CEMAAT HALİNDE ZİKİR (5)
Zikir meclisleri kurmak, bu meclislerde Kur’ân okumak, kelime-i tevhid getirmek, “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu Ekber, Lâ havle ve lâ kuvvete illa billah” demek, bunları çok çok söylemek, mü’minin imanını arttırır. Bu meclislerde yapılan dualara, orada bulunanların amin demesi; cemaat halinde tövbe-istiğfar etmek mü’minlerin Allah tarafından affedilmesine sebep olur.
Hz. Ebû Hüreyre (r. a) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah'ın, yollarda dolaşıp zikredenleri araştıran melekleri vardır. Allahu Teâlâ'yı zikreden bir cemaate rastlarlarsa, birbirlerini "Aradığınıza gelin!" diye çağırırlar. (Hepsi gelip) onları kanatlarıyla kuşatarak dünya semasına kadar arayı doldururlar. Allah, -onları en iyi bilen olduğu halde- meleklere sorar:
"Kullarım ne diyorlar?"
"Seni tesbih ediyorlar, sana tekbir okuyorlar, sana tahmid okuyorlar. Sana ta'zim (temcîd) ediyorlar" derler. Rabb Teâlâ sormaya devam eder:
"Onlar beni gördüler mi?"
"Hayır!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?"
"Eğer seni görselerdi ibâdette çok daha ileri giderler; çok daha fazla ta'zim, çok daha fazla tesbihde bulunurlardı" derler. Allah tekrar sorar:
"Onlar ne istiyorlar?"
"Senden, derler, cennet istiyorlar."
"Cenneti gördüler mi?" der.
"Hayır ey Rabbimiz!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer görselerdi, derler, cennet için daha çok hırs gösterirler, onu daha ısrarla isterler, ona daha çok rağbet gösterirlerdi." Allah Teâla sormaya devam eder:
"Neden istiâze ediyorlar?"
“Cehennemden istiâze ediyorlar" derler.
"Onu gördüler mi?" der.
"Hayır Rabbimiz, görmediler!" derler.
"Ya görselerdi ne yaparlardı?" der.
"Eğer cehennemi görselerdi ondan daha şiddetli kaçarlar, daha şiddetli korkarlardı" derler.
Bunun üzerini Rabb Teâla şunu söyler:
"Sizi şâhid kılıyorum, onları affettim!"
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sözüne devamla şunu anlattı: "Onlardan bir melek der ki: "Bunların arasında falanca günahkâr kul dahi var. Bu onlardan değil. O başka bir maksadla uğramıştı, oturuverdi." Allah Teâla: "Onu da affettim, onlar öyle bir cemaat ki onlarla oturanlar da onlar sayesinde bedbaht olmazlar" buyurur." (Buhârî, Daavât 66, Müslim, Zikr 25, (2689); Tirmizî, Daavât 140, (3595))
İbn-i Mes'ud'dan gelen rivâyette Efendimiz aleyhisselâm; “Allah'ı zikredin. Ancak, sizinle birlikte Allah'ı zikredenlerle arkadaşlık edin.” (Münzüri, et-Terğib ve’t-terhib c: 3, s: 84)
Cemaat halinde zikir melekleşmeye ve meleklerle bütünleşmeye sebebiyet verir.
Cemaat halinde zikir melekleşmeye ve meleklerle bütünleşmeye sebebiyet verir.
Ebû Müslim el-Eğarr diyor ki: "Ben şehâdet ederim ki Ebû Hüreyre ve Ebû Saîd (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğine şehâdet ettiler: "Bir cemaat oturup Allah'ı zikrederse, mutlaka melekler etraflarını sarar, Allah'ın rahmeti onları bürür, üstlerine sekine iner ve Allah onları yanında bulunan (büyük melek)lere anar." (Müslim, Zikr 39, (2700); Tirmizî, Daavât 7, (3375)
İnsan sosyal bir varlık olduğundan diğer insanlarla yaşamaya mecbur olduğu gibi, mizacı ve fıtratı itibariyle de başka insanların tesiri altında kalabilecek bir varlıktır. Çirkin sözlerin tesiri altında kalabileceği gibi, iyi sözlerin ve yanında yapılan zikirlerin de tesiri altında elbette kalacaktır. Onun içindir ki Cenab-ı Hakk zikretme ibadetinin de beraberce ve cemaat halinde olabileceğine dikkat çekmiş ve teşvik etmiştir.
“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin, O’nu sık sık anın. Sabah akşam O’nu takdis ve tenzih edin.” (Ahzab: 41)
O kadar ki zikredilen mekânlar ve evler, Allah’ın izin verdiği mübarek ve mukaddes mekânlardır. Kâ’be’ye de Allah izin vermiştir ve orası Allah’ın emri ve izni ile yapılmıştır.
O kadar ki zikredilen mekânlar ve evler, Allah’ın izin verdiği mübarek ve mukaddes mekânlardır. Kâ’be’ye de Allah izin vermiştir ve orası Allah’ın emri ve izni ile yapılmıştır.
“O nûra, Allah’ın yükseltilmesine ve içlerinde kutlu isminin zikredilmesine izin verdiği evlerde (mescidlerde) kavuşulur. Oralarda, sabah akşam O’nun şanını yücelterek tenzih eden öyle yiğitler vardır ki, ne ticaretler, ne alım ve satımlar onları Allah’ı zikretmekten, namazı hakkıyla ifa etmekten, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin dehşetten halden hale döneceği, alt üst olacağı bir günden endişe ederler.” (Nur: 36-37)
Bu hususta şu hadis-i şerif ne kadar manidardır;
Hz. Ebû Musâ (r.a) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İçerisinde Allah zikredilen evlerin misali ile içerisinde Allah zikredilmeyen evlerin misâli, diri ile ölünün misali gibidir." (Buhârî, Daavât 66; Müslim, Salâtü'l-Müsâfirin 211, (779))
Zikreden cemaatin içinde bulunan, onların tesiri altında kalabileceği gibi, zamanla onlar gibi zikreden ve Allah korkusuyla dolu sağlam mü’minler haline geleceklerdir. Bir insan zikir çekmese bile zikir çekenlere alaka göstermelidir ve onlarla beraber olma gayreti içerisinde olmalıdır. Zikredenlere karşı olanlar, kör ve sağırlardır. Zikredenlerin ise kalp gözleri ve kulakları açık ve Cenab-ı Hakk ile irtibatları sağlamdır. Zikir çekenlerin yanında olanlar da zamanla onların o haline ulaşacaklardır. Şu âyet bu hususa ne kadar manidar bir şekilde dikkat çekmektedir;
“Kendilerine Rab’lerinin âyetleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağırlar ve körler gibi davranmazlar.” (Furkan; 73)
Ebudderdâ’dan gelen rivâyette Rasûlüllah aleyhisselam; “Allah Tealâ kıyamet günü bazı toplulukları inciden minberler üzerinde yüzleri nurlu olarak diriltir. Bütün insanlar onlara gıpta ederler. Halbuki onlar ne Peygamber ne de şehittirler” buyurmuştu. Bu sözleri dinleyen bir bedevî diz üstü oturarak; “Ey Allah'ın Rasûlü onların kimler olduğunu anlat da, tanıyalım” dedi. Rasûlüllah (s.a.v.): “Onlar, çeşitli kabilelerden ve çeşitli ülkelerden oldukları halde zikir için bir araya gelip Allah'ı zikredenler ve Allah rızası için birbirlerini seven kimselerdir.” buyurdu. (Tabarani, Mecmaüz-zevaid c: 10 shf: 80)
∞
Necdet İÇEL
∞
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder