10.
Lem’a da Geçen İsimlerden
HAFIZ ZÜHTÜ (1884 – 1943)
Zühtü, Risale-i
Nur’un birçok yerinde Büyük Hâfız Zühtü olarak geçer. Üstad Bediüzzamanın yakın
talebeleri olan Hakkı, Hulûsi, Sabri, Süleyman, Rüştü, Bekir, Mustafa, Ali,
Lütfi, Hüsrev, Refet gibi önde gelen isimlerle birlikte adı anılır ve bu
isimler bizzat Üstad Bediüzzaman tarafından “Sözlerin
Hameleleri” yani taşıyıcıları olarak nitelenir.
Üstad Bediüzzaman Onuncu Lem’ada “Dokuzuncu Şefkat Tokadı” olarak Hâfız Zühtü’nün yaşadığı bir örneği dile getirir. Buna göre Argos’ta (şimdiki ismi Atabey) Risâle-i Nur’u yayma hizmetini sürdürürken, böyle bir şerefi yeterli görmeyerek “Ehl-i dünyanın nazarında bir mevki kazanmak emeliyle, mühim bir bid’anın muallimliğini deruhte eder. ” Böylelikle Risâle-i Nur mesleğine tamamıyla aykırı bir yol izler. Bu hatânın sonucu olarak pek müthiş bir şefkat tokadı yer ve hanedanının şerefini yerle bir edecek bir olayla yüzyüze gelir.
Bir süre sonra bu hatâsından dönmesi üzerine Üstad Bediüzzaman ona şu haberi gönderir: “Bugünden itibaren, Risale-i Nur’un has şakirtleri içinde şirket-i mâneviye-i Nuriyeden hissedar olmasını ve ismiyle duaya girdiğini selâmımla beraber tebliğ ediniz. ”
Üstad Bediüzzaman Onuncu Lem’ada “Dokuzuncu Şefkat Tokadı” olarak Hâfız Zühtü’nün yaşadığı bir örneği dile getirir. Buna göre Argos’ta (şimdiki ismi Atabey) Risâle-i Nur’u yayma hizmetini sürdürürken, böyle bir şerefi yeterli görmeyerek “Ehl-i dünyanın nazarında bir mevki kazanmak emeliyle, mühim bir bid’anın muallimliğini deruhte eder. ” Böylelikle Risâle-i Nur mesleğine tamamıyla aykırı bir yol izler. Bu hatânın sonucu olarak pek müthiş bir şefkat tokadı yer ve hanedanının şerefini yerle bir edecek bir olayla yüzyüze gelir.
Bir süre sonra bu hatâsından dönmesi üzerine Üstad Bediüzzaman ona şu haberi gönderir: “Bugünden itibaren, Risale-i Nur’un has şakirtleri içinde şirket-i mâneviye-i Nuriyeden hissedar olmasını ve ismiyle duaya girdiğini selâmımla beraber tebliğ ediniz. ”
●
MEHMED ZÜHDÜ
BEDEVİ
Mehmed Zühdü
Bedevi babası Keçeci Şeyh Mustafa ile birlikte kendi medreselerinde
çocuklara hem Kur'an hem de Risale-i Nur dersi veren Isparta nur
talebelerindendir. Bu hizmetlerinden dolayı babasıyla birlikte defalarca tevkif
edilirler.
Şahsi Bilgiler:
Diğer
İsimleri: Mehmed Zühdü Okudan, Zühdü Bedevi, Hafız Mehmed Zühdü
Doğum Yeri ve
Tarihi: Keçeci Mahallesi, Isparta, 1884
Vefat Yeri ve
Tarihi: 1943
Kabrinin
Yeri: Isparta Sermet Mahallesi mezarlığı
Risale-i Nur ile
Nasıl Tanıştığı, Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri:
Mehmed Zühdü,
babası Şeyh Mustafa'ya 'Barla'ya bir hoca gelmiş, insanın kalbindekileri
biliyormuş. Biz de ziyaretine gitsek' dediğinde 'Bırak elin Kürd'ünü!' diye
itiraz edermiş. Baba-oğul bir gün gül bahçesine çalışmaya giderler. Bir bülbül
Şeyh Mustafa'nın cübbesinin koluna girer, Şeyh Mustafa onu yakalayamaz. Bu
olaydan sonra Şeyh Mustafa oğlu Mehmed Zühdü'ye 'Barla'daki hocayı ziyarete
gidelim' der. Ertesi gün Barla'ya vardıklarında Üstad onları dış kapıda
karşılar, hoş geldiniz dedikten sonra 'Kardeşim Mustafa! Daha dün sizinle
beraber idik' der. Ehl-i kalb olan Şeyh Mustafa'da şimşekler çakar. Ani bir
değişiklik olur. Üstad. 'Sizi Risale-i Nur talebeliğine kabul ettim' der ve
Risale-i Nur hizmetlerinden bahseder. 'Zararın neresinden dönerseniz kârdır'
der ve onlara bazı risaleler vererek bunları yazmalarım ister. Bundan sonra
baba-oğul aşk ve şevkle Kur an ve imana hizmet yarışına girişirler. Evlerini
medrese gibi kullanmaya başlarlar.[1]
Risale-i Nur'da
Nerede ve Nasıl Bahsedildiği:
Aziz, sıddık
kardeşlerim!
Cenab-ı
Erhamü’r-Râhimîn’e hadsiz şükür olsun ki bu acib zamanda ve garib yerde,
talebe-i ulûmun kıymetli şerefini ve ehemmiyetli hizmetlerini kazanmayı sizler
vasıtasıyla bizlere de müyesser eyledi. Ehl-i keşfe’l-kuburun müşahedesiyle,
müteaddid vakıatla, tahsil-i ulûm anında vefat eden bazı müştak ve ciddi bir
talebe-i ulûm, şehitler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor.
Hattâ meşhur bir
ehl-i keşfe’l-kubur, vefat eden ve ilm-i sarf ve nahiv okuyan bir talebenin
kabrinde, Münker Nekir’e nasıl cevap verecek diye murakabe etmiş ve müşahede
edip işitmiş ki: Melek-i sual ondan sordu: مَنْ
رَبُّكَ “Senin rabbin kimdir?” dediği zaman o
nahiv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş: “ مَنْ mübtedadır رَبُّكَ onun haberidir.” Nahiv ilmince cevap vermiş, kendini medresede
zannetmiş.
İşte bu vakıaya
muvafık olarak ben merhum Hâfız Ali’yi aynen hayattaki gibi Risale-i Nur’la
meşgul olarak en yüksek bir ilimde çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam
şehitler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanaat ile ona ve
onun gibi Mehmed Zühdü’ye ve Hâfız Mehmed’e bazı dualarımda derim:
Yâ Rabbi!
Bunları kıyamete kadar Risale-i Nur kisvesinde hakaik-i imaniye ve esrar-ı
Kur’aniye ile kemal-i ferah ve sevinçle meşgul eyle, âmin! (Şualar, 13. Şua)
●
بِاسْمِهٖ
سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık
kardeşlerim!
Ben merhum Hâfız
Ali’yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bazen böyle
fedakâr zatlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı. Zannederim, o merhum benim
yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zatlar
yapmasa idi; Kur’an’a, İslâmiyet’e büyük bir zayiat olurdu. Ben, onun vârisleri
olan sizleri tahattur ettikçe o acı gidiyor, bir inşirah geliyor.
Medar-ı
hayrettir ki ben şimdi onun manevî, belki maddî hayatıyla âlem-i berzaha
gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhur etti ve ruhuma
başka bir perde açıldı. Nasıl ki buradan Isparta’daki kardeşlerimize selâm
gönderip muarefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de Hâfız Ali’nin
tavattun ettiği âlem-i berzah; nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hattâ
bu gece, mesmuata göre buradan birisi oraya gönderilmiş. On defadan ziyade
teessüf ettim, ne için Hâfız Ali’ye onunla selâm göndermedim. Sonra ihtar
edildi ki: Selâm göndermek için vasıtalara ihtiyaç yok, kuvvetli rabıtası telefon
gibidir hem o gelir alır.
O büyük şehit,
Denizli’yi bana sevdiriyor, daha buradan gitmek istemiyorum. O ve Mehmed
Zühdü ve Hâfız Mehmed, hayatlarında gördükleri vazife-i imaniye ve
Nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temaşa ediyorlar, belki de yardım
ediyorlar. Evliya-i azîmenin dairesinde kıymetli hizmet noktasında mevki
almalarından ben de o ikisinin Hâfız Mehmed’le beraber isimlerini silsilemde
aktabların isimleri yanında yâd edip hediyelerimi bağışlıyorum. (Şualar, 13. Şua)
●
بِاسْمِهٖ
سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık
kardeşlerim!
لِكُلِّ
مُصٖيبَةٍ اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ
Hakikaten Hâfız
Ali, Hâfız Mehmed ve Mehmed Zühdü’nün vefatları; değil yalnız bize ve
Isparta’ya, belki bu memlekete ve âlem-i İslâm’a büyük bir zayiattır. Fakat
şimdiye kadar bir cilve-i inayet olarak Risale-i Nur’un bir şakirdi zayi olduğu
zaman, der-akab iki üç tane o sistemde meydana çıktığından, kuvvetle ümitvarız
ki başka şekilde o kahramanların vazifelerini görecek, ümit ettiğimizden ciddi
şakirdler çıkarlar, görürler. Zaten o üç mübarek merhum zatlar, az bir zamanda,
yüz senelik vazife-i imaniyeyi gördüler. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn, onların
yazdıkları ve neşrettikleri ve okudukları huruf-u Nuriye adedince onlara
rahmetler eylesin, âmin!
Benim tarafımdan
o Hâfız Mehmed’in akrabasını ve mübarek köyünü taziye ediniz. Ben de onu Hâfız
Ali ve Mehmed Zühdü’ye arkadaş edip üstadlarımın aktab kısmının isimleri
içinde o üçünün isimlerini dâhil edip Hâfız Âkif’i dahi Âsım ve Lütfü’ye
arkadaş ettim. (Şualar, 13. Şua)
●
Isparta’nın
Hâfız Ali’si (Kâtip Osman) elhak ikinci bir Hüsrev olduğuna, benim de kanaatim
geldi. Cenab-ı Hak onu ve Mehmed Zühdü gibi çok fedakârları ve
Risale-i Nur’un hakiki sahiplerini Isparta’ya ihsan eylesin, âmin! (Kastamonu Lahikası)
●
Üçüncüsü:
Risale-i Nur’un eski ve ehemmiyetli ve çalışkan bir şakirdi olan Kâtip Osman’ın
sadık ve hikmetli rüyası ve mutabık tabiri onları müferrah ettiği gibi bizleri
de mesrur eyledi. Ve o mektubuyla, merak ettiğim şeyleri ve Hüsrev ve Rüşdü,
Hâfız Ali, Zühdü Bedevî, Nuri ve Nur Fabrikası sahibi, Tahirler,
mübarekler heyeti, medrese-i nuriye ve ümmi ihtiyarlar ve masum çocuklar,
umumlarının selâmlarını yazıyor. Biz de onlara birer birer selâm ediyoruz.
Muvaffakıyetlerine ve selâmetlerine dua ediyoruz. (Kastamonu Lahikası)
●
Aziz, sıddık
kardeşlerim!
Bu defa Sabri ve
Hâfız Ali’nin mektupları, Risale-i Nur’un fevkalâde bir kerametini ve hârika
kuvvetini gösteriyor. Medrese-i Nuriye’nin çalışkan ve gayyur talebeleri birkaç
gün zarfında, Hâfız Mehmed’in zayi olan kitaplarına mukabil umumunun
yazılmasını ve ona verilmesini taahhüd edinmelerine, bu havalideki şakirdleri
fevkalâde mesrur eyledi.
Hâfız Ali’nin
tahkikatına gelenlerin “Mağazalarda kâğıt kalmadı. Risale-i Nur şakirdleri
kâğıdı bitirdiler.” diye demeleri ve Mehmed Zühdü’nün kitapları kendine
iade edilmeleri, Risale-i Nur şakirdlerini müftehirane teşci ve teşvik eden bir
hâdisedir. (Kastamonu Lahikası)
●
Aziz, sıddık
kardeşlerim!
Hem Kâtip
Osman’ın hem mübareklerden İbrahim’in hem Nur fabrika sahibinin hem Hulusi-i
Sâni’nin mektupları bir iki günde geldiler. Merak ile mahzun kalbimizi müferrah
eylediler.
Kâtip Osman’ın
mektubunda, hususi selâmlarını gönderdiği zatların, hususan kahraman
Rüşdü, Zühdü Bedevî ve Nuri kardeşlerimize hâssaten ve umuma selâm ve
selâmetlerine dua. Ve Hüsrev’in yakında gelmesinin tebşiri, onun hakkındaki
merakımızı izale etti. Mâşâallah Kâtip Osman da Hüsrev gibi mûcib-i merak
noktaları yazıyor. (Kastamonu Lahikası)
●
Ve Kâtip Osman
ve Mehmed Zühdü gibi hizmet-i Kur’aniyede eski ve ehemmiyetli ve
kıymettar Tenekeci Mehmed’in de rüyası ehemmiyetlidir. Allah hayretsin. Isparta
için çok hayırdır, onun içinde ehemmiyetli bir müjde var.
Re’fet
kardeşimizin mektubu dört cihetle beni memnun etmiş. Zaten eskiden beri Hüsrev,
Re’fet, Rüşdü; hayalimde, tasavvurumda birleşmişler. Cenab-ı Hakk’a şükür ki
onlardan ümit ettiğim kemal-i sadakat ve sebat devam ediyor.
Hem Hüsrev’in ve
Hâfız Ali’nin mektuplarında isimleri bulunan sebatkâr kardeşlerime ve Kâtip
Osman ve Mehmed Zühdü ve Isparta Hâfız Ali’si ve Sava kahramanlarına
birer birer selâm ve dua ediyoruz. (Kastamonu Lahikası)
●
Isparta içindeki
has ve hâlis kardeşlerimizden, bu âhir mektuplarda; Mehmed Zühdü, Isparta
Hâfız Ali’sinden haber alamadığımdan merak ettim. Rahatsız değiller mi? (Kastamonu Lahikası)
●
Aziz, sıddık
kardeşlerim!
Merhum Mehmed
Zühdü’nün vefatı, hakikaten Risale-i Nur cihetinde büyük bir zayiattır. Fakat
Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki o mübarek zat, az bir zamanda Risale-i
Nur’a pek çok hizmet eylemiş. Kırk elli sene vazife-i nuriyesini, sekiz on
senede tamamıyla yapmış. Ve manen içimizde, dairemizde o fevkalâde hizmetiyle,
parlak bir surette yaşıyor. Hasenat cihetinde ölmemiş, daima defter-i a’maline
daha kesretli hasenat yazılıyor.
Hattâ ben de
eskide sarîh ismiyle birkaç defa, Risale-i Nur talebesi unvanıyla yüzer defa
onu ve onu Risale-i Nur’a veren merhum pederini manevî kazançlarıma şerik
ettiğim gibi şimdi sarîh ismiyle bazı gün elli defaya yakın hissedar oluyor.
Demek onun hayat kazancı ziyadeleşmiş. Cenab-ı Hak onun akaribine sabr-ı cemil
ve ona mağfiret-i kâmile ihsan eylesin, âmin!
O, mübarek
kalemini bize vermişti; ben de onu hem Abdurrahman hem Abdülmecid yerinde kabul
etmiştim. Onu vefat etmemiş gibi daima kalemi işler hükmünde kabul ediyoruz.
İki yüze yakın masumları hanesinde Kur’an’ı ve Risale-i Nur’u ders veren o mübarek
zat, aynen Abdurrahman gibi az bir zamanda uzun bir ömrün vazifesini çabuk
görmüş, bitirmiş, gitmiş. Kardeşimiz Kâtip Osman’ın onun hakkında yazdığı
parlak fıkra, Lâhika’ya girdi. Hakikaten o zat, o fıkraya lâyıktır. İnşâallah
Isparta’da o sistemde çoklar daha çıkacak, bu acıyı unutturacak. Benim
tarafımdan onun validesini ve çocuklarını taziye ediniz. (Kastamonu Lahikası)
●
Kalemlerini,
ümmiliğime yardım veren Medrese-i Nuriye’nin üstadı Hacı Hâfız ve mahdumu ve
iki kardeş Mustafa ve Salih ve iki kardeş Ahmed ve Süleyman ve beş kardeş
beraber talebe olup üçü bize yardım etmeleri ve Babacan da Âsım’ın ruhunu şâd
edip o sistemde yardımımıza koşması ve Zekâi de Lütfü’nün ruhunu mesrur edip
eski Zekâi gibi vazifesine sarılması ve Marangoz Ahmed ve Kâtip Osman
ve Mehmed Zühdü ve Nuri ve Tenekeci Mehmed gibi eski kıymettar
hizmetleriyle Isparta’yı nurlandıran diğerleri gibi Kastamonu’nun tenvirine de
koşmaları ve şimdi tanıdığım Mustafa ve Mustafa ve Mustafa ve Eyyüb,
kalemleriyle eski dost gibi ümmiliğime yardım etmeleri elbette şüphesiz فَاِنَّكَ
مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ müjdesini tam tasdik ederler. (Kastamonu Lahikası)
●
Üçüncüsü:
Merhum Mehmed Zühdü’nün vefatı, Risale-i Nur’un hizmeti noktasında bizi
çok müteessir etti. Fakat birden, geçen sene Hâfız Mehmed’in bütün müsadere
edilen risalelerini, on gün zarfında köyündeki Risale-i Nur şakirdleri
tarafından yazıp ona vermek, çok merdane taahhüdleri hatırıma geldi ve anladım
ki arslanlar yatağı olan Isparta ve havalisi, Mehmed Zühdü’nün hizmetini
muzaaf bir surette yapacaklar ve o boşluğu dolduracaklar. (Kastamonu Lahikası)
●
Elmas
kalemlerini bize yardım için yirmi bir Abdurrahman ve Abdülmecidlerin bu kadar
çabuk nüshaları yetiştirmeleri ve kabri pür-nur olan Mehmed Zühdü’nün,
berzahta dahi kalemini bizim hesabımıza istimal etmesi hükmünde, onun
metrûkâtından nüshaları gönderilmesi; bizi derinden derine sürurla şükre sevk
etti.
Eski talebeliğim
zamanında mevsuk zatlardan, onlar da mühim imamlardan naklederek işittim ki:
“Ciddi, müştak, hâlis talebe-i ulûm, tahsilde iken vefat ettikleri zaman,
berzahta aynı tahsil misali ve bir medrese-i maneviyede bulunuyor gibi o âleme
muvafık bir vaziyet ihsan ediliyor.” diye o zaman talebe-i ulûm içinde çok defa
medar-ı bahis oluyordu. Şimdi bu vakitte, talebe-i ulûmun en hâlisleri Risale-i
Nur talebeleri olduğundan elbette merhum Mehmed Zühdü, Âsım ve Lütfü gibi
zatların vazifeleri devam ediyor. Defter-i a’mallerine hasenat yazmak için
manevî kalemleri inşâallah işliyorlar. (Kastamonu Lahikası)
●
Hem Âtıf’ın
parlak hizmeti tevakkufa uğraması (Hâşiye[2])
ve gerilemesi ve merhum Mehmed Zühdü Bedevî’nin yüksek ve geniş hizmetinin
perdelenmesini düşünmesi beni ziyade mahzun ettiği hengâmda, elime bir mektup
verildi. O mektup, o endişemi izale etti.
Risale-i Nur
hizmetinde bir kapı kapansa daha mühim kapılar açılır diye kaide yine hükmünü
icra etti ki Sabri gibi Risale-i Nur’un gayet büyük bir rüknünün büyük amcası
ve Risale-i Nur’un bir kahramanı olan Tahirî’nin eniştesi ve Risale-i Nur’un
saff-ı evvelinde ve şakirdlerinin başında bir zaman nâzırlık vazifesini gören
ve şimdiye kadar da Risale-i Nur hakkında kalbini bozmayan Büyük Hâfız
Zühdü’nün samimi kemal-i sadakat ve ihlası gösteren mektubuyla ve Hulusi-i
sâlis Abdullah Çavuş’un hâşiyesinde tasdikle, bu eski ve yeni gayyur kardeşimiz
Büyük Zühdü, resmiyete bakmayarak, Risale-i Nur’un mühim vazifelerinden olan
masumlara Kur’an dersini vermekle gösterildi ki merhum Zühdü
Bedevî yerine, bu Büyük Zühdü’yü yeni veriyor. Ve Âtıf’ın tevakkufu
yerine, bu müdakkik ve muktedir ve hatip Büyük Hâfız Zühdü’yü faaliyete
getirdi. Cenab-ı Hakk’a şükrediyoruz. Bugünden itibaren, Risale-i Nur’un has
şakirdleri içinde şirket-i maneviye-i nuriyeden hissedar olmasını ve ismiyle
duaya girdiğini selâmımla beraber tebliğ ediniz.(Kastamonu Lahikası)
●
Sâniyen: Bu
kahraman kardeşimizin, hayatta kaldığı gibi defter-i hasenatına her birimiz,
manevî kazançlarımızı –umumda olduğu gibi hususi bir surette dahi– o
kardeşimize hediye etmeliyiz. Ben kendim onu da Hâfız Ali, Hâfız Mehmed ve
Savalı Ahmed ve Mehmed Zühdü’nün beşincisi olarak evliya-i azîmenin has
dairesinde manevî kazançlarımı ona da bağışlamaya karar verdim.(Emirdağ Lahikası-1)
●
O çok
ehemmiyetli ve Nur hizmetinde muvaffakıyetli, merhum o mübarek zatın mükemmel
vazifesini bitirip yüzer manevî evlat ve hayru’l-halef bırakıp gittiği ve
terhis olduğu, rahmet ve istirahat âlemine çekildiği aynı zamanda, büyük
üstadlarımın dairesine kazançlarımı bağışladığım zaman; Hâfız Ali, Hâfız
Mehmed, Mehmed Zühdü ve Savlı Ahmed ve Hasan Feyzi içinde ihtiyarım
olmadan Hacı Hâfız Mehmed daha hayatta iken on günden beri onların içinde
görüyordum. Derdim: “Vefat edenler içinde bu da bulunsun.” İlişmedim. Hem
hayatta olanlar içinde hem üstadlar dairesinde bulunmasına hayret ederdim.
Şimdi bu mektubunuzdan anlaşıldı ki onun hâlisane kudsî hizmetinin bir kerameti
olarak vefatını ihsas ediyordu. Hâfız Ali, Hasan Feyzi ortasında makamım var
diye iş’ar ediyordu.(Emirdağ Lahikası-1)
●
Hâdisenin
vukuundan evvel, Risale-i Nur şakirdlerinin her biri bir cesedin azaları gibi
bir cihette o cesede gelen müessir bir arızayı bütün azanın hissetmesi
nevinden; bu hâdiseyi Risale-i Nur’un dört şakirdi, vukuundan bir iki gün evvel
şöyle gördüler: Üçü, yani Mehmed Zühdü, Halil Ruhi, Mehmed Niyazi,
Risale-i Nur nâşirlerinin üstadını vefat etmiş görüyorlar ki vefat ise tabirce
Risale-i Nur’un tatilini haber veriyor. Dördüncüsü, Fâzıl Bey görüyor ki
–Hâdiseden bir gün evvel– rafta kitapları karıştırır, bazı kitapları düşürür.
Üstad bana hiddet ediyor, ben de diyorum: “Re’fet düşürdü.” Birden haneye
polisler doluyorlar, her şeyi alıyorlar.(Sikke-i Tasdik-i Gaybi)
●
Aziz Üstadım!
Yüksek ve ciddi
irşadlarınızla adım atmayı en büyük bir maksat bilen talebeleriniz, son
zamanlarda şâyan-ı şükran bir vaziyete girdiler. Hulusi-i Sânî beş on
arkadaşıyla; Hâfız Ali, civarındaki yirmi yirmi beş arkadaşıyla; mübarekler,
otuz otuz beş refikleriyle ve bilhassa Hacı Hâfız köyünde Ahmedler ve
Mehmedlerin çok hâlis gayretleriyle umumiyet itibarıyla hem hiç mübalağasız bin
kalemle, belki daha fazla; en geride kalan Isparta’da ise kahraman Rüşdü’nün ve
risaleleri kendine tamamen yazan Mehmed Zühdü’nün ve Küçük Ali’nin ve
Osman Nuri gibi faal talebelerin gayret ve himmetleriyle otuz ile kırk
arasında, hattâ bir cihette mümtaziyet kazanan Mehmed Zühdü’nün Küçük
Hâfız Ali gibi hem Risaletü’n-Nur’u yazarak hem kendi evinde yüz elli kadar
çocuğu serbest olarak üç aydan beri okutmasıyla ve civarında diğer köylerde
bulunan on beş yirmişer arkadaşlarıyla talebeleriniz, Kur’anî hizmetlerinde
gayretli bir surette çalışmaktadırlar. Mübareklerin yazdıkları gibi dört köyde
dört ay zarfında elifba okumayan kırk elli adam, Risaletü’n-Nur’u mükemmel
yazmaya muvaffak olmaları, hârika bir keramet-i Risaletü’n-Nur olduğuna
kanaatimiz geldi.
●
İkincisi: Yine
vakit vakit Risale-i Nur talebelerinin arkalarında koşmakta devam eden
mülhidler, hatt-ı Kur’an ile çocuk okuttuklarını bahane ederek Isparta’da
müteveffa Mehmed Zühdü rahmetullahi aleyh ile Sava karyesinden Hâfız
Mehmed rahmetullahi aleyh ismindeki iki Risalei’n-Nur talebesine hücum
etmişler. Nur dersini okuyan çocukları, bu iki kardeşimizin evlerinden alınan
Risale-i Nur eczalarıyla birlikte mahkemeye sevk edilmiş. Merhum Mehmed
Zühdü, para cezasıyla mahkûm edilmek istenilmiş. Neticede, merkezi Erbaa ve
Tokat’ta vukua gelen ikinci bir korkunç zelzele ile Cenab-ı Hak, Risalei’n-Nur
bir vesile-i def’-i bela olmakla şakirdlerine yardım ederek Üstadlarının
verdiği haberin sıhhatini tasdik etmek için o kardeşimizi beraet ettirmiş ve
alınan bütün Risale-i Nur eczalarını kendilerine iade ettirmiştir.(Sikke-i Tasdik-i
Gaybi)
●
Risale-i
Nur'daki Diğer Alakalı Yerler
Sâniyen: Hâfız
Ali’nin mektubunda, kahraman Süleyman Rüşdü’nün gelmesini tebşir ediyor. Biz de
ona “Binler safalarla geldin!” deyip ve üç cihetle onu ve masumlarını tebrik
ediyoruz. Ve Hasan Âtıf’ın, Demirci Mehmed namını verdiği
Bedevî kardeşimize yazdığı uzun mektubu buradaki kardeşlerimize ihlas
noktasında ehemmiyetli tesiri var. İhlas Risalesi’nin sırrını ve düsturlarını
yerleştirmeye çalışması, bizi çok mesrur eyledi. Cenab-ı Hak onun gibi hâlis
kardeşleri çoğaltsın. Ve Âtıf’ın o mektubunda Medrese-i Nuriye’deki
kahramanlardan kıymettar bir iki yüksek ihtiyarın Risale-i Nur’a parlak
irtibatları bizi sürur yaşıyla ağlattırdı.(Kastamonu Lahikası)
●
Sâniyen: Gül
Fabrikası gülistanlarını ve merhum bedevî bülbüllerini konuşturan
Hüsrev kardeş! Risale-i Nur, Isparta’yı âfat-ı semaviye ve arziyeden
muhafazasına sebep olduğunu çok hâdisatla beraber, bu yeni zelzele hâdisesi ve
muarız hocanın dolularla başının tokatlanması, yeni bir hücceti oluyor. Ve
Mu’cizat-ı Kur’aniye lâhikasını sizin isabetli fikrinize havale ediyoruz. Hem
siz yazdığınız miktarı gönderiniz. Biz burada tekmil eder, size de sonra haber
veririz.(Kastamonu Lahikası)
●●●
Necdet
İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder