İLİM SAHİBİ OLABİLMENİN EN ÖNEMLİ ŞARTI;
OKUMAK
OKUMAK
“Âdem’in hayvaniyeti yemekle insaniyeti okumakla kâimdir.” (Namık Kemal)
Okumayan bir insanın ilim sahibi olabilmesi asla mümkün değildir. Ne dikkat çekicidir ki Hz. Âdem’in (a.s) meleklere karşı üstünlüğü, şerefi ilme bağlanmış ve aynı Peygamberlik zincirinin son halkası olan Hz. Muhammed’e (s.a.s) gelen ilk ayet de “Oku!” olmuştur.
Hz. Âdem’in, şerefi olan ilim ile zatından mükerrem olan meleklerin üstüne çıkabilmenin en önemli ve birinci şartı okumaktır.
Efendimiz’e ilk vahiy gar-ı Hira’da, “İkra bismi Rabbikellezi halâk” (Alak; 1) ayetiyle geldi.
Cebrail (a.s) “Oku!” dedi, Efendimiz “Ben okuma bilmem ki!” buyurdular. Bu üç defa tekrar edildi. (Muhammed Fuat Abdülbaki, el-Lü’lü-ü vel Mercan, c: 1, shf: 32, h. no: 99)
Sonra “İkra” diye başlayan ilk beş ayet geldi. İlk beş ayetin içinde de iki defa bu emir geçiyor.
Sonra “İkra” diye başlayan ilk beş ayet geldi. İlk beş ayetin içinde de iki defa bu emir geçiyor.
Bu ayetlerden birçok mana çıkarılsa da, şüphesiz en önemlisi ayetin gerçek manasıyla okumanın ne kadar önemli olduğu üzerinde durulmasıdır.
Çünkü Cebrail (a.s) ayetin dışında üç defa, ayetin içinde de iki defa olmak üzere toplam beş defa “oku” diyor. Bu, okumanın ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmek içindir.
Efendimiz’in (s.a.s) okuma bilmediğini Cenab-ı Allah elbette biliyordu. İman rükünlerine baktığımızda Efendimiz’in (s.a.s) birinci vazifesi iman, ibadet ve tebliğdir. O yüzden ilk ayet “iman et, ibadet et, tebliğ et” olabilirdi ama olmadı. Çünkü okuma olmadan sağlam bir iman, sıhhatli bir kulluk ve metotlarına uygun tebliğ-irşad da olamaz. Bu önemli vazifelerin alt yapısı ve ana kaidesi okuma ile elde edilen ilimdir.
Okumak, insanın kişiliğini geliştiren çok önemli etkenlerden bir tanesidir. Okumak, insanın düşünce yapısını ve hayal dünyasını geliştirir, lügatçe dağarcığını arttırır. Bir insanın kültür seviyesinin ölçüsü de günde kaç kelime ile konuştuğuyla doğrudan alakalıdır.
Okumak insana bilgi ve tecrübeyle birikim kazandırır.
Okuma sayesinde, tarihin sayfalarında koşar adımlarla dolaşır, destanlara, kahramanlıklara şahitlik eder. Geçmişin elem verici olaylarını değiştirmeye gücü yetmese de, geleceğini kitaplardan edindiği kültür birikimiyle inşa edebilir.
Okuyarak olayların iç yüzünü öğrenen bir kişi, öncelikle kendine olan güvenini arttırır.
Okumak, düşünce ufkunu geliştirir, geniş bir görüş açısı sağlayarak, olayları inceleme yeteneği kazandırır.
Çok okuyanlar, okumanın kazandırdığı zengin kelime birikimine sahip oldukları için, hikmetli ve etkileyici konuşarak hitap ettikleri kişilerde etki uyandırırlar. Böyle bir etki, insanlarla ilişkileri güçlendirmekte, insana daha sosyal bir karakter kazandırmaktadır.
İnsan kelimelerle düşünür. Çok okuma ise daha geniş kelime dağarcığına sebebiyet verir, düşünce kapasitesini ve kültür seviyesini yükseltir.
Günümüzde hemen hemen her mahallede kıraathaneler bulunmaktadır. Kıraathane “okuma evi” demektir. Osmanlı zamanında açılan kıraathanelerden maksat; halkın okuma ameliyesiyle meşgul olması, okuma alışkanlığı kazanması ve okuduklarını diğer insanlarla münazara edebilmesiydi. Fakat günümüzde ise kıraathaneler; içinde kumar oynanan, mâlâyâni işlerle meşgul olunan, gıybet edilen, vaktin boşa harcandığı, okunsa bile aktüaliteden ibaret olan gazete ve dergilerin okunduğu izbe mekanlardır. Hatta o dereceye gelmiştir ki; elinizde kitapla bir kıraathaneye girseniz, değişik bakışlara maruz kalırsınız. Çünkü onlar için anormal olan sizsiniz. Onlara göre kitap okunacaksa evde veya kütüphanede okunur.
Okuma oranı, gelişmiş ülkelere oranla ülkemizde maalesef çok düşüktür. Her sene yapılan değişik anketlerde; kitap, dergi, gazete okuma oranlarının bazı Afrika ülkelerinden bile düşük olduğunu görmekteyiz.
Okumanın önemini idrak etmek için, tarihe damgasını vurmuş başarılı şahsiyetlerin hayatına bakmamız yeterli olacaktır. Şarkiyatçılar, devlet adamları, Osmanlı padişahları, âlimlerimiz… Hepsi kitaplarla o kadar haşır neşir olmuşlardır ki adeta kitapla bütünleşip birer kitap olmuşlardır. Çok okuyan insanlara “ayaklı kütüphane” denmesi de bundandır.
Televizyon, telefon, internet gibi telekomünikasyon araçlarının hayatımıza girmesiyle bilgiye ulaşmak daha kolay hale gelmiştir. İstediğiniz bir konuyu anında öğrenebiliyorsunuz. Fakat bu araçların kullanımında dengeyi koruyamayınca da o aleme çok fazla girip, o deryada boğulabiliyorsunuz. Bu araçlar zihne çok fazla uyaran gönderdiği için rahatlıkla sizi ilimden ve bilgiden alıkoyabiliyor.
Bugünkü kapitalist sistem, zaruri olmayan şeyleri zaruret haline getirdiği için ve insanlar da onları elde etme uğruna hırsla çalıştıklarından kitap okumaya fırsat bulamıyorlar. Bilgiye ulaşmak istediklerinde bile çok uzun ve anlaşılmaz değil de avam lisanıyla bir özet talep ediyorlar. Hatta merak ettiği bir konuyu internette rahatlıkla bulabilecekken etrafındaki insanlardan kısa bir malumat almayı tercih ediyorlar. Vahşi kapitalizmin getirilerinden birisi de bu olsa gerek…
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder