Ana içeriğe atla
HER ZAMAN VE HER ŞARTTA ZİKİR ESAS OLMALIDIR (4)
Cenab-ı Hakk değişik âyet-i Kerîmelerde her zaman ve her şartta, her halimizde zikredebileceğimizi ifade buyurmuş ve teşvik etmiştir.
Zikrullah’ın muayyen bir vakti yoktur. Namaz bütün ibadetlerin fiili ve din sefinesinin direği olduğu halde (Keşfü'l-Hafâ, 2:3; Hadîs no: 1621; Tirmizî, İmân: 8; İbn-i Mâce, Fiten: 129) belli zamanlarda edâ edilir ve edâ edilmesi caiz olmayan vakitler de vardır. (Buhari, Mevâkitü's-salat, 30-31)
Zikrullah ise, zamanın her diliminde, tuvalet ve hamamlar hariç her mekânda serbest dolaşıma sahiptir. Herhangi bir şart ile mukayyet değildir. Her zaman ve mekânlarda zikrullah mümkündür.
“Onlar ki Allah’ı gâh ayakta divan durarak, gâh oturarak, gâh yanları üzere zikreder, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında düşünürler ve derler ki: "Ey Yüce Rabbimiz! Sen bunları gayesiz, boşuna yaratmadın. Seni bu gibi noksanlardan tenzih ederiz. Sen bizi o ateş azabından koru!” (Âl-i İmran: 191)
Şu âyet-i Kerîmede her zaman, her yerde ve her şartımızda sık sık Allah’ı zikredebileceğimizi ifade buyurmaktadır. Sabah, akşam, sabahtan akşama, akşamdan sabaha, daimi olarak her çeşit zikri yapabileceğimize dikkat çeker ve istihbâbî olarak emreder.
“Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin, O’nu sık sık anın. Sabah akşam O’nu takdis ve tenzih edin.” (Ahzab: 41)
“Sabah akşam Rabbinin adını zikret!” (İnsan: 25)
Sabah ve akşam Rabbimizi zikretmek, içten gelen en umûmî duygularla ona yalvarmak ve böylece Rabbe karşı uyanık olmak ne kadar güzeldir.
“Sabah ve akşam Rabbini, içinden yalvararak, ürpererek ve yüksek olmayan, kendin işitebileceğin bir sesle zikret, gafillerden olma!” (A'raf: 205)
Gecelerde ve gündüzlerde, maruz kalabileceğimiz tehlikelerde Allah’a sığınmak ve onun koruyuculuğuna dehalet etmek, Allah’ın kulu olan bizlere yakışan bir kulluk şeklidir.
“De ki: "Geceleyin veya gündüzün gelecek tehlikelere karşı o Rahman’dan başka sizi kim koruyabilir?" Ama bunu bilip Kendisine yönelecekleri yerde, onlar Rab’lerini anmaktan yüz çevirmekteler.” (Enbiyâ: 42)
Ebû Ümâme (r.a) anlatıyor; Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: “Kim yatağına temiz (abdestli) olarak girer ve uyku bastırıncaya kadar Allah'ı zikrederse gecenin herhangi bir saatinde uyanıp da Allah'tan dünya veya âhiret hayırlarından bir şey isterse Allah Teâla, istediğini mutlaka ona verir.” (Tirmizî, Daavât 100, (3525))
Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim bir yere oturur ve orada Allah'ı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar) ise Allah'tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah'ı zikretmezse, ona Allah'tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür ve bu esnâda Allah'ı zikretmezse, Allah'tan ona bir noksanlık vardır.” (Ebû Dâvud, Edeb 31, (4856), 107, (5059); Tirmizî, Daavât 8, (3377))
Cenab-ı Hakk zikretmeyi o kadar hayatımızın içine yerleştirmiştir ki, işlerin başında “Bismillah” zikriyle, ortasında tefekkür zikriyle ve sonunda ise “Elhamdülillah” zikriyle tamamlamamızı tavsiye buyurmuştur. Her hayırlı işe başlarken “Bismillah” zikri ile başlanır. (İbn-i Mace, Nikah 19; Müsned c: 2 shf: 359; en-Nesai, es-Sünenü'l Kübra c: 6, s: 127-128)
Şu âyet-i Kerîme, bir hayvanı boğazlarken “Bismillah” zikrine dikkat çekmekle beraber, herhangi bir insan bize yapacağı bir ikramı bile “Bismillah” diyerek Allah nâmına vermezse alınmaması ve yenilmemesi gerektiğine dikkatimizi çekiyor.
“Artık, o sapanların sözlerine kulak asmayın da, -Allah’ın âyetlerini tasdik ediyorsanız- kesilirken üzerine Allah’ın adı anılmış olan hayvanların etini yiyin.” (En'am: 118)
Biz Allah’ı anarsak Allah da bizi anacak ve düşmanlarımızdan bizleri koruyacaktır. Her zaman ve mekânda Allah’ın zikri esas olmakla beraber, özellikle düşman karşısında Allah’ı daha çok zikrederek O’na dayanıp, O’ndan yardım istemek suretiyle kurtulacağımıza ve düşmanlardan emin olacağımıza inanmalıyız.
Şu âyet-i Kerîme bu hususa dikkat çekiyor;
“Ey iman edenler! Savaş esnasında karşı karşıya geldiğiniz düşman birliğine karşı dayanın, sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki felah bulasınız.” (Enfal: 45)
Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...