RECEB AYI
Kamerî ve Hicrî yılın yedinci ayıdır.
Sözlükte “korkmak; saygı duymak, tazim göstermek” anlamlarına gelen ‘recb’ kökünden türeyen receb kelimesi saygı duyulan ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adı olup dinî gelenekte önemli yeri olan üç ayların ilkidir.
Câhiliye devrinde, receb ayı boyunca savaştan ve baskınlardan uzak durulur, özellikle ilk on gününde oruç tutulur, umre ziyaretleri yapılır ve putlardan oluşan tanrılara “atîre” veya “recebiyye” denilen kurbanlar takdim edilirdi.
Receb ayının daha önce Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) döneminde “hevber”, Arab-ı âribe döneminde “esamm” (sağır) diye adlandırıldığı, kan dökmenin, mala ve ırza dokunmanın yasak olduğu bu ayda kavga ve silâh sesleri, imdat çağrıları duyulmadığı için bu adla anıldığı rivâyet edilir.
Araplar’ın Mudar kolundan olan Kureyş gibi kabilelerin receb ayına diğer kabilelerden daha fazla saygı göstermesi sebebiyle Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın bir hadisinde de geçtiği üzere bu aya “receb-i Mudar” denilmekteydi. Öte yandan haram aylardan üçü (zilkade, zilhicce, muharrem) peşpeşe geldiği için bunlara “serd” (birbirini takip eden) denilirken receb ayına tek olduğu için “ferd” (münferid) adı verilmiştir. Kaynaklarda receb ayı karşılığında başka isim veya sıfatlar da zikredilmektedir. Osmanlı belgelerinde receb (ب) kısaltmasıyla ve “şerif”, “mürecceb” gibi sıfatlarla birlikte yazılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de receb kelimesi geçmemekle birlikte muhtelif âyetlerde haram aylardan söz edilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmektedir (Bakara:194, 217; Mâide;2, 97; Tevbe:5, 36).
Resûl-i Ekrem aleyhisselâm haram ayları zilkade, zilhicce, muharrem ve receb olarak açıklamıştır (Buhârî, “Megâzî”, 77; Müslim, “Kasâme”, 29). Haram ayların farklı bir önem ve saygınlığa sahip olduğu, bu aylarda işlenen iyilik ve kötülüklere başka zamanlarda işlenenlerden daha fazla mükâfat ve ceza verileceği yönünde genel kabul vardır.
Receb ayının haram aylardan biri olmanın ötesinde bir üstünlüğünün olup olmadığı âlimler arasında tartışılmıştır. Kaynaklarda receb ayının faziletine ve bu aya mahsus ibadetlere dair çok sayıda rivayet yer almaktadır. Klasik literatürde bu rivâyetleri derleyen müstakil eserler mevcuttur. Ancak hadis âlimleri bunların büyük çoğunluğunun uydurma, önemli bir kısmının da zayıf olduğunu bildirmiştir.
Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın receb ayı girdiğinde, “Allahım, receb ve şâbanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır!” şeklinde dua ettiği yönündeki rivayet (Müsned, I, 259; Ebû Nuaym, VI, 269) zayıf hadisler içinde yer almakla birlikte bu ayın faziletiyle ilgili en çok güvenilen rivâyetlerden biri kabul edilir.
Resûl-i Ekrem aleyhisselâm’a isnat edilen, “Receb Allah’ın ayıdır, şâban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır”; “Receb ayının diğer aylara üstünlüğü Kur’an’ın diğer sözlere üstünlüğü gibidir” şeklindeki sözlerle receb ayının ilk gecesinde veya herhangi bir gecesinde belirli bir namaz kılmaya teşvik eden rivayetlerin sağlam dayanaklarının bulunmadığı tesbit edilmiştir.
Bu ayda yapılan bazı ibadet ve uygulamalar da âlimler arasında tartışma konusu olmuştur. Görüş ayrılıklarının temelinde, âlimlerin zayıf da olsa bu tür rivayetlerle nâfile ibadetler konusunda amel edilip edilemeyeceği veya bu aya mahsus özel ibadetlerin nâfile ibadetlerle ilgili genel hükümlerin kapsamına girip girmeyeceğiyle ilgili anlayışları ve bid‘at kavramı karşısındaki farklı tutumları yatmaktadır.
Receb ayına mahsus ibadetler içinde en çok tartışılanı bu ayda oruç tutma meselesidir. Esasen belirli günler dışında her zaman oruç tutulabileceği ve haram aylardan biri olarak receb ayının bir özelliği olduğu kabul edilmektedir. Nitekim haram aylarda oruç tutmayı teşvik eden hadisler bulunmaktadır (Ebû Dâvûd, “Savm”, 55; İbn Mâce, “Sıyâm”, 43).
İbn Ömer ve Hasan-ı Basrî gibi sahâbî ve tâbiîlerin haram ayların tamamında oruç tuttukları rivayet edilir. Hz. Peygamber’in receb ayında oruç tutmayı yasakladığı yönündeki hadis (İbn Mâce, “Sıyâm”, 43) senedindeki zayıflık sebebiyle bu genel hükmü tahsis edici nitelikte görülmemektedir. Dolayısıyla bazı âlimler, konuyla ilgili zayıf rivâyetlerin birbirini desteklediğini ve nâfile ibadetler hususunda bu tür hadislere dayanılmasının câiz olduğunu ileri sürerek receb ayında oruç tutmayı müstehap sayar.
Buna karşılık bazı âlimler, Câhiliye döneminde olduğu gibi ramazan ayını gölgede bırakacak şekilde receb ayına özel bir kutsiyet atfedilmesi ve halkın bunu zorunlu bir ibadet olarak algılaması endişesinden dolayı bu ayda oruç tutmayı sakıncalı görmüştür. Bu âlimler görüşlerini Hz. Ebû Bekir, Ömer, İbn Abbas, İbn Ömer gibi sahâbîlerle bazı tâbiîn âlimlerinin söz ve uygulamalarıyla temellendirmeye çalışırlar.
Bazı âlimler de özellikle receb ayının tamamını oruçlu geçirmeyi hoş karşılamamış, birkaç gün oruca ara verilmesini ya da bu ayla birlikte başka bir ayda da oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. İbn Abbas ve İbn Ömer’in de bu şekilde davrandığına dair rivâyetler nakledilmektedir.
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder