İSRA-MİRAC, MESCİD-İ AKSA VE SELAHADDİN EYYUBÎ (3)
Hz.Muhammed aleyhisselâmın, eşi-benzeri
olmayan ve hiçbir Peygambere nasib olmamış Mi’rac mucizesi anlatılırken,
Mescid-i Aksa da başta İbrahim, Musa ve İsa aleyhümüsselamlar olmak üzere bütün
Peygamberlere imam olduğu, iki rekat namaz kıldırdığı anlatılır.
Bütün büyüklerimiz,düşünürler, yazarlar,
bu hadiseden Ümmet-i Muhammed aleyhisselamın Mescid-i Aksa’ya hakim olması manasını anlarlar. Bu
hususta değişik fikirlerle destanlar keserler.
Mescid-i Aksa’nın İslam Ümmet’i tarafından
feth edilebilmesi iddialarla olabilecek bir husus değildir. Orayı Hz.Ömer feth
etmiştir ve bundan sonra da Hz.Ömer gibi yaşantıya, evsafa sahib olanlar feth edebileceklerdir.
Hz.Ömer gibi idarecilerimiz var mıdır?
Hz.Ömer’in fethinden itibaren 461 sene
altın devrini yaşayan Mescid-i Aksa, haçlıların istila ve işgali ile 88 sene
bir zulüm devrine maruz kalmıştır.
1187 tarihinde yeniden bir altın devrini
yakalayan Mescid-i Aksa, Selahaddin
Eyyubî ile 730 sene devam edecek şanlı
bir devrini daha idrak etmiştir.
Mescid-i Aksa’nın yeniden bir altın
devrini yakalayabilmesi Hz.Ömer veya Selahaddin Eyyubî gibi rüştünü ispat etmiş
sultanlarla, lokomotif idarecilerle mümkündür.
Bu fetihler liyakatsız, emanetsiz, güven
duyulmayan kimselerin iddiaları ile asla gerçekleşemez.
Hz.Ömer gibi olabilmemiz mümkün olmadığına
göre, acaba Selahaddin Eyyubî gibi bir lider yakalayabilir miyiz ki, Mescid-i
Aksa için üçüncü bir altın devir meydana gelebilsin.
Bize Selahaddin Eyyubî’nin vasfı ve
amelleri gereklidir.
Selahaddin, övülen hasletler, üstün
kabiliyetler için örnek bir insandı. Nitekim İbn-i Hallikan, kendisini şöyle
tanıtmıştır:
“Son derece mütevazı ve lütufkârdı,
halkına çok yakındı. Son derece tahammüllü ve merhametliydi. Âlimler ve hayır
sahiplerini çok sever ve onlara iyi davranarak yakınları arasına alırdı. Güzel
şiir söyler, meclislerinde bildiği şiirleri tekrar ederdi.
Kudüs’ü fethettiği sırada, çok sayıda esir
alınmıştı. Kadınlardan oluşan bir grup, Selahaddin’e gelerek ondan esir düşen
kocalarını ve oğullarını serbest bırakmasını istediler. Kocaları olmaksızın bu
ülkeden ayrıldıkları takdirde çok sıkıntı çekeceklerini, kocalarını geri
verirse onun merhameti ve keremi sayesinde üzüntülerden kurtulup mutlu bir
hayat süreceklerini söylediler. Selahaddin, onların söylediklerinden etkilendi
ve esirlerin yakınlarına teslim edilmesini emretti. Üstelik, yetim ve dullara
sadakalar dağıttı, yaralıların ve hastaların tedavisi için gayret gösterdi.
Selahaddin’in fethettiği şehirlerin
halkına karşı takip ettiği siyasetin iyiliğini gösteren çok sayıda hatırası
vardır. Ki, O’nun bu siyaseti, son derece şefkat, merhamet, iyi muamele, halkın
arzularını yerine getirmek ve onlara bol yardımlarda bulunmak temellerine
oturur. Selahaddin’in görkemli hayatını yazmakla meşgul olan yazarlar, onun
cesaret ve kahramanlığını dile getiren hikâyelerini anlatmakla bitirememişler,
bu yüzden kitaplar büyük hacimli olmuştur.
İlim meclislerini çok seven Selahaddin,
fıkıh ve kelâm âlimleriyle ilmi münakaşalarda bulunmaya çok düşkündü. Bağdat
tabibi Abdüllatif Bağdâdî, onun hakkında şunları söylemiştir: ”Onu, heybetli, ihtiram ve saygıya layık
üstün şahsiyetli bir hükümdar olarak buldum. Zeki, mütevazı, derin anlayışlı ve
çok cömertti. Onu, âlimlerle birlikte ilmi müzakereler yaparken görmüştüm. Bu
sırada son derece iyi bir dinleyici olduğunu ve yeri gelince müzakereye
katıldığını müşahede ettim.”
Selahaddin –saltanatının azametine ve
ülkesinin genişliğine rağmen- son derece mütevazı, lütufkâr ve halkına yakındı.
Çok merhametliydi, sabırlı ve hoş davranışlıydı. Âlimleri ve hayır sahiplerini
sever ve onlara iyi davranır, yakınları arasına alırdı.
Lane-Poole ise, onun için şöyle der:
”Kahire’de “cami-medrese” sistemini başlatmış olması bile, Selahaddin’e övünç
olarak yeter…Bu sistemin uygulanması, Kahire’yi en meşhur İslam kültür
merkezleri arasına sokmuştur.
Salahaddinî Eyyubî, ilme, ilim adamına ve
ilim adamı yetiştirmeye çok önem vermiştir. Gerçek şudur ki, hangi idareci
kendi döneminde ilme, âlime ve ilim adamı yetiştirmeye değer verdi ise, o
idareci o nisbette başarılı olmuştur.
Selahaddinî Eyyubî, büyük âlimlerin
yetişmesine zemin hazırlamıştır.
Efendimiz’in (s.a.v.) 12 yaşında iken
amcası Ebu Talip’le Şam’a giderken uğradıkları Busra’da, Efendimiz’in (s.a.v.)
devesinin çöktüğü yerde, yıkılan surların taşlarından bir medrese inşa
ettirmiştir. O medresede yüzlerce büyük âlim yetişmiştir. Büyük hadis âlimi
İmam-ı Nevevî, büyük tefsirci Muhammed ibn-i Kesîr, 80 ciltlik, ”Tarih-u
Dımaşk-ıl Kebir”i ile ünlü büyük tarihçi İbn-i Asâkir bunlardan bazılarıdır.
Salahaddin Eyyubî, 56 yıllık kısa ömründe
çok işler ve büyük icraatlar yapmış büyük bir şahsiyettir. Gerçekten bereketli
bir ömür yaşamıştır. Ruhu şâd, makamı ve mekanı Cennet-ül Firdevs olsun.
Bizler ve bütün büyük dava adamları için
gerçek bir rehberdir.
Davası için yaşamış, davasının sancısını
çekerek, en nihayet Kudüs’ün fethini meydana getirmiş, Haçlıların ölümüne ve
ademine mahkum etmiştir.
Şu anda, Yahudi, Siyonist ve Emperyalist
güçler tarafından zulüm ve işkence altında inleyen Mescid-i Aksa ve Kudüs,
kurtarıcı Salahaddinlerini bekliyor.
Evet, ”Selahaddin’ini bekleyen ülke,
FİLİSTİN”
Beklediğimiz Selahaddinler elbet bir gün
gelecek. Gelecekteki Selahaddinlere binlerce selamlar…
Yorumlar
Yorum Gönder