BATILI’NIN MU’CİZELERE BAKIŞI (3)
Batıda Hz. İsa’nın mu’cizelerini inkâr edenler, akıl ve mantıkla bunları tevil etmeye çalıştılar, tabiattaki cari kanunlarla, sebeplerle bunları çözmek istediler. Fakat bu çalışma da başarılı olamayan ve izahını bulamayan inkâr yolunu seçti. Mevcut ilmi kıstaslar içinde bir insanın semalara gitmeye imkânı yoktur. Öyleyse ya tevil edecekler ya da inkâra sapacaklardır. (Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c:4,shf:98–99)
Batıda David Hume’un mucizeleri inkârı karşısında (Davit Hume, İnsan Zihni Üzerinde Bir Araştırma, shf:172,173, Tercime: Selmin Evrim) Avrupalı H. Poinjare ve Jean gibi kimseler Hz. İsa’nın mucizelerini anlatmak için, bir türlü tevile girmişler, tekellüflere düşmüşlerdir. (Sir James Jean, Esrarlı Kâinat, Shf:2–11–12, Tercüme: Salih Murat Uzdilek) Meselâ; bir insan hava da uçar mı? Hz. İsa semaya yükselmiş, fakat tabiat kanunları içinde bu olayın vukuu mümkün mü? Hz. İsa’nın (as) bu mucizesini inkâr ederek, Edikton ve Jean tevil yolunu takip ettiler. İnkârcılar karşısında şirin görünmek maksadıyla dediler ki: “Efendim, meselâ bir cisim havada çok süratli gidince enerjiye dönüşür. Enerjiye dönüştüğünde mahiyeti zarar görmez, ileride gittiği zaman ki yerinde, tekrar kesif haline gelir. Tekrar hareket ettiğinde enerji olur Enerji maddeye, madde enerjiye dönüşmek suretiyle bir cisim havada uçar.” gibi tekellüflü tevillerle Hz. İsa’nın mucizelerini ele aldılar.
Maddeci mantıkla Hz. İsa’nın (as) mu’cizelerini değerlendiren batılı insanlar zuhur ettiği gibi; son devirde İslam dünyasından da müsteşrik kafasıyla düşünen, batının bu alçak basıncının tesirinde yetişen, bizde de, az dahi olsa eziklik duygusu içinde yetişmiş ulema vardır. Ezher’in Muhammed Abduh’undan alın, Pakistan’ın Nedviler’ine kadar… Bu psikoloji ile Allah Rasulü’nün mucizelerini izah etmeye ve te’vile kalkıştılar. (M. Fethullah Gülen 16 Ocak 1976 tarihli Mu’cizat vaazı ) Akılla mu’cizeyi açıklayamayınca da te’vil etme lüzumunu duydular. Şarkta ve garpta nice insanlar, İbn-i Rüşt, (İbn-i Rüşht, Ebül-Velid Muhammed b.Ahmet Mena hiccil-edille fi akaidi’mille shf:208–209, Tercüme Dr. Mahmut Kazım) Cemaleddin-i Afgânî, Muhammed Abduh, (Muhammed Abduh, Tefsir’ul-Kur’anıl-Hâkim(Tefsir’ul Menan), C:xı, shf161) Reşit Riza, (Muhammed Reşit Rıda, El –Vahyül Muhammedi, Shf:72) Muhammed Heykel, (Muhammed Mustafa Heykel, Hz Muhammed Mustafa, Tercüme eden: Ömer Rıza Doğrul, shf: 56) Muhammed Hamidullah (Muhammed Mustafa Heykel, Hz Muhammed Mustafa, Tercüme eden: Ömer Rıza Doğrul, shf: 56) ve Muhammed El Gazali gibi ve Türkiye’deki uzantılarına kadar bu konuda maddeci bir mantıkla yaklaştılar.
Miracın mu’cize olması yönüyle değil de akıl ve mantık dairesinde tevil edilmesi, mucize mantığına terstir. Çünkü mucize, doğrudan doğruya Allah’ın yaratmasıyla meydana gelir. Allah’ın güç ve kudretini labaratuvarın dar kalıpları arasına sokmamız; tabiat kanunları içersinde ve sebepler dairesinde değerlendirmemiz ve akılla onu anlamaya, kavramaya çalışarak tevil etmemiz doğru değildir. Bu faaliyetler hadd-i zatında Allah’ı tanıyamamak, güç ve kuvvetini tam olarak takdir edememekten kaynaklanmaktadır.
Efendimiz (as) mi’raca: “Ben gittim” demiyor. Kur’an-ı Kerim’de: “Bir gece kendisine bazı delillerimizi gösterelim diye kulu Muhammedi, Mescid-i Haramdan, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksaya götüren O zatın şanı yücedir...”, (İsra Suresi:1) deniliyor. Allah’ın güç ve kudretiyle götürüldüğü ifade ediliyor. O Allah (cc) öyle bir Allah ki her zaman: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” (Et-Tirmizi, El-Cami’us Sahih, Kitab-üd Deuvat 141, 3596) ile ifade ederiz. Güç ve kuvvetinin namütenahi olduğunu belirtiriz.
Diğer bir ayet-i kerime de; ama onlar, Allah’ın kudret ve azametini hakkıyla takdir edemediler. Ona layık tazimi göstermediler. Hâlbuki bütün bir dünya kıyamet günü Onun avucunda, gökler âlemi de bükülmüş olarak elinin içindedir. Böyle bir azamet ve hâkimiyet sahibi olan Allah, onların uydurdukları şeriklerden yücedir, münezzehtir.” (Zümer Suresi: 39–67) demiştir. Benim çok rahat tesbihin tanelerini çevirdiğim gibi, Allah (cc) kevn-ü fesat âleminde, arş ve kürsî âleminde, şehadet ve gayb âlemlerinde, ne kadar yarattıkları varsa, kabzay-ı tasarrufunda, tesbih taneleri gibi çevirir.
İşte bu güce ve kudrete sahip olan kudreti sonsuz olan Yüce Allah (cc), bir gece abdini aldı. Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa’ya götürdü. Oradan semavat âlemine seyr-ü sefer yaptırıp büyük ayetlerini gösterdi. Sidre-i müntehadan kab-ı kavseyn’e kadar gezip dolaştırdıktan sonra yeniden eski yerine getirdi. Allah (cc) bir şeye “Ol!” der oluverir: ‘Bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu, sadece ‘Ol!’ demektir, hemen oluverir...’” (Yasin Suresi: 36–82)
Allah’a her şeyin kolay olduğunu anlıyoruz. Bu mucizeyi de Allah’ın güç ve kudreti noktasıyla ele almazsak, elbette ki, dar akıllılarla, sebeplerin dar kalıplarıyla bu büyük hâdiseyi anlamak mümkün olmayacaktır. Ziya Paşa da:
“İdrak-î meali bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez.” demiştir.
Zira bu terazi bu kadar sikleti çekmez.” demiştir.
***
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder