UHUD SAVAŞINDA, OKÇULAR TEPESİNİ TERK EDENLER, ACABA SAVAŞTAN SONRA GEREK EFENDİMİZİN ALEYHİSSELÂMIN, GEREKSE KUR’AN’IN BUNLARLA İLGİLİ BİR MÜEYYİDESİ OLMUŞ MUDUR? YOKSA SESSİZ KALINIP OLAY UNUTULMAYA MI TERKEDİLMİŞ?
BÖYLE CİĞERSÛZ BİR HADİSENİN SEBEB VE SONUÇLARI İTİBARIYLA GÜNÜMÜZE DE IŞIK TUTMASI AÇISINDAN DEĞERLENDİREBİLİRMİSİNİZ?
■
BÖYLE CİĞERSÛZ BİR HADİSENİN SEBEB VE SONUÇLARI İTİBARIYLA GÜNÜMÜZE DE IŞIK TUTMASI AÇISINDAN DEĞERLENDİREBİLİRMİSİNİZ?
■
İslâmî kaynaklar açısından vak’ayı önce bir hatırlayalım;
Ashabdan Berâ' b. Azib der ki: "Peygamber Aleyhisselam, Uhud günü, piyade okçuların üzerine -ki, onlar elli kişi idiler- Abdullah b. Cübeyr'i kumandan tayin etmiş, onlara:
Ashabdan Berâ' b. Azib der ki: "Peygamber Aleyhisselam, Uhud günü, piyade okçuların üzerine -ki, onlar elli kişi idiler- Abdullah b. Cübeyr'i kumandan tayin etmiş, onlara:
'Şu yerinizden sakın ayrılmayınız! Bizi kuşların kapıştığını görseniz de, bizim düşmanları bozup hezimete uğrattığımızı görseniz de, size haber göndermedikçe sakın yerinizden ayrılmayınız!" diyerek kesin emirvermişti.
Nihayet, harp başladı, kızıştı. Müslümanlar müşrikleri bozguna uğrattılar.
Vallahi, ben o sırada gördüm ki; müşrik kadınları elbiselerini toplamışlar, bacaklarındaki halhalları görünerek sür'atle koşuyorlardı.
Bunun üzerine, Abdullah b. Cübeyr'in kumandası altındaki arkadaşları, birbirlerine: 'Ganimet! Ey kavim, ganimet! Kardeşleriniz işte düşmanı yendi. Siz burada daha ne bekliyorsunuz' dediler.
Kumandanları Abdullah b. Cübeyr, onlara: 'Resûlullah Aleyhisselam in size söylediğini unuttunuz mu? dedi.
Onlar: 'Vallahi, düşmanı yenenlerin yanına biz de gideceğiz ve ganimetten nasibimizi alacağız!' dediler." (İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 2, s. 47, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 293, Buhârî, Sahih, c. 4, s. 26, Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 25)
Kumandan Abdullah b. Cübeyr, okçuların bu tutumunu görünce, Allah'a ve Resûlüne itaat etmelerini onlara emir ve tavsiye etti ise de, dinlemediler, gittiler.
Abdullah b. Cübeyr'in yanında ancak on kadar okçu kaldı. Geride kalanlar arasında bulunan Haris b. Enes, giden okçulara: "Ey kavmim! Peygamberinizin sözünü size hatırlatırım! Emîrinize, kumandanınıza itaat edin!" dedi ise de, yanaşmadılar, tepe geçidini açık bırakarak müşriklerin ordugâhlarına dalıp ganimet toplamaya koyuldular. (Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 229-230, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 475-76)
Müşriklerin süvari birliği kumandanı Halid b. Velid, İslâm okçularının azaldığını, tepenin tenhalaştığını, Müslümanların ganimet toplamakla uğraştıklarını, İslâm ordugâhının arkasının açıldığını görünce, süvarilerine seslendi ve hemen geri döndü.
İkrime b. Ebu Cehil ve diğerleri de onu takip ettiler.
İkrime b. Ebu Cehil ve diğerleri de onu takip ettiler.
Tepede kalan okçulara saldırdılar. (Vâkidi, c. 1, s. 229-230, İbn Sa'd, c. 2, s. 41-42, c. 3, s. 475-476)
Bozguna uğrayan müşrikler süvarilerinin geri dönüp saldırıya geçtiklerini görünce, onlar da geri döndüler ve Müslümanlara saldırmaya başladılar. (Taberı, Târih, c. 3, s. 15)
Müşriklerin süvarileri geldikleri zaman, okçular birliği kumandanı Abdullah b. Cübeyr, yanında kalan okçu arkadaşlarına: "Hemen açılın ve yayılın!" dedi.
Okçular, önleri düşmana ve güneşe karşı olmak üzere, saf halinde dizildiler.
