Ana içeriğe atla
İLİM VE BİLİM FARKI
Öğretmenlik ilim ve bilimi beraberce ele alan, kendisini daima yenileyen ve talebelerini bu noktada yetiştiren kutsî bir meslektir. Bu münasebetle ilim ve bilim farkı üstünde biraz durmak yerinde olacaktır.
İlim “neden?” diye sorarken, bilim gözlerini kapatır, kulaklarını tıkar, “neden”den vazgeçerek “nasıl”lar üstünde durur.
İlim sırtını marifetullaha, bilim ise aydınlanmaya dayamıştır. O aydınlanma ki, gücünü feodaliteden beri uğradığı zulümlerden alır, gücü hırs, intikam, öfke, kin kaynaklıdır. Bilimin gözünü bu hasletler kapamıştır.
İlim uhrevîdir. Bilim, insanı elbette ilme götürecektir. İlim asıl, bilim ise ilme götüren bir vesiledir.
Bilim muşahhas varlıklarla meşgul olur, ilim ise hem muşahhas hem de mücerred varlıklarla meşgul olur. Bilim tabiatı, varlıkları anlamaya çalışır, ilim ise hem tabiatı ve varlıkları hem de tabiat ötesini ele alıp anlamaya çalışır. İlim bilimi de içine alır.
İlim bilime yol gösterir.
Bilim sadece hayatın dünyevî yönüyle alakalı sorularına cevap bulmaya çalışır. İlim ise hem dünyevî hem de uhrevî yönden bakmaya ve cevaplar bulmaya çalışır.
Bilim ilimden sonra gelir. Bilim kainatta olan hadiseleri bilmektir. İlim ise hem dinî hem dünyevî hem de uhrevî ilimleri bilmektir.
Bilim de ilim de ortak paydada araştırır ve bulduklarını ortaya koyar. Ama ilim farklı olarak varlığı ispatlanmayan varlıkları da açıklar.
Bilim kesinlik ister, yanılma ihtimali vardır. İlimde kesinliğin ve yanılmanın yerini inanç alır. Yanılma ihtimali yoktur.
İlim de bilim de insanlığın faydasını hedef alır, insanlığın faydasına olan hususları ortaya koyarlar.
İlim ile bilim birbirini tamamlarlar. Bilimin açığını ilim tamamlar.
Bilim daha ziyade akla, hisse ve araştırmaya dayalıdır. İlim ise hem aklî ve hissî olmakla beraber nakle de dayalıdır. İlim kalp ile, tasdik ile alakalıdır.
Ekseriyetle bilim gördüğü şeyi kabul eder, ilim ise görmediği şeyleri kabul etmezlik yapamaz.
Bilim deneylerle ispatlanan olguları doğru kabul eder, ilimde ise bir şeyin ille de deneylerle doğruluğunun kanıtlanmış olması gerekmez.
İlimsiz bilim kör, bilimsiz ilim ise topaldır. İkisi de birbirinin tamamlayıcısıdırlar. İlim olmayınca bilim insanlığın elinde patlamaya hazır bir bombadır. Atom bombası gibi tarihte kara lekeler bırakır. İlim de bilimsiz olmamalıdır. Çünkü bu seferde taassub içine düşen, sorgulamayan insanlar ortaya çıkar. İlim de bilim de Allah’ın bir eseridir. İkisi de bize Allah’ı tanıtır.
İlmin temeli Allah’a iman olduğu için böyle bir ilme sahip olan insan sadece aklını ve beş duyusunu değil vahyi rehber edinir. Aklını aşan hükümlerini kabul eder, daha sonra bu hükümlerin hiçbirinin akla zıt olmadığını da idrak eder. Zira insanı da, kainatı da, hayatı da ve bunlar arasındaki kanunları ve münasebetleri de yaratan Allah’tır. Böyle bir insan akıl ve hislerinin sınırlı olduğunu bildiği için, akıl ve havass-ı selime ile bilinmeyen şeylere, yani “gayb”a inanır.
Bütün öğretmenlerimizin ilim ve bilimde gelecek nesillere gerçek rehberlik yapmaları en büyük arzumdur.
֍
Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...