RÂMÛZÜ’l-EHÂDÎS
Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin (ö. 1893) derlediği hadisleri ihtiva eden eseridir.
Hadisi bir eğitim aracı olarak esas alan Gümüşhânevî, tasavvufun toplum üzerindeki gücünü kullanıp son dönemin en çok okunan hadis kitaplarından birini ortaya koymuştur. Eserin ihtiva ettiği 7103 hadisin 6402’si kavlî ve fiilî merfû rivayetlere, 701’i Resûlullah’ın hilye ve şemâiline dairdir.
Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin (ö. 1893) derlediği hadisleri ihtiva eden eseridir.
Hadisi bir eğitim aracı olarak esas alan Gümüşhânevî, tasavvufun toplum üzerindeki gücünü kullanıp son dönemin en çok okunan hadis kitaplarından birini ortaya koymuştur. Eserin ihtiva ettiği 7103 hadisin 6402’si kavlî ve fiilî merfû rivayetlere, 701’i Resûlullah’ın hilye ve şemâiline dairdir.
Gümüşhânevî bu eserini dostlarının isteği üzerine yazdığını
belirtmekle birlikte onun bu kararında hocası Trablusşam müftüsü Ahmed
el-Ervâdî’nin Ayasofya Camii’ndeki hadis derslerinde tasavvufî terbiye vermesi
de etkili olmuştur. Kitapta günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde muhtasar,
veciz ifadeli hadisleri seçen Gümüşhânevî bunların dinin temel esaslarını
ihtiva etmesine, te’vile ihtiyaçduyulmayacak derecede açık olmasına özen
göstermiştir.
Rivayetlerin
güvenilirliğine dair hadis âlimlerinin kanaatlerini nakletmekle birlikte bazan
kendisi de işaret veya istihâre yoluyla hadislerin muteber olup olmadığı
konusunda fikir beyan etmiş, bazı hadislere zann-ı gālibe veya şahsî kanaate
göre mu‘teber hükmü vermiştir. Âlimlerin mevzû veya zayıf saydığı rivayetler
hakkında farklı kanaat taşıyorsa bunu da belirtmiştir (Levâmiu’l-uķūl, I,
30-32). Her hadisin sonunda onun kaynağını ve sahâbî râvilerini zikreden
müellif münekkidlerin uydurma dedikleri hadisleri eserine almadığını ve münker
rivayetlerden kaçındığını ifade etmiştir.
Kitabın baş tarafında hadis ehlinin fazileti, hadisi ilk tedvin edenler ve hadis usulüyle ilgili bilgiler verilmiştir. İki bölümden meydana gelen eserde farklı bir alfabetik sistem uygulanmış, birinci bölümde hadisler şu sıraya göre dizilmiştir: أ، إذا، إن، الله، إن، أيما، إياكم، ألا، أنى، إنه، إنما، ال، م، ت، ث، ق، ل، ما، من، لا، يا Harf-i ta‘rif ile başlayan hadisler elif harfiyle başlayan hadislerin verildiği bölümün sonuna konulmuştur. Hz. Peygamber’in şemâiline dair olan ikinci bölümde hadisler “كان” lafzıyla başlamaktadır. Eserdeki hadisler pek çok kitaptan derlendiği için sıkça kullanılan bu kaynaklara remizlerle işaret edilmiş, ayrıca meselâ mutlak olarak İbn Cerîr denildiğinde onun Tehzîbü’l-âŝâr’ının kastedilmesi gibi bazı özel kısaltmalar da yapılmıştır.
Kitabın baş tarafında hadis ehlinin fazileti, hadisi ilk tedvin edenler ve hadis usulüyle ilgili bilgiler verilmiştir. İki bölümden meydana gelen eserde farklı bir alfabetik sistem uygulanmış, birinci bölümde hadisler şu sıraya göre dizilmiştir: أ، إذا، إن، الله، إن، أيما، إياكم، ألا، أنى، إنه، إنما، ال، م، ت، ث، ق، ل، ما، من، لا، يا Harf-i ta‘rif ile başlayan hadisler elif harfiyle başlayan hadislerin verildiği bölümün sonuna konulmuştur. Hz. Peygamber’in şemâiline dair olan ikinci bölümde hadisler “كان” lafzıyla başlamaktadır. Eserdeki hadisler pek çok kitaptan derlendiği için sıkça kullanılan bu kaynaklara remizlerle işaret edilmiş, ayrıca meselâ mutlak olarak İbn Cerîr denildiğinde onun Tehzîbü’l-âŝâr’ının kastedilmesi gibi bazı özel kısaltmalar da yapılmıştır.
Müellif hadisleri
125’ten fazla kaynaktan derlemekle birlikte mukaddimede sadece otuz üç kaynağın
kısaltmasını zikretmiştir. Geç dönem hadis literatüründen faydalanılarak
hazırlanan Râmûzü’l-ehâdîs’te Süyûtî’nin el-Câmiu’l-kebîr ve el-Câmiu’s-sagir’inden
büyük ölçüde yararlanılmıştır.
Râmûzü’l-ehâdîs’in muteber kaynaklardan derlendiği ve
ihtiva ettiği bütün hadislerin sahih olduğu söylenemez. Kitapta sahih
rivayetleri ihtiva eden kaynaklardan faydalanıldığı gibi zayıf hadisleri içeren
eserlerden de hadis alınmış olup bunların sıhhati hakkındaki hükümler şahsîdir.
Müellif mukaddimede “م”
harfinin, hadisin sahih rivayetleri ihtiva eden mu‘temed kaynakta, “غ”
harfinin de, hadisin zayıf rivayetleri ihtiva eden gayri mu‘temed kaynaktan derlendiği
anlamına geldiğini kaydetmekle beraber bu bilgilerin önemli bir kısmına eserin
çevirilerinde yer verilmemiştir.
Râmûzü’l-ehâdîs, Gümüşhânevî’nin şeyhliğini yürüttüğü Nakşibendîliğin Hâlidiyye kolu müntesipleri ve halifeleri sayesinde Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılmıştır. Müellif, hac yolculuğu sırasında Medine’de ve üç yılı aşkın kaldığı Kahire’de yüzlerce kişiye eserini okuttuğu, onlara rivayet icâzeti verdiği, birkaç kişiyi hilâfet ve irşadla görevlendirdiği için eser Arap dünyasında da yaygın biçimde okunmuştur.
Râmûzü’l-ehâdîs, Gümüşhânevî’nin şeyhliğini yürüttüğü Nakşibendîliğin Hâlidiyye kolu müntesipleri ve halifeleri sayesinde Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılmıştır. Müellif, hac yolculuğu sırasında Medine’de ve üç yılı aşkın kaldığı Kahire’de yüzlerce kişiye eserini okuttuğu, onlara rivayet icâzeti verdiği, birkaç kişiyi hilâfet ve irşadla görevlendirdiği için eser Arap dünyasında da yaygın biçimde okunmuştur.
Gümüşhânevî’ye ait Garâibü’l-ehâdîŝ’in
kenarında ve Levâmiu’l-uķūl’ün sonunda Râmûzü’l-ehâdîŝ’in onu okuyan, öğrenen
ve öğretenin hüsn-i hâtime ile ölmesi, Allah, Resûlullah ve sahâbe sevgisiyle
rızıklandırılması, tasavvuf büyüklerine muhabbet duyması, duasının kabul
edilmesi, dünya ve âhirette her ihtiyacının karşılanması, müslümanlar arasında
sevilen bir kişi olması, kötü düşüncelerden kurtulması ve ayıplarının
örtülmesi, musibet ânında hatmedilmesi durumunda İslâm düşmanlarına karşı zafer
kazanmaya vesile olması gibi faydalarına işaret edilmiş, bu ifadeler eserin
yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Eser toplumu hadisle eğiten, zühd eğitiminde
hadisi esas almak suretiyle tasavvufî düşünceyi Kur’an ve Sünnet’e uygun
çizgiye çekmeye çalışan, rivayetleri değerlendirme yöntemleri birbirinden
farklı olan tasavvuf ehliyle hadis ehli arasındaki mesafeyi kapatma yolunda
atılan bir adım olarak değerlendirilebilir.
Râmûzü’l-ehâdîs’in bilindiği kadarıyla hepsi İstanbul’da olmak üzere çeşitli isimlerle birçok baskısı yapılmıştır (1275 [değişik adlarla birkaç baskı], 1312, 1316, 1320, 1326, 1330). Eser Râmûzü’l-ehâdîs (7101 Hadis) ve Tercümesi (trc. Naim Erdoğan, İstanbul 1976, 1980, 1983) ve Râmûz el-Ehâdîs (Hadisler Deryası; trc. Abdülaziz Bekkine, nşr. Lütfi Doğan - M. Cevat Akşit, I-II, İstanbul 1982) adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.
Râmûzü’l-ehâdîs’in bilindiği kadarıyla hepsi İstanbul’da olmak üzere çeşitli isimlerle birçok baskısı yapılmıştır (1275 [değişik adlarla birkaç baskı], 1312, 1316, 1320, 1326, 1330). Eser Râmûzü’l-ehâdîs (7101 Hadis) ve Tercümesi (trc. Naim Erdoğan, İstanbul 1976, 1980, 1983) ve Râmûz el-Ehâdîs (Hadisler Deryası; trc. Abdülaziz Bekkine, nşr. Lütfi Doğan - M. Cevat Akşit, I-II, İstanbul 1982) adıyla Türkçe’ye çevrilmiştir.
Hikmet Zeyveli
ikinci çeviriyi tercüme hataları yapıldığı ve anlaşılmaz ifadeler kullanıldığı
gerekçesiyle eleştirmiştir (bk. bibl.). Râmûzü’l-ehâdîŝ üzerinde çeşitli
çalışmalar yapılmıştır. Önce Gümüşhânevî eserini Levâmiu’l-ukûl adıyla
şerhetmiş (I-V, İstanbul 1292-1294), bu şerhte büyük ölçüde Muhammed Abdürraûf
el-Münâvî’nin Feyżü’l-ķadîr’inden faydalanmıştır (Aydınlı, s. 69, 70). Cengiz
Tüccar, Râmûzü’l-ehâdîs’in Kaynakları adıyla bir lisans tezi hazırlamıştır
(1989, Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi). Lütfi Doğan ve M. Cevat
Akşit, eserden çeşitli konulara dair seçtikleri hadisleri Râmûzü’l-ehâdîs’ten
Dersler ana başlığı altında yayımlamışlardır (Kıyâmet Alâmetleri, İstanbul
1983; İslâm’da Aile Hayatı, İstanbul 1984).
ӿӿӿ
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder