10. Lem’a da Geçen İsimlerden
KULEÖNLÜ SARIBIÇAK
MUSTAFA, MUSTAFA ERTÜRK
Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa, Mustafa Ertürk,
1905’te Isparta’nın Kuleönü kasabasında doğdu. Sallabacak olan lâkabını Üstad
Bediüzzaman Hazretleri, Sarıbıçak olarak değiştirmiştir. Risale-i Nur’da geçen
“Mübarek Heyeti”nin ilk temsilcisidir. Güzel hattıyla Nur Risalelerinin
yazılarak çoğaltılmasında büyük hizmetleri olmuştur. Denizli hapsinde de Üstad
Bediüzzaman Hazretleri ile beraber hapis yatan Sarıbıçak Mustafa’nın ismi,
Onuncu Lem’a, Yirmi Altıncı Lem’a, On Üçüncü Şua ve Lâhikalarda geçmektedir.
Üstad Bediüzzaman’ın Kuleönü talebeleri için
mektuplarında “Mübarekler Heyeti” tabirini kullanmıştır. Üstad “Mübarekler
Heyeti”nin ilk temsilcisi olarak da Sarıbıçak lakaplı Mustafa Ertürk’den
“Mübarek Mustafa” olarak bahseder.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin,
”Biraderzadem merhum Abdurrahman’ın vefatını müteakip yanıma gelip, kuvvetli
emarelerle Abdurrahman’ın yerine bana gönderildiği kalbime ihtar edilen, gayet
çalışkan ve hâlis kardeşlerimizden, elmas kalemli, Kuleönlü Sarıbıçak Mustafa
Hulûsi’nin, on fıkra yerine geçecek tek birinci fıkrasıdır.” başlığı ile Barla
Lahikasında yer alan ve günümüze ışık tutan Sarıbıçak Mustafa’nın mektubunda
yer alan bazı parçalar şöyle:
”Ey benim muhterem Üstadım; Âciz talebeniz,
küre-i arz içerisinde ruhum bazan şarka, bazan cenuba, bazan garba, bazan
şimale, bazan semâya giderdi. Acaba yardım ne taraftan erişecek diye beklerdim.
Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi. Aramak üzere iken bana ilham olundu
ki, “Mürşidi sen uzakta arıyorsun. Pek yakınında bulunan Bediüzzaman vardır. O
zâtın Risale-i Nur’u müceddid hükmündedir. Hem aktabdır, hem zülkarneyndir, hem
âhirzamanda gelecek İsâ Aleyhisselâmın vekilidir, yani müjdecisidir” denildi.
Bunun üzerine üstad-ı muhteremin nezdine vardım. Risaleleri, bize yazmak için
emir verdi. Ben de on beş kadar Sözler’den yazdım ve okuyorum. İstidadım kısa,
fikrim müşevveş olduğundan, risalelerden hakkıyla istifade ve istifaza edemiyordum.
…. ….. ……
…. ….. ……
Risaletü’n-Nur ve Mektubatü’n-Nur, okuyanlara
bir iksir-i âzamdır” diye hükmettik.
Muhterem Üstadım, maddî ve manevî yaraları
bulunan, bu yüz arkadaşımın yaralarını, risaleler tedavi ediyor. Hattâ, bazan
bizden uzak olanlar evhama boğulur, gelirler; âciz talebeniz bir risale okursam
evhamını kaldırır, giderlerdi. Cenâb-ı Hak, Feyyâz-ı Mutlak ve Hallâk-ı Azîm
mevcudat ve câmidat ve zerreler adedince sizden razı olsun. Âmin.
Yarın mahşerde, herkesten evvel Resul-i Ekrem
ve Nebiyy-i Muhterem Efendimiz Hazretlerinin şefaatine mazhar ol, inşaallah.
Âmin.
Bu gençlerin hergün, her saat duasını
alıyorsunuz. Ve herbir risaleyi okurken, en aşağı sekiz-on kadar arkadaş
bulunuyor. Halbuki bu fitne-i âhirzamanda, bu gençlerin bir araya gelip hak söz
dinlemeleri pek mühimdir ve medâr-ı şükrandır.
Ve
herbir risale, tek başıyla bir mürşid-i ekmeldir. Kalbi bozulmamış herhangi
genç, bir risaleyi alıp dikkatle ve teslimiyetle okusa, daire-i inkıyâda
geliyor, ıslah oluyor. Herhangi bir maddiyun bir risaleyi alıp okursa, iman
etmezse de hiçbir bahane bulamıyor. Herhangi bir dinsiz okusa ve tamam
mânâsıyla anlasa, imana geliyor. Herhangi bir feylesof okusa, “Bundan daha
yüksek akıl olamaz ve akıllar toplansa bunun fevkine çıkamaz, akıl buna yol
bulamaz” diyor. Risale-i Nur, lisan-ı hal ile Avrupa meftunu bulunan tek gözlü
deccâla “Ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın” diyor.
Ey
hocalar ve ehl-i kalb, soracağınız suallerin cevaplarını Risale-i Nur’da
bulabilirsiniz. Ehl-i keşf ve kalbden birisi, benim gibi âciz bir insandan
Mehdîyi soruyor, “Ne vakit gelecek?” Daha Mehdîyi anlayamamış. Dâbbetü’l-arz kimler olduğunu bilmiyor.
Bunlara dair, risalelerde birer bahis vardır. Her müşkil sualin cevabını o
risalelerden arayınız, bulursunuz.
Ey hocalar ve halifeler! “Bizim ilmimiz
bize yeter” deyip, yıldız böceği gibi şavkınıza, ilminize aldanmayın. İnsanın
kendi bildiği kendine kâfi gelmez. Her insan, her meseleyi anlayamaz.
Uyuyorsunuz! Uyuduğunuz miktar artık yeter; uyanmalı!
Peder ve validem ve cümle arkadaşlarım ve
biraderim Ali çok selâm edip, iki ellerinden öper ve dua etmektedirler.
Kuleönü’nde Sofuoğlu Talebeniz Mustafa Hulûsi (r.h.)(Barla Lahikası, 132 mektub)
Kuleönü’nde Sofuoğlu Talebeniz Mustafa Hulûsi (r.h.)(Barla Lahikası, 132 mektub)
1954 yılında
vefat eden Sarıbıçak Mustafa Hulusi Ağabeye, Allah’tan rahmet dileriz.
●●●
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder