10.
Lem’a da Geçen İsimlerden
MEHMED GEZGİÇ
(SEYRÂNÎ)
Onuncu
Lem'a ve Seyranî
Esas ismi
Mehmed Gezgiç olan bu zat 1896'da Isparta'da doğmuştur. "Onuncu
Lem'a" olan "Şefkat Tokatları" risalesinde
ismi ve bahsi geçmekte, yediği tokat anlatılmaktadır.
Şefkat
tokatları yiyenlerin sekizincisi olarak bahsedilen Seyrani, Isparta'nın
Gülcü Mahallesinde oturur ve orada terzilik yapardı. Bir ara Seyrani ismindeki
camide iki yıl kadar imamlık yapmıştı. Âlim ve fâzıl bir Nur talebesi olan
Mehmed Gezgiç'in "Seyrani" lakabı imamlık yaptığı camiden
dolayı kendisine verilmiştir.
Risale-i Nurları
yazarak Nur hizmetlerinde bulunmuştur.
Bir merak
saikasıyla Rumların terk ettikleri gömülü altın hazinelerini bulmak için uğraşmaya
başlamıştı. Bunun için de cinlerle irtibat kurmaya çalışmıştı. Bu hususta
Hazret-i Üstada da bazı sualler sormuştu. Fakat Üstad daha evvelleri de, aynı
mevzuda uğraşmaması için kendisini ikaz ederek suallerine cevap vermemişti.
Kendisi ise yine cinlerle uğraşarak altın bulma işine devam etmişti. Sonra
durumu adliyeye intikal etmiş ve bir sene kadar hapis
yatmıştı.
Üstad
Bediüzzaman bu meseleyi "Onuncu
Lem'a"da Seyrani'nin yediği tokatın
sonunda şöyle ifade
buyurmaktadır:
"Seyrani
bir şefkat tokadını yedi. Bir seneye karib, bir halvet hânede (yani hapiste)
bekledi."
Şefkat
tokadına sebep olan Mehmed Seyrani'nin Üstad'a Mektubu
Üstad
Bediüzzaman Barla hayatında, Kur'an-ı Kerim'in tevafuk mucizesine dair
çalışmalar yapıyordu. Bu meseleyi Isparta'daki Nur talebelerine de bildirerek,
onlarla istişare yapıyordu. Meseleye alakalı olarak Isparta Nur talebelerinden
Mehmed Seyranî Üstad'a şu mektubu yazmıştı.
"Bismihî
Tealâ azze ve celle Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühü fi
külli ânin elfü elfü merratin
"Çok
muhterem üstadımız,
"Tevafuklu
ve haşiyeli bir Kur'an-ı Kerim yazılması hususundaki fikir ve kanaatımızın
iş'arına dair telakki ettiğimiz emr-i âlilerine imtisâlen fikir ve kanaatimi
bervech-i âti zîrde arz eylerim, şöyle ki:
"Fakir,
mahlasımdan anlaşılacağı üzere seyrine müştak olduğum cihetle, nakış ve
suretinden ibaret olan tevafukata fazla bir kıymet ve ehemmiyet vermemekteyim.
Çünkü, bir kelimenin, satırın baş veya ortasında bulunmasında ne mahzur
olabilir? Aslında, yani Levh-i Mahfuzda mevcut olduğu halde, kâğıt üzerinde
tevafukat bulunmaması Kur'an-ı Hakimin hiçbir vecihle kıymetine halel vermez.
Ve bu tevafukatın maddî ve manevî bir nef'i mevcut olduğunu bilmiyorum.
"Haşiye
meselesine gelince: Haşiyeye yazılacak şeyler Sözler'de olduğu gibi âyât-ı
Kur'aniyenin, ihtiraat-ı hâzıra-ı medeniyete göre tefsir ve tatbikinden
ibaretse, bu cihet, yeri geldikçe Sözler'de izah edilmiş ve esasen, bu âyâtı
fenn-i hâzır icadatına tatbikan tefsir, herkes tarafından yapılabileceği
cihetle, fazla bir kıymeti haiz olmayacak ve herkes birer defa okumakla iktifa
edecektir. Sözler'deki 'Allahu nûrussemâvati
velard' ilaahir, 'Kutile ashabü'l-uhdud' ilâahir... âyetlerinin
tefsirleri olan elektrik tesisatı ve şimendifer bu kabildendir. Fakat,
istiyorum ki, Kur'an-ı Hakim'in yüksek maani-i celile ve esrar-ı hafiyesi
üzerinde birer parça perde kaldırılarak, henüz ihtirâ edilmemiş ve belki bir
kaç yüz sene sonra ihtiraı mümkün fünundan bahsedilsin.
"Velâ
ratbin velâ yabisin' ilaahir... 'Ve yahluku mâlâ
ta'lemûn' âyât-ı celileri bize ilm-i cifir ve ilm-i cerr-i eskâl vs gibi
ulum-u mensiye-i mektumeden başka nice yüz bin fünunun Kur'an-ı Hakimde
münderiç olduğunu beyan buyurduğuna göre, Kur'an-ı Azimü'l-Bürhan'ın
projektörüyle bütün dünya milletlerinin gözlerini kamaştırıp sulandırmak ve
ister istemez yönlerini Kur'an-ı Hakime çevirmek için, esrar-ı hafaya-yı Kur'aniye'den
bazıları açık edilecekse, haşiye yapmak doğru, ve illâ fuzuli emek ve zahmet
olacağından, bundan sarf-ı nazarla bu asra layık ve uygun bir şekilde müstakil
bir ilm-i kelâm yazılarak her gün biraz daha tersin edilmekte olan dinsizlik
kalesinin kökünden sökülüp atılması daha muvafık-ı maslahat olacağını arz ve
beyân eder ve bilvesile ellerinizden öperek, fikir ve kanaatımda ayağımın
kaydığı nükat hakkında tenvir ve ihtar-ı mürşidanelerini niyaz eylerim
efendim."
Terzi Mehmed
SEYRANÎ
"Terzi
Mehmed Seyranî" şeklindeki imzasını okuduğumuz bu zat, bir dua
arayarak, okuyup hazine bulmak isteyen bir kimsedir. Onuncu
Lem'adaki Şefkat Tokatları risalesinin sekizinci tokattaki şu
bahsi de okuyunca Seyrani Efendi'nin şefkat tokadını daha iyi anlamaktayız:
"Seyranî'dir. Bu
zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve dirayetli bir talebemdi. Esrar-ı Kur'aniyenin
bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevâfukata dair
Isparta'daki talebelerin fikirlerini istimzaç ettim. Ondan başkaları, kemal-i
şevk ile iştirak ettiler. O zat başka bir fikirde ve başka bir merakta
bulunduğu için, iştirak etmemekle beraber, beni de katî bildiğim hakikattan vaz
geçirmek istedi. Cidden bana dokunmuş bir mektup yazdı. "Eyvah! Bu
talebemi kaybettim!' dedim. Çendan fikrini tenvir etmek istedim. Başka
bir mânâ daha karıştı. Bir şefkat tokadını yedi. Bir seneye karib bir
halvethânede (yani hapiste) bekledi."
Nur Üstadı
dinlemeyip, hatta muhalefet ederek, Üstad'ın katî bildiği tevafuk meselesinden
vazgeçirmeye çalışan, defineci Seyranî Efendi, bu yaptığı işten dolayı şefkat
tokadını yiyerek, yakalanıp bir sene hapiste yatıyor.
(Son
Şahitler kitabının, ikinci cildinden derlenmiştir...)
●●●
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder