REĞĂİB
Bir seneden beri işlemiş olduğumuz günahlar, canlarımızı dudaklarımıza getirdi. Özellikle son siyasî hadiseler, dînî görüntü adı altında, haricilerin Hz. Ali’yi şehit etmesi gibi ortaya konulan fitne rüzgarları İslam cemiyetini yerle bir olma noktasına getirdi. Hukuk o kadar çiğnendi ki hayvanata karşı bile hak-hukuk tanımaz hale geliverdik.
O kadar çok gıybetler yapıldı ki bunun affı bilmem ki o kadar kolay olabilecekmidir. İslâmî terbiye, ahlâk, büyüklere saygı, küçüklere sevgi ve merhamet kalmadı.
Âkif’in destanlaştırdığı bir perişan duruma düştük:
Âkif’in destanlaştırdığı bir perişan duruma düştük:
Vefa yok, ahde hürmet hiç, emanet lafz-ı bi medlul,
Yalan râiç, hiyânet mültezem, heryerde hak meçhul,
Ne tüyler ürperir ya Rab, ne korkunç inkılab olmuş,
Ne din kalmış ne iman, din harab iman türab olmuş.
Yalan râiç, hiyânet mültezem, heryerde hak meçhul,
Ne tüyler ürperir ya Rab, ne korkunç inkılab olmuş,
Ne din kalmış ne iman, din harab iman türab olmuş.
İşte bütün bu günahlarımızdan, kul haklarına tecavüzden, iftirak ve parçalanmaktan kurtulup, melekler gibi tertemiz hale gelebileceğimiz, aramızda birlik ve dirliği temin edebileceğimiz, milletçe kardeşlik ufkuna yükselebileceğimiz önemli bir zaman dilimini idrak etmiş bulunuyoruz.
Üç ayların başlangıcı Receb ayını, onun da birinci Cuma gecesi olan Reğâib gecesini idrak etmiş bulunuyoruz.
Reğâib kelimesi, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarfetmek manalarına gelir.
Regâib kelimesi Kur'ân'da geçmemektedir. Ancak "reğabe"den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur'ân'da sekiz yerde geçmekte ve "reğabe"nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır (Bakara:30; Nisa:127; Tevbe:59,120; Meryem:46; Enbiyâ:90; Kalem:32; İnşirah:8)
Bu gecede Yüce Allah'ın rahmet, bağış ve yardımlarının dağıtıldığına inanırız.
Hz. Muhammed aleyhisselatüvesselamın Receb'in ilk perşembe gününü oruçla geçirdiği ve cum’a gecesinde, bu kandil gecesine mahsus olmak üzere on iki rekât namaz kıldığı kabul edilir.
Müslümanlar arasında, Regâib Gecesi'nde on iki rekât namaz kılınması alışkanlığı, Namazın kılınması, fıkıh âlimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Âlimlerin ekseriyeti, aslında böyle bir namazın olmadığı kanaatinde birleşmişlerdir. Fakat bu namazın kılınmasında dînî açıdan herhangi bir mahsuru yoktur.
Regâib gecelerinde dua etmek, tövbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi kutsal kabul etmek suretiyle çeşitli ibâdetlerle geçirmek, genel olarak âlimler arasında kabul görmüştür.
Bediüzzaman Hazretleri de Reğâib’in kutsiyetini vurguladığı bir yerde, Hazret-i Risalet aleyhisselatü vesselamın bir derece, bir cihette âlem-i şehadete (dünyaya) Reğâib gecesi teşrif ettiklerini bildirir. “Bir derece, bir cihette âlem-i şehadete teşrifi” ifadesi ile bu teşrifi takyid altına almış olması da manidardır; fakat bu müphemlik, insanlığın İftihar Tablosu’nun rahm-i mader’de ispat-ı vücud ettikleri ilk günü tam olarak tespit edebilmenin mümkün olamayışı sebebiyledir.
Reğâib Kandili, o beklenen Nebi’nin anne karnında olduğu bir sürece tevafuk eder. Belki de o sürecin ilk mühim merhalesinin kilometre taşıdır. Halk arasında -hakikate muhalif olarak- anne karnına düştüğü gece olarak bilinen Reğâib Kandili, bazı âlimlerce annesi Âmine Hatun’un Peygamberimiz’e hamile olduğunu farkettiği, belirtileri yakaladığı gecedir. Bediüzzaman Hazretleri ise Reğâib gecesinin Zât-ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanı olduğunu; Mi’rac gecesinin de Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının ünvanı olduğunu bildirmektedir.
Reğâib’in kudsiyetini vurgularken de, Hazret-i Risalet’in aleyhisselam bir derece, bir cihette âlem-i şehadete (ana rahminde dünyaya) Reğâib gecesi teşrif ettiklerini haber vermektedir.
Reğâib Kandili, Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının başlangıcının ünvanıdır. Hazret-i Risalet bir derece, bir cihette âlem-i şehadete Reğâib gecesi teşrif etmişlerdir.
Şimdi Hz. Rasul, Reğâib gecesi rahm-i maderinde olduğuna göre, öyle mühim bir olay olmalı ki gerçekleştiği gece kutsiyet kazansın ve “kandil”e dönüşsün. Bu, onun risaletinden sonraki hayat-ı seniyyelerinde tahakkuk eden bir mazhariyet olabilir, bu meyanda rivayetler var. Fakat anne karnında –tahminî- o ilk kırk güne tekabül eden zaman diliminde cereyan eden en büyük hadise kanaatimce ona taraf-ı ilahîden bir meleğin gönderilmesi hadisesi olabilir, Allahü a’lem.
Hem annesi Hz. Âmine Hatun, o irsâl-i melek esnasında veya hemen akabinde onun varlığını farketmiş olabilir. Bediüzzaman Hazretleri Reğâib için “Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının başlangıcının ünvanı” diyor. Terakki ise insanın manevî cihetiyle, yani melekûtî yanı ile alâkalı bir husustur. Bedenî uzuvların ilk cem’i ve melekûtiyete açılması, tekâmül ve terakkiye müstaid kılınması işte o ilk ziyaret edilişle birlikte zaman şeridi içerisinde start almıştır denebilir.
Ne var ki ruhun cenine kaçıncı gün üflendiği ile ilgili rivâyetler de farklı yorumlara neden olmuştur. Buhârî ve Müslim gibi sahîh hadîsleri toplayan kaynaklarda rivâyet edilen bir hadîse göre Peygamberimiz aleyhisselâm insanların yaratılışlarını ve kaderlerinin (alın yazılarının) yazılmasını açıklarken şöyle buyuruyor:
"Her birinizin yaratılması anasının karnında kırk günde toparlanır, sonra orada, aynı süre içinde alâka (katılaşmış kan veya asılan nesne) olur, sonra aynı süre içinde mudğa (bir çiğnemlik et) olur. Sonra melek gönderilir, ona rûhu üfler ve kendisine dört sözlük emir verilir: Rızkı, eceli, ameli (yapıp edecekleri) ve ebedî hayattaki durumu; cennetlik mi, cehennemlik mi olacağı yazdırılır..." (Buhârî, Bed'u'l-halk, 6; Müslim, Kader, 1-5).
Nur-u Muhammedî’nin aleyhisselam anne rahmine düştüğü gece bir meleğin seslenişini şu rivayetlerden anlıyoruz:
Sehl b. Abdullah Tusterî radıyallahu anh buyurmuştur ki:
“Allah Teala Hazretleri, Nebiy-yi Muhterem aleyhisselamı ana rahmine düşürmeyi dilediği gece emreyledi: Cennet hazinedarı melek, Firdevs cennetini açtı ve bir münadi, göklere ve yerlere:
“Allah Teala Hazretleri, Nebiy-yi Muhterem aleyhisselamı ana rahmine düşürmeyi dilediği gece emreyledi: Cennet hazinedarı melek, Firdevs cennetini açtı ve bir münadi, göklere ve yerlere:
“Âgâh olun ki, Muhammed aleyhisselamın nuru, bu gece ana rahminde karar kıldı, hilkati onda tamam olup dünyaya gelerek beşîr ve nezîr (müjdeleyici ve sakındırıcı) olsa gerek!” diye seslendi.”
Bütün bunlardan anladığımız mana şudur ki: Reğâib gecesi kâinatın iftihar tablosu olan Efendimizin aleyhisselatü vesselamın anne rahmine düştüğü an da olabilir. Bu bizler için bir bayram vesilesidir.
Üç aylarınızı, Reğâib geceniz ile beraber tebrik eder Rahman’ın merhametini dilerim.
Necdet İÇEL
Yorumlar
Yorum Gönder