Ana içeriğe atla
HZ. MUHAMMED’İN (A.S.M) AYRICALIKLI ÖZELLİKLERİ
1- SON PEYGAMBERDİR: Peygamberlik kurumu kendisiyle birlikte tamamlanmıştır. Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlatıyor: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurdu:
“Şüphesiz benimle diğer peygamberlerin durumu şu misale benzer: Adamın biri bir saray yapmış, onu güzelleştirip mükemmel bir şekilde tamamlamış, fakat bir tuğla yeri boş kalmıştır. Herkes gelip bu saraya giriyor ve ona hayran kalıyor ve: ‘Şu boş kalan tuğla yeri olmasa, bu köşke diyecek yok!’ diyorlar. İşte ben o köşkü tamamlayan tuğlayım.”(Tirmizi, Emsal, 2)
2- RİSALETİ UMUMİDİR:
“Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak göndermiş bulunuyoruz.” (Sebe’,34/28).
Hz. Ebu Hüreyre (r.a.) anlattığına göre, Hz. Perygamber (a.s.v) şöyle buyurdu:
“Ben altı şeyle diğer peygamberlerden üstün kılındım: Az sözle çok şey ifade etme kabiliyeti bana verildi. Düşmanın kalbine korku salınarak zafere ulaşmam sağlandı. Savaştan alınan ganimetler bana helal kılındı. Bütün yeryüzü benim için temiz bir mekân ve bir mescit kılındı. Ben bütün insanlara peygamber gönderildim. Peygamberler zinciri benimle son buldu.” (Müslim, Mesacid, 5).
En büyük mucizeye sahiptir: Diğer peygamberlerin peygamberlik belgeleri gözle görülen mucizeler türünden idi. Dolayısıyla da bu mucizeler maddî türden olduklarından dolayı da tesirleri geçici olup, zamanla değerlerini yitirmişlerdir. Söz gelimi, bugün hiç kimsenin bir zaman ejderha olan Hz. Musa (as)'ın asasını, o olağanüstü haliyle görüp de Hz. Musa (as)'ın peygamberliğine iman etme şansı yoktur. Oysa Hz. Peygamber’in (a.s.v) en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim, hem manevî hem aklî bir mucizedir. Bu özelliğiyle de o, zaman üstü bir konuma sahiptir. Hatta zaman ihtiyarladıkça, Kur'an gençleşiyor, mucizelik yönü daha da parlıyor.
Hz. Peygamber (a.s.v), Kur’an’ın bu yönünü şöyle açıklamıştır: “Allah’ın gönderdiği peygamberlerden her birine mutlaka insanların onun gibi bir şeyi görmekle imana geldiği bir mucize vermiştir. Ancak bana verilen mucize ise onlardan farklı olarak Allah’ın bana gönderdiği bir vahiydir. Bu yüzden kıyamet günü, onların hepsinden daha fazla tabileri (uyanları) bulunan bir peygamber olacağımı ümit ediyorum.” (Buharî, İtisam, 1)
3-ONUN ÜMMETİ, ÜMMETLERİN EN HAYIRLISIDIR:
Aşağıdaki ayette bu gerçeğe vurgu yapılmıştır:
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyilği emreder, kötülükten sakındırırsınız ve Allah’a imân edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etseydi, bu elbette onlar için daha hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.” (Al-i İmran, 3/110)
4-HZ. ÂDEM NESLİNİN EFENDİSİDİR:
“Ben kıyamet günü Âdem neslinin efendisiyim. Kabri ilk açılacak olan benim. İlk şefaat eden de şefaati ilk kabul edilen de benim.” (Müslim, Fedail, 3)
5-MAKAM-I MAHMÛD SAHİBİDİR:
Bu makam, başta kendi ümmeti olmak üzere bütün insanlar için söz konusu olacak büyük şefaattir. Bu gıpta edilmeye değer makamın tek namzeti Hz. Muhammed (asv)’dir. Aşağıdaki ayette Allah’ın sözverdiği bu makama işaret edilmiştir.
“Resulüm! Gecenin bir kısmında kalkıp, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. Artık Rabbinin seni Makam-ı Mahmud’a tayin etmesini bekleyebilirsin.” (İsra,17/79)
6-LİVÂÜ’L-HAMD SANCAĞININ SAHİBİDİR:
Livaü’l-hamd, Allah'a en çok tesbih ile hamd etmiş ve bu yüzden Ahmed adını almış, sonra “Sen gerçekten çok büyük bir ahlak üzerindesin.” mealindeki ayetin de ifade ettiği gibi, Allah tarafından en çok övgüye laik görülmüş ve bu sebeple de Muhammed adını almış Hz. Peygamber (asv)'in bu manevî kimliğinin bir belgesi ve manevî riyasetinin bir simgesi olan sancak anlamına gelir.
Şu hadis-i şerif bu hususu belirtmektedir:
“Ben kıyamet günü Âdem neslinin efendisiyim. Livaü’l-hamd sancağı benim elimdedir. Fakat asla gururlanma olmaz. O Âdem ve ondan sonra gelen bütün peygamberler benim sancağım altındadır. Ve kabri ilk açılacak olan da benim. Fakat asla gururlanma yoktur.” (Ahmed, III/2)
7-O BİR SİRAC–I MÜNİRDİR:
Bu kavramı ihtiva eden ayetin meali şöyledir:
“Ey Nebi! Muhakkak ki, biz seni bir şahid, bir müjdeci, bir uyarıcı, kendisinin izniyle Allah'a davet edici ve aydınlatıcı bir güneş/lamba olarak gönderdik.” (Ahzab, 33/45-46)
Bu ayette, Hz. Peygamber (a.s.v) hem güneşe hem de aya benzetilmiştir. Şöyle ki: -M. Said Ramzan el-Butî'nin de belirttiği gibi- Arapçada ışığın kaynağı olan şeyler için muzî tabiri, ışığını dışarıdan alanlar için de münîrtabiri kullanılır.
Meselâ: Aydınlık bir oda için "Ğurfetün müzîetün" denilmez, aksine "münîretün" denilir. Çünkü odanın ışığı dış kaynaklıdır. Buna karşılık bir ateş közü için "kabesün münîr" denilmez, aksine "müzî" denilir. Çünkü, ateşteki ışık kendisinindir. İşte Kur’an-ı Hakim’in Kur’an’da ay için nur-münîr, güneş için ziya-siraç tabiri kullanması bu ince farkı belirtmek içindir. ( el-Bûtî, Revâyi', 115-16)
İşte söz konusu ayette normal Arapça dil kuralına ve Kur’an’ın diğer kullanış alanlarından farklı olarak Hz. Muhammed (asv) için "siracen münira"tabirinin kullanılması, burada hem Güneş hem de Ay’a yapılan bir benzetmenin göstergesidir. Ayette bu benzetmenin varlığını gösteren işaretleri şöyle sıralayabiliriz:
• Hz. Muhammed (a.s.v) nübüvvet cihetiyle bir ay gibidir. Vahyin ışığını Şems-i Ezelîden/Veya Kur'an güneşinden alıyor. Risalet cihetiyle bir güneş gibidir. Güneşin kendisinde bulunan ışığını her taraf saçtığı gibi, o da "konuşan, yaşayan bir Kur'an olarak" kendisinde bulunan hidayet ışığını tüm insanlığa saçmıştır. Ayette geçen Sirac-ı Münir kavramı bu iki hususa ışık tutmaktadır.
• Hz. Peygamber (a.s.v), Allah’tan vahiy alan bir kişi olarak nebi, aldığı ilahî mesajı başkalarına ulaştırma görevinden dolayı da resul/elçi adını alır. Ayette “Ey Nebi” mealindeki “Ya eyyüha'n-Nebiyy” ifadesi onun nübüvvetine,“Seni elçi olarak gönderdik” mealindeki cümlesi ise, risaletine işaret etmektedir. “Allah’ım! Risalet semasının güneşi, nübüvvet yörüngesinin ayı olan Hz. Muhammed’e salat ve selam eyle.” mealindeki salavat-ı şerifede, bu hakikate işaret edilmektedir.
• Sirac-ı münir kavramı -yukarıda açıklandığı üzere- iki zıt vasfı ihtiva etmektedir. Sirac kelimesi, ışığı kendisinden olan bir cismi ifade etmekte ve Kur'an'da güneş anlamında, kullanılmaktadır:
“Biz gökte alev alev yanan/ışığı kendinden olan bir güneş yarattık.” (Nebe’, 78/13) mealindeki ayet bunu göstermektedir.
Münir kelimesi ise, ışığını dışarıdan alan bir cismi ifade etmekte ve Kur'an'da Ay için kullanılmaktadır.
“Biz göklerde bir sirac/lamba/güneş ve aydınlatıcı bir Ay (Kamer-i Münir) yarattık.”(Furkan, 25/61) mealindeki ayet bunu göstermektedir.
Risalet semasının güneşi ve nübüvvet yörüngesinin kameri/ayı olan Hz. Muhammed (asv)’e Onun âl ve ashabına kâinatın atomları sayısınca salat ve selam olsun. (Âmin!)
Necdet İÇEL

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

                                  HURÛF-EBCED-CİFİR Harflerle rakamlarda tabiat ve hadiseleri etkileme gücünün bulunduğu veya bunların gaybdan haber vermede yararlı olduğu iddiasına dayanan sözde bir ilim. Literatürde daha çok ilmü’l-hurûf olarak geçmektedir. Gizli anlamlar içerdiği kabul edilen harflerin insana ve tabiata tesir ettiği inancına eski Mısır, Yakındoğu ve Hint uygarlıklarında, daha sonraları yahudi, hıristiyan ve İslâm kültürlerinde rastlamak mümkündür. Grek filozofları arasında da bu telakki zaman zaman kabul görmüştür. Nitekim Pisagor , âlemin ilk prensibinin aralarında bir düzen ve uyum bulunan sayılar olabileceğini ileri sürmüştür. Kaynaklarda Aristo’nun bile sayı ve harflerin esrarıyla ilgili bir eser yazdığı kaydediliyorsa da Arapça’da Kitâbü’s-Siyâse fî tedbîri’r-riyâse denilen bu kitabın uydurma...
                         BEŞİNCİ LEM’A   “…HASBÜNALLÂHU VE Nİ’MEL VEK Ȋ L” (Âl-İ İmran:173)        “Onlar (o mü’minler) öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; ‘Düşmanınız olan insanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!’ dediklerinde, 
 bu söz onların imanlarını arttırdı ve Allah bize yeter, O ne güzel vekildir! dediler.” 
 (Âl-i İmrân:173) Üstad hazretleri Risale-i Nur’u te’lif ederken bazı yerleri isim verdği halde telif etmemiştir.Bunlardan birtanesi de 5.Lem’adır.Keşke 5.Lem’ayı te’lif etseydi ve İbrahim aleyhisselâmın “ hasbî ve halîl olma” kahramanlığını bütün yönleriyle öğrenme şansına sahip olabilseydik. Çünkü bizim mesleğimiz (21.Lem’ada da anlatıldığı gibi) haliliyedir.Halil olan da ‘Halilullah’ makamının sahibi Hz.İbrahim aleyhisselâmdır. Halîlullah olan (Allah’ın dostu) İbrahim aleyhisselâm, hasbî’ni...
HELÂK OLMA SEBEPLERİ Hz. Nuh aleyhisselam devrinden günümüze kadar pek çok kavimler helâk olmuşlardır. Allah onların yerine başkalarını getirmiş ve bu kanun sünnetullah olarak, cebri determinizm içerisinde devrimize kadar devam etmiş gelmiştir. Aynı sebepler aynı sonuçları doğurur prensibiyle diyebiliriz ki, daha önceki kavimleri helâk eden sebepler ne ise, bugün de aynı sebepleri yaşayanların da sonuçları benzeri gibi olacaktır. Allah’ın gücü, kavimleri helâk ettiği gibi aynı sebepleri yaşayan bugünkü toplumları helâk etmeye de gücü yeter: “De ki: Allah’ın gökten ve yerden size azap göndermeye gücü yeter…” (En’am:65) Allah kavimlerin başına felâketler gönderirken -hâşâ- Onlar’a zulmetmez: “Şüphesiz ki, Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Fakat insanlar kendilerine zulmederler…” (Yunus:44) Helâk olanlar şu sebeplerle helâk olmuşlardır: Helâk olmanın en önemli ve birinci sebebi bütün çeşitleriyle zulümdür. Özellikle idareciler halkına zulmediyorlarsa felâketleri...