Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Aralık, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
İMÂM-I RABBÂNÎ Hz. Âdem’in cennetten  indiği yer olarak ifade edilen Hindistan’ın Serhend şehrinde hicrî 971 (miladi 1563) senesinde, bir aşure günü dünyaya şeref verdi. 1624 (H. 1034) te doğduğu yerde, Efendimiz aleyhisselâmın Mekke’den hicrete başladığı gün olan 29 Safer günü ruhunu Hz.Allah’a teslim eyledi. Aslında vefat da, dünyadan ahirete ve Hz. Allah’a hicrettir. Asıl adı, Ahmed bin Abdülehad’dir.  İnsanların, îtikad, ibâdet ve ahlâk husûsunda doğruyu öğrenmelerini, öğrendikleri ile amel etmelerini sağlayan, insanları Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmak için rehberlik eden ve kendilerine Silsile-i âliyye denilen İslâm âlimlerinin yirmi üçüncü halkasıdır. Hazret-i Ömer’in soyundan olup babası ve dedelerinin hepsi, zamanlarının büyük âlimi, salih, faziletli kimseleriydi. İmâm-ı Rabbânî hazretleri doğduktan bir müddet sonra hastalanınca babası onu kendi hocası Şah Kemal Kıhteli Kâdirî’ye göstermiş, o da; “Korkma bu çocuk çok yaşayacak ve büyük bir zât olaca...
HARAM LOKMA Neyin haram ve  neyin  helal olduğu Allah tarafından ve Efendimiz aleyhisselâmın dilinden apaçık bir şekilde ortaya konulmuştur. Helalı haram, haramı helal saymak küfürdür. Haramın binlerce çeşidi vardır. Bunlar içerisinde en ağırı haram lokma yemektir. Haram lokma yiyen anne ve babanın hem kendileri yedikleri haram lokma nisbetin de Allah’ın emirlerine asi olurlar, hem de haram yedirdikleri çocukları kendilerine ve Allah’a karşı âsî olurlar. Bütün bunlarında vebali haram lokma yediren babanın ve annenin üzerinedir. Annenin ve çocukların geçimi, nafakası babanın üzerinedir. Bu onun tabii bir vazifesi olduğu gibi, Allah tarafından omuzuna yüklenmiş dini bir vazifesidir. ‘’Annelerin yiyecek ve giyeceği, gücünün yettiği ölçüde çocuğun babasına aittir.’’ (Bakara: 23) Büyük müfessir İmam-ı Kurtubî bu âyetin tefsirinde ayetteki inceliğe dikkat çekerek ‘’babanın gücü…’’ cümlesi üstünde ısrarla durarak, çocuklarını rızkı noktasında babanın helal daire ile ikti...
AHLÂKî LİDER      Lider; genel prensiplere uymakla beraber, onlara bağlı kalmaktan ziyade ahlâkî ilkelere dayalı olarak idarecilik yapar. Ahlâkî ilkeleri benimser, onlarla milleti yönlendirir, ahlâkî ilkeleri kurumsal hale getirir. Yalan söyleyen, iftira atan, hırsızlık ve yolsuzluk yapan, milleti ve ferdlerini birbiri aleyhine tahrik edip körükleyen, düşmanlık tohumları atan, külanbeyvârî milletle alay edip onlara tepeden bakan ve pek çok ahlâkî değerleri kaybetmiş kimseler asla ve kat’a lider olamazlar. Hiçbir kural tanımayan, Anayasayı ayağının altına alıp çiğnediğini söyleyenler lider olamazlar. Hele ahlâkî lider hiç olamazlar. Ahlâkî Lider; bütün dinlerin, insanlağın kabul ettiği genel Ahlâk prensiplerine ve dinimizin de ahlâkî ilkelerine göre insanları idare edendir. Ahlâkî liderin, ahlâkî prensiplerin tamamını bilerek hareket etmesi gerekir. İktidarda kalmak için yalan söylemeyecek, asla ve kat’a zulüm etmeyecek, “ Ey iman edenler! Haktan yana o...
    HZ. İBRAHİM’İN YOLUNDA Hz. Peygamber aleyhisselâm, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet’in aynı ilâhı ve hak olan bir kaynaktan geldiği hususunda ehl-i kitab’ı ikna etmek için, onlardaki Hz. İbrahim inanç ve sevgisini değerlendirmek istemiş, bu müşterek kaynağa sıkça atıflar yapmıştır. Kur’an’da İbrahim isminin 69 kere zikredilmesi, hadislerde sıkça Hz. İbrahim’den söz edilmesi, O’nun bu nokta-i nazardan da taşıdığı ve kıyamete kadar da taşımaya devam edeceği ehemmiyetinden ileri gelir. Yahudi ve Hıristiyanlar ise O’nun hakkında ihtilaf etmiş, her biri O’nu kendisine mal etmek istemiştir. Dinimizde ise Hz. İbrahim aleyhisselâmın çok mümtaz bir yeri vardır. Hz. İbrahim’in en mümtaz yönlerinden biri put kıran bir peygamber oluşudur. Allah’a kulluğu önlemek gayesiyle dikilen çeşitli putları kırmış, baltayı da putseverlere ilzam için kasten sağlam bıraktığı en büyük putun boynuna asmış, cinayetin failini arayanlara: “(Balta boynunda olduğuna göre) belki onu şu büyük...
LİDER İN   BAZI  ÖZELLİKLERİ     Liderin sunduğu tavsiyelerin hiçbiri hayatın gerçekleriyle zıt düşmemeli, yaşanabilir olmalıdır. Bugünle-yarınla-gelecekle ters düşmemelidir. Siyasilerin yaptıkları öyle miting konuşmaları vardır ki hayata geçirmedikleri gibi geçirilmesi de o zamanlar da mümkün olmayan şeyler oluyor. Duada bulunurken bile, istenmesi caiz ve sünnetullâha aykırı olmayan şeyler Allah Teâla’dan istenir sünnetullaha ters dua edilmez.  Mesela; “Ya Rabbi! Ege Denizini süt yap, Karadenizi bala çevir, “ şeklinde dua edilmez. Allah için teklif-i mâlâyutak yoktur. İmkânsız yoktur. Allah’ın gücü sütü bala çevirebilir ama sünnetullah ve hikmet açısından böyle bir şey Allah’a teklif edilemez, dua da böyle bir şey istenemez.           Lider tavsiye ederken idealleri nazara verebilir ama iş uygulamaya gelince gerçekleri nazar-ı dikkate alarak hareket eder. Lider tebliğ ve irşadında ısr...
  HAKK’IN KUVVET ÇİZGİSİNDE TEMSİLİ      Bugünkü dünyanın en büyük problemi, hakkın saliklerinin elinde kuvvet yok, kuvvetli olanlarda da hak yok, hakka saygı yok. Dünyanın cehenneme benzemesinin altında bu eksiklik yatmaktadır. Türkiye’de senelerce hakkın mücadelesi verilerek arzu edildi ki, hak kuvvet çizgisinde temsil edilsin. Heyhat tam başardık, başarıyoruz dediğimiz anda o noktayı temsil etmek isteyenler birer firavun, birer zalim ve kul hakkı yiyenler olarak karşımıza çıktılar. Ateistlerle, Maocularla birleşerek çilekeş, halis, samimi Müslümanları ezmeye ve zulmetmeğe çalıştılar. Asıl olan Hak’tır, haklıdır. Kuvvet hakka hizmetkâr olmalıdır. Bu makamı elinde tutmaya, Kur’ân ‘ümmet-i vasat’ (Bakara:143) diyor. Bu bir yönüyle dünya muvazenesinde söz sahibi olmak demektir. Dünya dengelerini şekillendirebilmektir.  İlâhî dinlerin ulaştığı son merhalede, insanlığın rüştüne kavuşması neticesi, Allah İslam dini ve bu dinin tebliğcisi Hz. Muhammed ale...