Ana içeriğe atla
Mİ’RAÇ MUCİZESİ RUH VE CESETLEDİR (2)
        Efendimiz aleyhisselâm’ın en büyük mucizesi olan İsrâ ve Mi’racı her ne kadar müsteşrik anlayışında bulunanlar tarafından ruhen vuku bulduğu söylense de; eski ve yeni bütün hadis ve kelam alimleri topluluğunun görüşlerine göre ruh maal cesetle gerçekleşmiştir.
        Peygamberimiz aleyhisselâm geceleyin mescid-i haramdan mescidi aksaya uyanık iken, bedeni ve ruhu ile birlikte, Burak üzerinde isrâ buyurmuş, gece yolculuğu ettirilmiş; Mi’raç ile de, oradan yine bedeni ve ruhu ile birlikte uyanık iken, göklere uruc ettirilmiş, çıkartılmıştır. (İbn Kesîr, el-Bidâye: 3/114).
        Efendimiz aleyhisselamın İsrâ ve Mi’racı rüyası ile ve ruhanidir diyenler “…ve sana göstermiş olduğumuz rüyayı, sırf insanları deneme vesilesi kıldık…” (İsrâ, 60) ayeti kerimesini delil olarak getirmişlerdir. Halbuki bu görmüş olduğu rüya Mi’raca yükselmezden çok önceleri O’na gösterilmiş bir salih rüyadır. Daha sonra kendisine ruh maal cesed nasip olacak gerçek olan Mi’racına bir alıştırma ve kolaylaştırma rüyasıdır. Bu ayet o gerçek Mi’racı anlatan ayet değildir.(Suyutî, el-Hasaisü’l-Kübra: 1/447,448)
        Ayetlerle sabit olan Mi’racın, ruh maal cesed olduğuna dair pek çok hadis rivayetleri vardır. Hz. Aişe’ye isnad edilen hadis rivayetini istisna kabul edersek sahabe-i kiramın büyüklerinden otuz iki zattan ittifakla bize nakledilen sahih rivayetler vardır.
        İçlerinde, Enes b. Malik, Ebu Hureyre, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Mesud, Ebu el –Hudrî, Malik b. Sa’sa, Ebu Zer, Übey ibn Kaab, Cabir b. Abdullah, Abdullah b. Ömer, Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Amr gibi sahabeyi kiramın ilimde en mümtaz olanları ittifakla Mi’racın ruh maal cesed olarak gerçekleştiğini bize aktarmışlardır. (Kastalani, Mevahibü-Ledünniye: 2/7; Suyutî, el-Hasaisü’l-Kübra: 1/378).
        Tabiinin büyük imamlarından olan Dahhâk, Katade, Said ibn Müseyyeb, Said ibn Cübeyr, Zührî, Mücahid, Mesruk, İkrime ve İbn Cüreyc gibi çok nadide imamlar İsrâ ve Mi’racın Efendimizin ruhu ve cesedi ile beraber olduğunda ittifak etmişlerdir. (Kâdî Îyaz, es-Şifâ: 1/146)
        Ahmed b. Hanbel, Taberî ve Müslümanlardan büyük bir cemaat; hatta, sonraki fakihlerden, muhaddislerden, kelamcılardan ve müfessirlerden pek çoğu da bu görüştedirler. (Kâdî Îyaz, es-Şifâ: 1/146)
        Mi’raç mu’cize olduğuna göre, Allah’ın güç ve kuvvetine dayanarak bu mucizenin cesedi ve ruhu ile beraber olduğuna inanmakta zorlanmayız. Zira Allah’ın gücü bunu yaratmaya yeterlidir.
        Ayrıca şu hususa da dikkat çekebiliriz ki, bir gece içinde, yatsı namazı ile sabah namazı arasında vuku bulan (İbn Kesîr, el-Bidaye: 3/110) Efendimizin Mi’racı esnasında Mekke’de ve kaldığı yerlerde bulunamamış ve onu aramaya çıkmışlardır. Hz. Abbas, Zîtuvâ’ya kadar gidip, seslenerek O’nu aradığını söylemiştir. Ennihayet sabah O’nu bulduğunda; “Sen kavmini geceden beri zahmet ve meşakkate soktun! Nerede idin?” diye sorguda bulunmuştur. Bu da Efendimizin Mi’racının ruh maal cesed olduğunun en önemli göstergelerinden bir tanesidir.
        Şu hususa da dikkat çekmek gerekir ki, Efendimiz Mi’raçtan döndükten sonra O’nu Kureyş’e nakletmek istedi. Ebu Talibin kızı Ümmü Hani engellemek istese bile, Mi’raca başladığı Hatîm’de ayağa kalkarak Kureyş’e İsr’â hadisesini haber verdi, onlar da bu haberi duyunca şaştılar.(İbn Hişam, İbn İshak, es-Sîyre: 2/43)
        Eğer Efendimiz Mi’raca rüyasında veya ruhuyla gitseydi onlar buna şaşırmazlardı. Çünkü herkes rüyasında böyle bir seyahata mazhar olabilir.
        “Madem ki beyti makdîse gittin, orasını bize bir anlatıver” dediler. Efendimiz aleyhisselamın önünde beyti makdîs tecelli etti ve Efendimiz aleyhisselam da onun bütün vasıflarını Mekkelilere tarif etti. Onlar da bu tarif ve tavsifte isabet ettin dediler. (Ahmed ibn Hanbel, el-Müsned: 1/309)
        Kendisi bunu anlatırken; “O kadar sıkılmıştım ve sıkışmıştım ki.. aslında ben o gece oraya gittim(mescidi aksaya) fakat benim nazarım Allah’a olduğu için (İsra: 17) beyti makdisi görmek mümkün olamadı. Sonra Allah’n tecelli ettirmesiyle kaç kapısı kaç penceresi var bütün bunları müşriklere anlattım”.(İbn Sa’d, et-Tabakat: 1/215) ve onlar da diyecek bir şey bulamadılar ve dağıldılar.
        Mi’racın ruh maal cesed olmasıyla alakalı şu hususu da ilave edebiliriz ki, Efendimiz aleyhisselam mescidi aksadan mescidi harama doğru dönerken şamdan gelen ticaret kervanıyla alakalı müşriklere anlattıkları hususlarda önemlidir. (dönerken, “filan oğullarına rasladığını, onlar bir develerini kaybettiklerini aramaya gittiklerini, konak yerlerinde onlardan hiç kimse olmadığını ve çok susadığı için onların üzerinde örtü bulunan su kabından sularını içtiğini ve yine o örtü ile örttüğünü, kafilenin Beyzâ’dan Ten’im yokuşundan iniyor olduğunu, kafilenin önünde siyah renkli bir deve, devenin üzerinde de biri siyah biri alaca iki çuval bulunduğunu…”(İbn Hişam, İbn İshak, es-Sîyre: 2/44) bütün bunları Efendimiz müşriklere haber verdi ve haber verdiği gibi aynen zuhur etti.
        Bütün bu vak’a da gösteriyor ki Mi’racı ruh maal cesed olmuştur.
        Selefi salihinin ana caddesinden giderek İsrâ ve Mi’racı ruh maal cesed olarak inanarak feyizyâb olmanızı Feyyâz-ı Mutlak olan Allah’tan niyaz ederim
                                                                            Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...