Ana içeriğe atla
HAYAT VE İLMİ ELDE ETMEDE BİR GAYE OLMALIDIR
Her şeyin bir gayesi vardır. Gayesiz işler abesle iştigaldir. Gaye, meşgul olduğumuz işe zevk ve şevk katacak ve bizler için de itici bir güç olacaktır.
İlmin hedefi, ferdin terbiyesi ve bu yolla “rüşde” ermesidir. “Rüşd” ise, maddi ve manevi kemalatın zirvesidir.
Hz. Musa’nın da (a.s) bir gayesi vardı; "Üstadım" dedi Mûsâ, "Sana öğretilen bu ilimden bana da bir şeyler öğretmen için sana tâbi olabilir miyim?" (Kehf suresi; 66)
İlim makamı menfaat ve şöhret için elde edilmemelidir. Ferdin ve cemiyetin maddi ve manevi kemalatı elde edip Allah rızasını kazanması için elde edilmelidir.
İlk “ikra” ile başlayan Kur’ân ilmi, onun birinci muhatabı olan Hz. Muhammed’i (s.a.s) çok iyi terbiye etmiş ve kemalatta onu zirveye çıkarmıştır.
“Beni Rabbim terbiye etti. Ne güzel terbiye etti.” (Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, c:1, shf:12) hadisi, meselemizi çok iyi anlatıyor.
İlim en büyük ibadettir. İbadetlerin ibadet olması iyi niyete bağlıdır. İlim öğrenmede maksat Allah’ın rızasını kazanmak ahiret yurdunu elde etmek, önce kendisinden cahilliği gidermek, sonra diğer cahillerin bilgisizliğini gidererek kültür ve ilim sahibi olmalarını sağlamak, dinin ilelebet yaşamasının devamını sağlamak olmalıdır. İslam’ın devam etmesi ancak ilim sayesinde mümkün olabilir.
İlim tahsil etmekten maksat, Allah’ın rızasını kazanmak ve topluma hizmet olduğuna göre, talebe ilme başlarken şöhrete kavuşmak, insanlar yanında değer kazanmak, toplumda itibar sahibi olmak gibi düşüncelerden kesinlikle uzak durmalıdır.
Toplumumuzdaki büyük huzursuzluklardan birisi, ilmin hizmet ve Allah rızasını kazanma için değil, menfaat için tahsil edilmesidir. Belli makama çıkınca, orayı kendi menfaati için kullanma, çöküşün ana sebeplerindendir.
İlimde bu hedefi yakalayabilmek, Allah’ın verdiği akıl nimetine ve beden sıhhatine verdiği ilimlerle beraber şükretme ile temin edilebilir. Yoksa Kârun-vâri ilmi ve kazancını kendisinden bilme gibi ayrı bir felakete maruz kalırlar. (Kasas suresi; 78)
Aklını beğenenlerin sonucu bunalım, anarşi, huzursuzluk ve boşluktur.
Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...