Müşrikleri oka tuttular. Abdullah b. Cübeyr'in oku tükenince, mızrağıyla vuruşmaya ve onları yaralamaya başladı. Mızrağı kırılınca, kılıcını sıyırdı, onunla çarpışmaya devam etti.
En sonunda, şehit oldu. (Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 232) Müşriklerin süvari birlikleri, Abdullah b. Cübeyr'in yanından ayrılmayan ve onunla birlikte savaşan İslâm okçularını da şehit ettiler. (Vâkıdî, Megâzî, c. 1, s. 232, İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 3, s. 476)
■
Kaynaklara dayalı olan bu tespitlerden anlaşılıyor ki, Abdullah b. Cübeyr ve yanındaki on kişi ile beraber, cepheyi terkedenlerin hepsi daha sonra geri döndü, çarpıştı ve şehid oldular.
■
Kaynaklara dayalı olan bu tespitlerden anlaşılıyor ki, Abdullah b. Cübeyr ve yanındaki on kişi ile beraber, cepheyi terkedenlerin hepsi daha sonra geri döndü, çarpıştı ve şehid oldular.
Üsdat hazretleri de bunun hikmetlerinden bahseder:
Mühim Bir Sual: Fahrü’l-âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidayetinde mağlubiyetinin hikmeti nedir?
Mühim Bir Sual: Fahrü’l-âlemîn ve Habib-i Rabbü’l-âlemîn Hazret-i Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın sahabelerinin, müşrikîne karşı Uhud’un nihayetinde ve Huneyn’in bidayetinde mağlubiyetinin hikmeti nedir?
Elcevap: Müşrikler içinde, o zamanda saff-ı sahabede bulunan ekâbir-i sahabeye istikbalde mukabil gelecek Hazret-i Hâlid gibi çok zatlar bulunduğundan, şanlı ve şerefli olan istikballeri nokta-i nazarında bütün bütün izzetlerini kırmamak için hikmet-i İlahiye, hasenat-ı istikbaliyelerinin bir mükâfat-ı muaccelesi olarak mazide onlara vermiş, bütün bütün izzetlerini kırmamış.
Demek mazideki sahabeler, müstakbeldeki sahabelere karşı mağlup olmuşlar. Tâ o müstakbel sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyet’e girsin ve o şehamet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin. (Lem’alar: 7.lem’a, ikincisi bölümü.)
■
Demek mazideki sahabeler, müstakbeldeki sahabelere karşı mağlup olmuşlar. Tâ o müstakbel sahabeler, berk-i süyuf korkusuyla değil belki bârika-i hakikat şevkiyle İslâmiyet’e girsin ve o şehamet-i fıtriyeleri çok zillet çekmesin. (Lem’alar: 7.lem’a, ikincisi bölümü.)
■
Birçok sıfatla donatılmış olan insanın eleştirilecek ve tenkit edilecek çeşitli yönleri vardır. Eleştiri hem olumlu hem de olumsuz yönde yapıldığı halde, tenkit sadece olumsuz yönler için yapılmamalıdır. Tenkit daima kötüye götürür. Tenkit nazarıyla ilme yaklaşan bir öğrenci, onun nurundan istifade edemez. Tenkit olumsuzlukları da beraberinde getirerek büyük tefrikalara yol açar. Fert ve toplum ilişkilerinin yıkılmasının temelinde de meselelere tenkit nazarıyla bakmak gelmiyor mu?
Bazen, uzun uzun oturup düşünüyorum, tenkit ettiğimiz insanları. Hiç mi meziyetleri yok? İyilik damarları mı kurumuş acaba? Hayır, kurumamış ama biz mertlikten uzaklaşmışız. Tenkit zayıf insanın işidir. Taktir etmek ise yiğitçe bir davranıştır. Zaten; “İyiliğe karşı iyilik her kişinin kârı, kötülüğe karşı iyilik er kişinin kârı” demişler. Bizim vazifemiz başkalarının faziletini övmek, yüceltmek olmalıdır. Birlik ve beraberliğimizi sağlamak için özellikle geçmişte olan hadiselerin kritiğini yaparken, birbirimizi itham eder tarzdaki tenkitten kaçınmalıyız.
Tenkitte gıybet, su-i zan ve tecessüs vardır ki, bunların hepsini işlemekte haramdır. Ayrıca tenkit etmemek bir peygamber sünnetidir.
Efendimiz (s.a.v) Uhud’ da Ayneyn tepesine elli muharipten teşekkül eden bir okçu müfrezesini vazifelendirdi. Başlarına Abdullah b. Cübeyr’i tayin etti. Resulallah okçulara : “Düşmanı yendiğimizi görseniz de, size haber göndermedikçe yerinizden asla ayrılmayınız” emrini iki defa tekrar etti. Daha sonra “Kuşların cesetlerimizi kapıştıklarını görseniz dahî, ben size adam göndermedikçe, asla yerinizden ayrılmayınız.” diye emretti. Savaşın başlarında Müslüman ordusu müşrikleri dağıtmaya başlamıştı. Hatta bir kısmı kaçıyordu. Bu tabloyu gören tepedeki okçuların sekiz-onu hariç diğerleri ganimet toplamak için mevzilerini terk etmişlerdi. Savaşı başından beri çok iyi takip eden müşriklerin kumandanı, henüz müslüman olmayan Halit b. Velid okçuların ayrılmasıyla yanındaki bir grupla tepeyi dolanmış ve Müslümanların arkasına geçmişti. Durumu gören, kaçmaktaki müşriklerde geri dönünce Müslümanlar iki arada kalmış ve yetmiş şehit vermişti. Peygamber Efendimizin yüzüne miğferi saplanmış, ayrıca dişi kırılmıştı. (Sâlîh Suruç, Kâinatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, C.1 Shf 441-442,94) Uhud dönüşünde, Ashaptan bir kısmı savaş hengamında Efendimizin tembihini dinlemeyip yerini terk etmesi neticesinde bazı sahabelerin şehit olmasına ve kısmî mağlûbiyete sebebiyet vermişlerdir.
Allah-u Teâlâ savaş sonunda tenkidi önlemek için şu ayeti indirdi: “Kendileri evlerinde oturarak kardeşlerine: eğer, bizi dinleselerdi ölmeyeceklerdi! diyen o adamlara deki: öyle ise, kendinizden ölümü geri çeviriniz, eğer sözünüzde doğru kişilerseniz”. (Âl-i İmran:168)
Bu ayet aynı zamanda Uhud’a çıkmayalım, müdafaa harbi yapalım diyen Sahabe-i Kiramdan sağ kalanların, meydan savaşına çıkan ve orada şehit olan kardeşlerini tenkit etmemelerini ve tenkit kapılarını kapatmak için nazil olmuştur.
Aslında tenkit etmede haklı idiler. Ama Allah haklı dahî olsa tenkit kapısını kapatıyordu.
Bu ince sırlardan süzülen Bediüzzaman’ın şu ifadesi ne kadar manidardır : “ Haklıda olsa, haksızda olsa bu zamanda kardeşini tenkit eden haksızdır.”
Efendimiz (a.s)’da Sahabe-i Kiram’ın yapabileceği muhtemel tenkitleri ve bu tenkitlerin de nefs-i emmareden kaynaklanacağını dikkate alarak, nefisle cihada davet etmiş, Uhud’da ki, cihadı küçük cihat saymış “Küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” (Acluni, Keşfül-Hafâ Shf.511 Hadis No:1362) buyurmak sûretiyle, nefs-i emmareden kaynaklanan tenkitleri bertaraf etmiştir.
O dev kamed insan, “Bir musibet bin nasihatten iyidir” diye düşünmüş ve oluşabilecek kargaşa ve kırgınlıkları daha işin başında önlemişti. Evet, herkes olayı görecek, dersini alacak ve daha sonra buna göre hareket edecekti.
Birbirimizin kusurlarının üzerine atlayıp ortaya çıkarmak yerine, ayıplarımızı örtmeliyiz. Muhakkak ki; en çirkin olayın, en kötü insanın bile iyi yönleri vardır. Menkıbe olarak anlatılır: Bir gün Davud Peygamber (a.s) cemaatiyle birlikte giderken, yolun kenarında bir köpek leşine rastlarlar. Cemaatten birisi: “Ne kadar pis kokuyor” demiş. Bir diğeri : “ Ne kadar kötü görünüyor” demiş. Davut (a.s)’da ; “ Bu köpeğin ne güzel dişleri var” demiş. Evet her insan, olaylara kendi zaviyesinden, kendi aynasından bakar. Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır. (B.S.Nursi, Mektubat, Hakikat çekirdekleri,50. Madde Shf.495)
Unutulmamalıdır ki; tenkit eden haklı dahî olsa haksızdır. Özellikle Türkiye gibi kozmopolit bir ülkede tenkit etmek tefrikayı doğurur. Nazik zamanlarda yapılan tenkit hüsran getirir. Savaş sırasında bir asker suç işlese bile ceza verilmez. Suçun cezasını, savaş sonunda mahkeme verir. Zira savaş sırasında suç işleyen askerin karşı cepheye geçme ihtimâli vardır. Gözün hadekasına gelen bir kıl dahî incittiği gibi, bu nazik zamanda çok küçük tenkitler dahî çok büyük zararlar verir.
Teşekkürlerimi sunar, sağlık-sıhhat ve afiyetler dilerim…
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder