi olan cehenneme kadar yolculuğumuz devam edip gidecektir.
Bizler Allah’tan geldik ve yine Allah’a döneceğiz. Önemli olan Allah’a dönmek değildir. Zira bütün mahlukat da neticede Allah’a dönecektir. Bizler için önemli olan, Allah’a dönerken alnımız ak, yüzümüz beyaz olarak dönebilmektir.
İnsanlar farklı simalarla Allah’a döneceklerdir;
يَوْمَ تَبْيَضُّ وُجُوهٌ وَتَسْوَدُّ وُجُوهٌ فَأَمَّا الَّذِينَ اسْوَدَّتْ وُجُوهُهُمْ أَكْفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْ فَذُوقُواْ الْعَذَابَ بِمَا كُنْتُمْ تَكْفُرُونَ﴿١٠٦﴾ 
وَأَمَّا الَّذِينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَفِي رَحْمَةِ اللّهِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ﴿١٠٧﴾ َ
      1-“Gün gelecek, birtakım yüzler ağaracak, birtakım yüzler ise kararacak. Yüzleri kararanlara: "Siz misiniz denecek, imanınızdan sonra inkâra sapanlar? Tadın bakalım inkârınız sebebiyle bu acı azabı! Yüzü ak olanlar ise Allah’ın rahmetindedirler. Hem de orada ebedî kalacaklardır.(Al-i İmran:106-107)
Allah’ın bize lütfettiği hayat içinde hayat olarak, mübarek ayları, haftaları, mübarek geceleri, günleri, saatleri vardır. Bunlar Cenab-ı Hakk’ın azametine uygun, rahmetine muvafık iltifat ettiği zamanlar, müminlerin değerlendirmeye teşvik edildiği anlardır.
Niçin günde beş vakit namaz vardır? Haftada bir Cuma? Senede bir ay Ramazan? Ömürde bir hacc?
Günde beş vakit namaz, günü nurlandırır. Cuma haftayı, üç aylar üç ayı, Ramazan bir seneyi ve belki bir ömrü nurlandırır.
      2-“Büyük günahlardan kaçınıldığı müddetçe, beş vakit namaz ile iki cuma, aralarında işlenen küçük günahlara keffârettir.” (Müslim, Tahâret 14; Tirmizî, Mevâkît 46; İbni Mâce, İkâmet 79)
Acaba neden bir Mevlid kandili, Regaib gecesi, Mi’rac gecesi, Beraat gecesi ve Kadir gecesi vardır? Bunları düşünmek ve iyi değerlendirmek icap eder.
Eslaf böyle geceleri araştırırdı. Böyle geceler gelsin, rahmet-i Rahman’a, gufrana kavuşsunlar diye can atarlardı.
Siz idamlık olsanız veya müebbed hapse mahkum olsanız fakat bir ihtimal beraatiniz muhtemel olsa, nasıl o beraat kararını intizar edersiniz. Hele bir de beraat etseniz nasıl kendinizden geçer sebebiyet verene milyon teşekkür edersiniz. Onun kulu kölesi olursunuz.
Hz. Aişe (r. anha) anlatıyor: “Resulullah (s.a.s) buyurdular ki:
          3-“Allah, Nısf-u Şa'ban gecesinde dünya semasına iner ve Kelb Kabilesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda günahı affeder.(Tirmizi, Savm 39)
                                                                                                         ●
BERAAT GECESİ AF GECESİDİR
Hz. Aişe (r. anha) anlatıyor: “Ey Allah'ın Resulü, şayet Beraat gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?” Şu duayı okumamı söyledi:

اللَّهُمَّ إنَّكَ عَفُوٌّ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنِّى
          1-“Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.(Tirmizi, Da'avat 89)
Evet idamdan kurtarana teşekkür edersiniz. Halbuki o Rahmanürrahim olan Allah sizi idam etmeyecektir.
O Allah ki, o Rahmanürrahim ki sizi hiç yoktan var etti... Nebat, cemat veya hayvan olarak yaratmadı. İnsan, müslüman ve Efendiler Efendisi’ne ümmet olarak yarattı ve beraat gecesini verdi.
Bununla beraber hala gaflette olup, bir “ah” çeker huzura giremeyenlere beraat gecesini bahşetti. Allah, bu gecede dergahına teveccüh edene, dünyevî-uhrevî kurtuluşu için beraat olarak vaat etti.
Şefkat-i İlâhînin sonsuzluğuna bakın ki;
Hz. Ömer (r. a) anlatıyor: “Resulullah’a (s.a.s) bir grup esir getirilmişti. İçlerinde bir kadın vardı, göğüsleri sütle dolu idi. Bu kadın (sağa sola) koşuyor, esirler arasında bir çocuk bulduğu zaman onu yakalayıp kucaklıyor, göğsüne bastırıyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karşısında) Efendimiz; “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına kanaatiniz olur mu? diye sordu. Bizler “Hayır!" diye cevap verince, “(Bilin ki), Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkatinden fazladır” buyurdu.” (Buhari, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22)
Allah bize beraat vermez mi zannedersiniz? Elverir ki biz liyakat kesbedelim. İşte o zaman, Allah bizi kavurucu ateşin azabından koruyacaktır.
           Muhammed b. Kasım anlatıyor; Yine bir gün sabah namazından sonra Hz. Aişe’yi (r. anha) ziyarete gittim, kuşluk namazı kılıyor ve namazın içerisinde dili bir ayete takılmış ve o ayeti okuyor, ağlıyor, okuyor, ağlıyordu. Okuduğu ayet;                                                                                                                                                             اللَّهُ عَلَيْنَا وَوَقَانَا عَذَابَ السَّمُومِ          فَمَنَّ                             “Allah da bize lütfetti ve bizi iliklere işleyen cehennem azabından korudu.(Tûr: 27)

         Çarşıya gittim, gezdim, geldim, aynı ayeti okuyup ağlıyordu. Ve en nihayet selam verdi, namazdan ayrıldı. Ben bu ayeti neden okuduğunu sordum. Hz. Aişe “Ey Allahım! Bize ihsanda bulun ve bizi derideki gözeneklere işleyen semum azabından koru! Şüphesiz sen lüftu bol, merhameti bol olanın kendisisin!” Muhammed b. Kasım’a soruldu; “Hz. Aişe bunu namazda mı okudu?” O da “evet” diye cevapladı.”(Muhammed İbn-i Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm tefsiri, c: 13, shf: 7515)
Cenab-ı Hakk’ın bizlere en büyük lütfu ve ihsanı olarak bu beraat gecesinde bizleri meccani olarak affetmesidir. Diğer lütuflarıyla beraber bu lütfu da bizlere bahşeden Allah’a binlerce kere hamd ve sena olsun.
Bu gecede Cenab-ı Hakk bir “âh” çekip huzura girenleri affedecektir. Bir “âh” bazen bir kavmin günahlarının affına vesile olur.
Sabah cemaate yetişemeyen sahabe “âh” çekti ve bir kavmin affına sebebiyet verdi.
      Rivayete göre bedevinin biri Efendimiz’e (s.a.s) “Ben birçok kötülükler işledim. Tevbe edersem kabul olur mu?” diye sordu. Efendimiz (s.a.s) “Evet kabüldür!” buyurdu. Adam gitti, bir müddet sonra yine geldi ve “Bunları yaparken Allah beni görüyor muydu?” diye sordu. Efendimiz (s.a.s) “Evet görüyordu!” buyurunca adam “Eyvah!” diye haykırarak yıkıldı ve öldü. (İmam-ı Gazzali, İhya, c: 4, shf: 29)
Şu mübarek aylar hürmetine Allah’a yalvaralım ki Allah bizi kafir sultasından, dünyevi-uhrevi azaptan beraat ihsan eylesin. Böylece gecemiz beraat olsun.
Beraat gecesi rahmetin, rahmet ayının kendisini hissettirdiği bir aydır. Beraat gecesi yakında rahmetiyle bizleri çepeçevre çevreleyecek Ramazan ayının müjdecisidir. Zira rahmet gelmeden önce esintileriyle ve rüzgarlarıyla kendini bize hissettirir.
وَأَرْسَلْنَا                                                                                                      الرِّيَاحَ لَوَاقِحَ فَأَنزَلْنَا مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَسْقَيْنَاكُمُوهُ وَمَا أَنتُمْ لَهُ بِخَازِنِينَ
       1-“Aşılayıcı Rüzgârlar gönderdik. Derken gökten yağmur indirip onunla sizi suladık. Halbuki o suyu hazinelerde depolayan da sizler değilsiniz.(Hicr:22)ayetinde olduğu gibi rüzgarlar da yağmurların müjdecisidir.

             2-Efendimiz de (s.a.s) alemlere rahmet olarak gönderilmeden önce, o rahmeti müjdeleyenler de vardı. Kuss bin Saide bunlardan bir tanesiydi. O da rahmetin geleceğini “geliyor, geliyor geliyor…” diye müjdeliyordu. (Beyhaki, Delailün-Nübüvve, c: 2, shf: 111)
Beraat gecesi, beraat müjdesinin geldiği bir gecedir. İnşaallah bu gece hürmetine maddi ve manevi beraatımızı alıp, maddeten de manen de kurtulanlardan oluruz.
Ne var ki bu geceyi gerçek manasıyla, hikmetiyle ve azametine uygun bir şekilde değerlendirelim. Eğer değerlendiremezsek 300 seneden beri binlerce kandil gecesi geçmesine rağmen değerlendiremeyip, beraatımızı alamayıp, mahkum olanlardan olabiliriz.
Bu gece işlerin takdir edilip kayda geçileceği bir gecedir. Bir yıllık bütün amellerimizin kaderî olarak yazılacağı bir gecedir. Bu gecede Allah’a karşı iyi bir liyakat gösterisi izhar edebilirsek, gelecek günler bizler için aydınlık günler olacaktır.
Asırlardır beraatımızı bekledik fakat ağızlar kilitli, kapılar sürmeli, ayaklar prangalı, hep idam sehpalarında bekledik. Bu gece hürmetine gerçek beraatımızı bekliyoruz.
Günahlarımızın bizleri azaba doğru götürdüğü muhakkaktır. Fakat bu gece hürmetine ateşten beraatımızı bekliyoruz.
حم : Rahman’ın Muhammed’in ruhunda tecelli eden ledünni, ilahi rahmetinin icmali bir remzidir.
  الْمُبِينِ          وَالْكِتَابِ (Açık olan ve gerçeği açıklayan bu kitaba yemin ederim ki): Sizce de malum olan apaçık bir kitap, Allah kelamı olduğu belli olan bir kitap… Kur’ân-ı Kerîm’in Allah kelamı olduğunda şüphe yoktur. ذَلِكَ الْكِتَابُ لاَ رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِّلْمُتَّقِينَ “İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir müttakîlere!” (Bakara: 2)
1-            إِنَّا  (Muhakkak ki biz): Allah’ın azametine izafedir. Bu ifade, bu mübarek gecenin, Allah’ın hususi bir icraatı olmayıp azametiyle ve kainat çapındaki küllî tasarrufuyla tecelli ettiği bir gecedir.
مُّبَارَكَةٍ     لَيْلَةٍ  فِي أَنزَلْنَاهُ (Biz onu kutlu bir gecede indirdik. Çünkü Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız.): Bu mübarek gece hakkında Kadir gecesi diyenler varsa da İkrime’ye göre Şaban’ın yarı gecesidir.
Bu gecenin dört adı vardır; mübarek gece, berae gecesi, sakk (senet) gecesi, rahmet gecesi…
لَيْلَةٍ (Gecelerin): Ayet-i kerimede geçen bu tabir gecelerin sırrına ve bereketine tasrihtir. Mi’racın gece olması; Kur’ân’ın inzali gece, gece namazı, inzar gece, istiğfar gece, emr-i hakîm gecedir. Ve gecelerin faziletiyle alakalı Kur’ân-ı Kerîm’de çok ifade vardır. Bu gecede Kur’ân ile ve Kur’ân’ı gönderen Hz. Allah ile buluşmak için, uyanık olmak gerekmektedir. Allah’ın bütün rahmet esintileri daha çok gecelerde eser. Nüzul hadisinde de anlatıldığı gibi Allah seher vakitlerinde rahmet ve affıyla dünya semasına iner ve isteyenlere merhamet eder ve bağışlar. (Buhari, Sahih, Teheccüd, 14; Deavat, 13, Tevhid, 35; Müslim, Sahih, Müsafirin, 168-170)
 Bu gecede beş özellik vardır;
       1- Tefrik-i külli emr-in hakîmdir ki; her iş ve Cenab-ı Hakk’ın her icraatı hikmetli bir şekilde tefrik ve temyiz edilir.

2-Bu gecede ibadetin fazileti; Efendimiz (s.a.s) “Kim bu gece 100 rekat namaz kılarsa, Allah ona yüz melek gönderir. Otuzu cenneti müjdeler, otuzu cehennem azabından teminat verir, otuzu dünya afetlerini, on tanesi de şeytanın tuzaklarını savar.” (Elmalılı, Tefsir, c: 7, shf: 68)
3-Rahmet iner; Öyle rahmet iner ki; Kelb Kabilesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda günah affedilir. (Tirmizi, Savm 39)

 4-Mağfiret meydana gelir; “Allah bu gece bütün müslümanlara mağfiret buyurur. Ancak kâhin, sihirbaz, müşahin (çok kindar), içkiye düşkün olan, ana-babasını inciten, zinada ısrarlı olan hariç…” (Kütüb-ü Sitte, c: 17, shf: 85, h. no: 414)

5-Bu gece Resulullah’a şefaatin tamamı verilmiştir; Çünkü “Efendimiz (s.a.s) Şaban’ın on üçüncü gecesi ümmet hakkında şefaat niyaz etti, üçte biri verildi. On dördüncü gecesi niyaz etti, üçte ikisi verildi. On beşinci gecesi niyaz etti, hepsi verildi. Ancak Allah’tan devenin kaçması gibi kaçanlar hariç…” (Alusi, Ruhul Meani, c: 13, shf: 112)

6-Bir de bu gece zemzem suyunun açık bir şekilde akması ilahi adetlerdendir.

7-Bu gece Kur’ân toptan dünya semasına indi; Kadir gecesinde ise ilk ayetleri Efendimiz’in (s.a.s) kalbine nüzul etti. Kur’ân-ı Kerîm mübarek gece olan Beraat gecesinde Allah katından toptan dünya semasına inmiştir. Duhan suresinin başındaki ifade bu fasla dikkat çekmektedir. Kadir suresinde geçen Kur’ân’ın inişi meselesi ise; Efendimiz’in (s.a.s) kalbine ilk ayetlerin Kadir gecesinde inmeye başladığının anlatılmasıdır. (Ebu Suud, İrşadü’l-Aklu’s-Selim, c: 8, shf: 58)
مُّبَارَكَةٍ (Hayrı çok): Hayrı bol olan gecedir. Çünkü Hz. Allah bu gecede kullarının menfaatlerine ait işler hazırlar ki, Kur’ân’ın inzali olsa yine yeterdi.
Bereket tabiri Kur’ân-ı Kerîm’de çok geçer. Bereket; azın çoklara yetmesidir. Bu gece öyle bereketli bir gecedir ki bu gecede;
       1-Efendimiz (s.a.s) rahme bu gece düşmüştür. Bu ayrı bir berekettir.
       2-Kur’ân bu gece dünya semasına indi. Bu da berekettir.
      3-İlk defa Nur-u Muhammed (s.a.s) bu gecede yaratıldı. Bu da ayrı bir berekettir.

      Bir yıllık işler bu gece yazılır ki, bu da senemize bereket katan önemli bir husustur. (Ebu Suud, İrşadü’l-Aklu’s-Selim, c: 8, shf: 58)
 (Biz haktan yüz çevirenleri uyarırız.): Çünkü biz münzir idik, yani inzar yapıyorduk. İnzar edecek uyarıcı peygamber bir gönderiyorduk. Demek ki peygamberin inzarı sıdk ile yapılması için ilk önce onu kendi nefsinde duyması, hikmetin gereğidir. Ve buna da en yaraşan gece beraat ve mübarek gece olan bu gecedir.
Bu gece korku ve ümit dengesi kurulabilecek bir gecedir. Zira korkutarak anlatmaya inzar denir. Fakat günahların bağışlanması ise bizler için bir beşarettir. 
Öyleyse bu gecede Allah’tan hem çok korkmalıyız, hem de rahmetine öyle bel bağlamalıyız ki, bu geceyi değerlendirmiş olalım. Bu hususu anlatan;
         “Teheccüd namazı kılmak için yataklarından kalkar, cezalandırmasından endişe içinde, rahmetinden de ümitli olarak Rab’lerine dua edip yalvarırlar ve kendilerine nasib ettiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.(Secde:16)
Bu ayet-i kerime özellikle bu gece kılınacak teheccüd namazına ve namazlara dikkatimizi çekmektedir.
        Muaz ibn-i Cebel’den sahih olarak rivayet edilmiştir ki; bir seferinde Efendimiz (s.a.s) ile beraberdim. Bir gün yanında sabahlamıştım, yürüyorduk. “Ey Allah’ın peygamberi bana bir amelden haber ver ki; beni cennete koysun, cehennemden uzaklaştırsın!” dedim. Buyurdular ki; “Bana büyük bir şey sordun. Bununla beraber o Allah’ın nasip ettiği kimseye kolaydır. Allah’a ibadet edersin, O’na hiç ortak koşmazsın, namazı kılarsın, zekatı verirsin, orucu tutarsın, Kâbe’yi hacc edersin.” Sonra buyurdu ki; “Sana gecenin göbeğinde adamın namazı gerekir!” dedi ve sonra yukarıdaki ayeti okudu.” (Hakim, El-Müstedrek, c: 2, shf: 413)
   كُلُّ أَمْرٍ حَكِيمٍ     يُفْرَقُ فِيهَا (Her hikmetli iş o gecede ayırt edilir.): Her hikmetli iş, her hikmetli, önemli iş veya her muhkem, sağlam olması gereken işler, o gecede ayrılıp tedbiri ve dağıtımı yapılır. İcra edilmek üzere özel olarak ayrılır, yazılır.
Ayet-i kerimede geçen يُفْرَقُ ifadesinin bizlere anlattığı manalar vardır;
Gelecek seneye kadar kulların rızıkları, ecelleri ve diğer durumları yazılır, ayrıntılı bir şekilde belirlenir.
Bunun levh’den yazılmasına beraat gecesi başlanır, Kadir gecesi bitirilir. Rızıklar nüshası Mikail’e; savaşlar, zelzeleler, yer çökmeleri, yıldırımlar nüshası Cebrail’e; ameller nüshası dünya semasının sahibi büyük melek İsmail’e; musibetler ve ölümler nüshası da Azrail’e verilir. (Ebu Suud, İrşadü’l-Aklu’s-Selim, c: 8, shf: 58)
عِندِنَا            مِّنْ   ݴݥݛ۱(Tarafımızdan bir emir olarak…): “Hakîm emir”den maksat; doğrudan doğruya Allah’tan olan şeylerdir. Bundan çıkan mana ise; doğrudan doğruya Allah’tan gelen şeylerdir. “Yani Kur’ân tarafımızdan bir emir, bir ferman olarak indirdik.”
      نَّا كُنَّا مُرْسِلِينَ  إِ (Çünkü biz peygamberlik veriyorduk): ki Resul’ün elinde alamet olmak üzere bir emirname, bir ferman olmak üzere Kur’ân’ı verdik. Çünkü elçinin elinde alamet olmak üzere bir emirname bulunması gerekiyordu. Neden bu emirname olan Kur’ân’ı verdik?
          (Rabbinden bir rahmet olmak üzere): ki Efendimiz’in (s.a.s) peygamberliği âlemlere rahmettir. Çünkü         أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ    مَا وَ  “Biz seni âlemler için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik!(Enbiya:107)
 ayetiyle serfirazdır. O’nun âlemlere rahmet olarak gönderilmesi bu gecede başlamıştır. Mü’minlere rahmet ve şifa olan gönderilen                                                                                                        ُ مِنَ الْقُرْآنِ هُوَ شِفَاء وَرَحْمَةٌ لِّلْمُؤْمِنِينَ وَلاَ يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إَلاَّ خَسَارًا            وَنُنَزِّل Biz Kur’ân’ı müminlere şifa ve rahmet olarak indiririz. Ama o, zalimlerin ise sadece ziyanını artırır.(İsra:82)
     هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ إِنَّهُ  (Muhakkak ki O, her şeyi hakkıyla işitir ve bilir): Allah’ın işitmesi ve bilmesi haricinde hiçbir şey kalmaz.
Bu mübarek geceyle alakalı ayetlerin sonunda Cenab-ı Hakk’ın işiten ve bilen ismiyle bitmesi de oldukça manidardır. Bütün kainatı bilen ve onların seslerini işiten Allah’tır. Varlıkların sultanı olan yaratılan biz insanların maddi ve manevi ihtiyaçlarını bilen ve fıtri ihtiyaçlarımızı işiten Allah’tır. İşte bu gecede bizlerin ihtiyaçlarını bilmiş, tazarru’ ve niyazlarımızı işiterek sesimize ve isteklerimize cevab-ı sevap vermiştir.
Bu gece bu ayetlerin de tasrihiyle anladığımız husus; Kur’ân-ı Kerîm’in bizlere rahmet olarak gelmesi ve mürselinden olan Efendimiz’in (s.a.s) rahmet Nebîsi olarak bizlere gönderilmesidir.
Eğitim sisteminin tembel talebeyi zorla sınıf geçirmesi gibi, Allah da tembel olan biz kullarına beraat gecesinde rahmetiyle merhamet edip affetmek istiyor. Cenab-ı Hakk’ın bu geceyi iyi değerlendirme şuur ve liyakatını bizlere bahşederek, beraatını alan bahtiyar kulları zümresine bizleri ilhak eylemesini dileriz.
Cenab-ı Hakk’ın bu gecede bizleri Kur’ân deryasına dalarak ve rahmet nevisine tutunarak, beraatını eline alanlardan eylemesini dileriz.
Necdet İçel



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...